Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '06

 
Kategori
Tiyatro
 

" Boş alan "

" Boş alan "
 

Sahne nedir, neresidir? Çağımızın önemli yönetmenlerinden Peter Brook’un kuramına göre her boş alan sahnedir, oyuncu o boş alanda yalnızdır ve o alanı istediği gibi doldurabilir. Fiziksel bir doldurmadan ziyade, tüm klasik mekân gereksinimlerinden soyutlanmış bir doldurmadır söz konusu olan. İçinde hiçbir nesnenin bulunmadığı sahne boş bir “uzay”dır Brook’a göre. Oyuncu sahneye adımını attığı andaysa artık o uzay, belirlenmiş bir alan olarak “uzam” haline gelir. İşte o uzamın içine oyuncudan başka şeyler de sokmak istediğinizde, o uzamı daha da belirlemek istediğinizde “dekor” çıkar karşımıza. Latince “decus, oris” kökenlerinden gelen bu kelime, “süsleme” anlamına gelir. Tiyatro söz konusu olduğunda sahnenin “süslenmesi” işidir yani dekor. Bu süslemenin neye göre olacağı, neye hizmet edeceğiyse bugün gittiğimiz her oyunda farklı şekillerde karşımıza çıkan başka başka dekor anlayışlarında gösterir kendini. Tiyatro tarihi boyunca dekorsuz oyunlardan ilk dekorlu oyunlara, birebir gerçekliği yansıtan dekorlardan soyut kullanımlara uzanan yaklaşımlar günümüzde, dekor tasarımcısının ve tabi birlikte çalıştığı yönetmenin tiyatro anlayışına göre uygulama alanı buluyor.

Dekor anlayışında yaşanan değişiklikler, dramatik ve epik tiyatro arasındaki yorum farkının sahne düzenine yansıması olarak da değerlendirilebilir. Dramatik oyunculuğun ağırlıklı olduğu ve seyircide gerçeklik duygusu uyandırmak, ona bir oyun seyrettiğini unutturmak, özdeşleşme kurmasını sağlamak amacının güdüldüğü dönemde dekor anlayışı da, “o mekandaymış duygusu” vermek üstüne kuruluydu. Epik tiyatronun ve seyirciye “bir oyun izlediği” duygusunun verilmesi arzusunun ortaya çıkışıyla birlikteyse dekor alanında da birebir gerçeklikten çok oyunun “ruhunu” seyirciye aktaracak bir anlayışa gidildi. 20. yüzyılda bu alanda önemli değişikliklere imza atmış isimlerin başında İsveçli tasarımcı Adolphe Appia gelmekte. Appia’nın yalın dekor anlayışı İngiliz yönetmen Gordon Craig’le bir adım daha ileriye giderek çok daha simgesel bir hale büründü.

Türk tiyatrosunda dekor tasarımına bakarsak geleneksel halk oyunlarından “orta oyunu”nda, günümüzün yalın ve göstermeci anlayışının izlerini görmek mümkün aslında. Orta oyununda da “Yeni Dünya” denilen iki ya da üç kanatlı bir paravan ve “Dükkan” denilen, önünde alçak bir iskemle bulunan peyke, tüm dekoru oluşturur ve kendiliğinden bir yabancılaştırma efekti yaratır.

Balzac’ın “bir odada duvarda tüfek varsa romanın bir yerinde mutlaka patlamalıdır” dediği gibi, sahne üstünde de ne varsa mutlaka oyun içinde bir işlevi olmalıdır... mı? Yoksa sahnedeki bazı nesnelerin işlevi sadece o dünyayı tamamlamakla sınırlanabilir mi? Oyuncunun elindeki kumaş parçası yeri gelince kitap, yeri gelince duvar, yeri gelince yatak olsa daha mı iyi yoksa? Yaratıcılık, nesneleri olabildiğince dönüştürmekte mi acaba? Yoksa en önemlisi kullanılan şey ne olursa olsun onu oyunun ruhuna ve oyuncunun oyununa yedirebilmekte mi? Salt fikir olarak çok güzel görünen bir tasarım, oyunla birleştiğinde aynı etkiy yaratamayabiliyor. Hemen aklıma gelen bir örnek bu sezon sahnelenen Yarım Bardak Su oyunundan. Sahnede birkaç farklı şekilde kullanılan büyük ve içi boş bir çerçeve vardır, oyunun çeşitli anlarında Ayda Aksel’in canlandırdığı piyanist karakteri yavaş yavaş bu çerçevenin parçalarını söker ve son sahnede çerçeve Başvekil’i canlandıran Can Gürzap’ın asılacağı darağacına dönüşür. Varılan nokta çok güzel ama oyun sırasındaki o parça çıkarma mizansenleri yönetmenin tasarımla ya da tasarımın yönetmenle tam olarak uyuşamadığını gösteriyor diyebiliriz. Oyunun dekor tasarımcısı Barış Dinçel’i daha fazla üzmeden (!) Dostlar Tiyatrosu’nda “Fay Hattı” için hazırladığı yine içi boş dekorların oyuna çok yakıştığını da söyleyelimJ. Bu satırları yazanın ve okuyanların aynı oyunları görmüş olma olasılığı pek o kadar fazla olmasa da yakın zamandan bir örnek daha vermek istiyorum : İzmit Şehir Tiyatroları’nın sahnelediği Bahar Noktası’nda Efter Tunç’un yönetmenin sahneye koyuşuyla bütünleşen, kimin kime yaratıcılık kapılarını açtığı çözülemeyen tasarımı.

Yukarıda andığım isimlerin dışında günümüzde tiyatroda dekor denildiğinde hemen akla gelenle arasında tabi ki yıllardır dekor tasarımına emek veren Duygu Sağıroğlu’nu, Ethem Özbora’yı, Feyza Zeybek, Nurullah Tuncer, Orhan Alpaslan, Ali Cem Köroğlu’nu ve ... Metin Deniz’i anmak gerek. Nihal G. Koldaş’ın yazdığı “Metin Deniz, Tiyatroda Mekan ve İnsan” kitabının, 110’dan fazla oyunun dekor ya da kostümünde imzası olan “kahramanı” Metin Deniz... Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümü mezunu olan Deniz, öğrenciliği sırasında tiyatro ve sahne tasarımına yönelmiş, halen de bu alanda çalışıyor. Geçtiğimiz sezon yaptığı pek çok tasarım arasında “Özel Bir Gün”, “Murtaza” ve Tiyatro Festivali’nde sahnelenen “Mach 1, Palyoço Ruşen ve Kadın” sayılabilir. Kent Oyuncular’ndan Dostlar Tiyatrosu’na, Ulvi Uraz’dan Ankara Sanat Tiyatrosu’na, İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan Théâtre Populaire Romand’a kadar yurtiçi ve yurtdışında çeşitli topluluklarla çalışan Deniz, çalışmalarını Atölye M.D. bünyesinde devam ettiriyor. Sahne tasarımı çalışmalarına Duygu Sağıroğlu’yla başlayan Metin Deniz’den yola çıkarak yazılan kitap, Türk tiyatrosunun son 40 yılına tanıklık etmesi açısından da önem taşıyor. Sözü, Nihal Koldaş’ın hazırladığı kitabın sayfalarından seslenen Metin Deniz’e bırakarak sahneden çekiliyorum...

“Sahneyi her zaman büyük bir heykel gibi gördüm. İçinde insanların dolaştığı kocaman bir heykel.”

“Her yerde temsil yapabilirim, yeter ki orada boş bir alan ve iletişim kurabileceğim seyirciler olsun” (Peter Brook)

Yazıda kullanılan resmin alındığı adres : http://www.wcfta.com/images/Theatre%20pic.jpg

 
Toplam blog
: 23
: 1110
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Biraz nefes almak için... ..