Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '06

 
Kategori
Tiyatro
 

'' Ölümsüzler " beni öldürdü!

'' Ölümsüzler " beni öldürdü!
 

Tiyatro sezonunu İstanbul Devlet Tiyatroları’ nın sahnelediği “ Ölümsüzler ” adlı oyunla açmış bulunuyorum, ki gönül böyle bir başlangıç yapmamış olmayı isterdi doğrusu... Ner’den başlasam, nasıl anlatsam... Melih Cevdet Anday’ ın yazdığı “ Ölümsüzler ”, tarihi sorgulayan bir oyun. Metinle ilgili beğeninizi Anday’ı sevip sevmemeniz etkiliyor doğal olarak. Melih Cevdet’ in izlediğim diğer oyunlarıyla karşılaştırdığımda metin karşısında nötr kaldığımı söyleyebilirim. Yer yer daha iyi bulduğum, yer yer sevmediğim yerleri olsa da genele baktığımızda derdim kesinlikle metinle değil. Öyle oyunlar vardır ki, “ Metin çok kötüydü ama oyuncular harikaydı ” diyebilirsiniz ya da mükemmel bir metin kötü oyuncuların elinde bir felakete dönüşebilir. “ Ölümsüzler ”de oyunculuk ve rejiyle ilgili aksayan o kadar çok şey var ki, metin ikinci hatta üçüncü planda kalıyor. Yine de konuyu kısaca anlatayım : Jul Sezar ve karısı Calphurnia, Sezar’ ın öldürülmesiyle birlikte “ölümsüzlük” sıfatıyla tarihte sıkışıp kalmıştır. Ölmüş olan kahramanlar büyüklükleriyle ölümsüzlüğe ulaştıkları için “hayatları” bir şekilde devam etmektedir ama “ölümlüler” gibi de yaşayamazlar. Sezar’ın en büyük isteği, Brutus'un kendisini öldürenler arasında olmadığını, bayıldığı için bıçak saplayamadığını herkese açıklamak ve tarihteki bir yanlışı düzeltmektir. Karısı Calphurnia ise sevmeyi oynamak yerine “sevgisiyle seveceği” bir hayat istemektedir, nitekim sonunda gönlüne göre bir aşk bulur ve Sezar'ı terk eder. Olaylar Paris’te geçer, yönetenler ve yönetilenler arasındaki ilişki Sezar’ın kafasını karıştırmaktadır. Acaba diktatör denilen Sezar, farklı açılardan bakıldığında demokratik kabul edilebilir mi? İki dakika sonramızı önceden bilebilseydik tarih (ya da hayat) nasıl şekillenirdi acaba?

“Ölümsüzler”de oyunculuğuyla soluk aldıran isimler Jul Sezar rolünü üstlenen Adnan Biricik ve parktaki serseriyle başhekim rolündeki Fikret Urucu. Hatice Aslan'In da hakkını yemeyeyim, genellikle oyunculuğu bana tad vermese de özellikle bazı sahnelerde izleyiciye nefes aldırıyor. Bu üç isim dışında kalan bütün oyuncular o kadar kötü ki kelimeler kifayetsiz kalır, bizzat görmek lazım! Sanki ne kadar yeteneksiz, sahnede durmayı, tonlama yapmayı bilmeyen “oyuncu” varsa toplamışlar bu oyuna koymuşlar. Brutus’un konuşmasıyla açılan oyun zaten pek bir şey vaad etmeyeceğinin ipucunu veriyor ama dans sahnesine kadar oyuna adapte olma süreciyle birlikte idare edebiliyor insan. Sezar’la karısını bir partide gördüğümüz dans sahnesi gelince ipler kopuyor ama maalesef. Sezar’ı baştan çıkarmaya çalışan kızın o bağıra bağıra “aman da bakın oynuyorum, BEN sahnedeyim, şişşt seyirci” havası göstermeci oyunculukla filan açıklanacak gibi değil. Zaten biri böyle bir şey iddia ederse Brecht de “tarihten” günümüze kalkar gelir, haddimizi bildirip giderdi herhalde.

Oyunda kullanılan mizansenler o kadar klişe ki hangi amaca hizmet ettiğini anlamak mümkün değil. Örneğin turistler, rehberleri eşliğinde Sezar’ın öldürüldüğü meydanı gezerken sürekli konuşarak fotoğraf çekiyorlar, rehberleri sesini duyuramadığı için sinirlenip bir köşeye oturuyor. Turistler başına toplanıp bu sefer de onun fotoğrafını çekiyorlar, ha ha ha!!! Metinde böyle bir yer olabilir, görece ağır bir konunun ele alındığı metin hafifleştirilmek istenmiş olabilir ama bunu sahneye taşırken farklılaştırmak ya da iyileştirmek adına insan biraz düşünse, biraz kafa yorsa daha iyi olmaz mı? Yine turislerin olduğu bir sahnede kadın oyunculardan biri Sezar’la Brutus’ü göstererek rehbere soruyor : “Bounlarrrr kiiiyyymmmm?”. Ortalıkta dolanan insanların turist olduğunu anlamamız için üçüncü sınıf bir “yabancı” taklidine ihtiyaç duyduğumuz mu düşünülüyor yoksa? İnşallah yönetmen de oyuncular da bu kadar salak olduğumuzu düşünmüyordur. Bu ve bunun gibi ufak tefek ama çok sayıda örnek birleşince ortaya gerçekten de çok kötü bir oyun çıkmış. Özellikle Biricik’in emeğine yazık olmuş, bir de hevesle oyuna giden bizlere tabi...

Not: Yazıda kullanılan resim İstanbul Devlet Tiyatroları sitesinden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 23
: 1110
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Biraz nefes almak için... ..