Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '07

 
Kategori
Kitap
 

" Elbet Acı Duyar Tomurcuklar "

" Elbet Acı Duyar Tomurcuklar "
 

''Nedir yeni olan, doğurtan ve fışkırtan her şeyi?

Elbet acı duyar tomurcuklar açarken

acı duyar büyürken

ve direnirken.''

Elbet Acı Duyar Tomurcuklar adlı kitap, yaklaşık otuz yıldır İsveç'te ve İsveç dilinin içinde, Türkçe'den hiç kopmadan yaşayan Özkan Mert'in bir seçkisi...

Özkan Mert, 1970'li yılların başında kendisiyle birlikte sürgüne gönderilen dil'inin yeni olanaklarını araştırır. Yeni dilsel ülkesinde başından beri sürdürdüğü militan çizgisini evrensel boyutlara taşır. Tam otuz yıldır İsveç'te yaşayan şair, kendisine sorulan ''Sürgünlük şiirinize ne getirdi?'' sorusuna şöyle yanıt vermişti: ''Kazanımları çok oldu. Sürgünlük olgusu bende başka pencereler açtı. Yeni bir dil kazandırdı. Hem Türkçe düşünmeye başladım, hem İsveçce. İki dil arasındaki diyalektik bağlardan yararlanmaya çalıştım. İsveçce'yi Türkçe'nin Türkçe'yi İsveçce'nin neşterine yatırdım. İsveç dili benim için sadece bir laboratuar. Örneğin İsveçce'de olan bazı imgelerin Türkçe'de karşılığı yok. O imgeleri ben şiirle yaratmaya çalıştım, çalışıyorum.'' (Gösteri- Kasım 1996)

İşte bu seçkide; iki dil arasında kurulan bağı, çarpıcı imgeleri, neştere yatırılan iki dilden Türkçe'ye çevrilen şiirleri görmek mümkün. Zaten Özkan Mert, yazdığı önsözde bunu belirtmiş: ''Büyük bölümü İsveç'te geçen yazarlık yaşamımda beni en çok heyecanlandıran ve mutlu kılan şeylerden biri, değişik ülkelerin şiirleri üzerine yaptığım araştırı ve incelemeler oldu: Birdenbire hiç tanımadığın özgün bir şairi tanımak, onun şiiriyle yepyeni bakış açıları yakalamak ve bir uçuruma fırlatılır gibi yepyeni duyarlıklara fırlatılmak... Benim için büyülü bir yolculuk oldu bu. Bu yolculukta keşfettiğim şairlerin şiirlerini Türkçe'ye çevirmeye başladım kendim için. ''Bu şiirler Türkçe yazılsaydı nasıl bir dil ortaya çıkardı?'' sorusunun yanıtını bulmak, çevirilerin itici gücünü bir anlamda da ilkesini oluşturdu. ... Karin Boye, 'Ja visst gör det ont' adlı şiirini Türkçe yazsaydı nasıl yazardı? Nasıl yazacağını düşündüysem öyle çevirdim şiiri...''

1999 yılında yitirdiğimiz Can Yücel'de bu bakış açısını taşıyan çevrileriyle, Türkçe'ye çok önemli şiir ve düzyazı örnekleri kazandırmıştı. Can Yücel, Herboydan adlı kitabında topladığı şiir çevirilerini, Türkçe söyleyen imzasıyla okura sunardı... Özkan Mert'te yaptığı çevirilerde Türkçe'nin sıcaklığını, imkanlarını kullandığını hemen hissettiriyor... Hatta bazen bunların Türkçe yazılmış olduklarını sanıyorsunuz. Bu çevirilerde Özkan Mert'in şiirlerinden aldığınız hazzı da yakalamanız mümkün...

Yazdığı şiirleri tekrar ve tekrar neştere vuran bir şairin ince duyarlılığı yansımış çevirilere. Türkçe yazılsaydı, nasıl yazılırdı sorusuna verdiği yanıt şöyle: ''Nasıl yazılacağını düşündüysem öyle çevirdim şiiri... Böyle düşünmemin nedenlerinden biri de, İsveçce'nin benim için yabancı bir dil değil, günlük konuşma dilim olmasından kaynaklanıyor belki. Bu durum da, birbirine karşıt olmasına karşın, ikisi de 'ana dilim' olan, bu iki dil arasındaki sınırları kaldırdı. İşveçce'den Türkçe'ye çeviri yapmak; Türkçe'den Türkçe'ye çeviri duygusu uyandırdı bende. Bazen, İsveçce'den Türkçe'ye mi, yoksa Türkçe'den İsveçce'ye mi çeviri yaptığımı karıştırdığım oldu. Bu şiirleri yalnız kendi merakımı yenmek, kendim okumak için çevirdiğim için, kendimi çok rahat hissettim.''

Zaten her okur görecektir bu samimiyeti... Şiir adına ''çeviri cinayetleri''nin işlendiği, hemen hiç bir çevirinin kontrol edilmediği ülkemizde; çeviri yaparken önce kendi için çeviri yapan, bunu yaparken de ''heyecanlanan'', çevirdiği şairlerin ''şiirleriyle yepyeni bakış açıları yakalayan ve bir uçuruma fırlatılır gibi yepyeni duyarlıklara fırlatılan'' bir şairin çevirisidir bu kitap...

Ülkemizde de ara ara gündeme gelen, dergilerde dosyalar açılan, söyleşiler yapılan bir konudur ''kadın yazar, kadın şair'' olmak... Özellikle de ''kadın duyarlılığı''...

Özkan Mert ise bu konuda başka bir ''uçurum''dan bakarak, yakıcı sorular soruyor: ''İsveçli kadın şairlerin aşk üzerine yazdıkları şiirleri çevirmek, 'Kadın Edebiyatı' konusundaki soruları da getirdi yanında: Kadınlara özgü bir şiir dilinden ve duyarlıktan söz etmek mümkün mü? Erkek şairlerle, kadın şairlerin 'Aşk' üzerine yazdıkları şiirlerde ayrıldıkları noktalar nelerdir? Kimin koşullarına göre aşk? Hangi aşk? Evrensel aşk mı? 'Erkek toplumun', kadınlar için sınırlarını çizdiği aşk mı? Özgür aşk mı? Aşkın sınırı nereden geçiyor?''

Siz de kitabı okuduktan sonra bu sorulara kendi cevaplarınızı verebilirisiniz... Özellikle ''şair'' olarak sunulan, antolojilerde sayfa sayfa yer alan birinin, şu sıralar kadınlar için söyledikleri düşünülürse... Hem ''kadından köle olmasını istiyorum'' diyeceksiniz, hem de ''bu herhangi bir kaygıyla sınırlı olmayan tam anlamıyla özgün (varoluşçu bir anlamda otantik) bir tutum değil mi?'' diyeceksiniz... Bu kişinin oturup bu seçkiyi okuması gerektiğini söyleyeceğim ama okusa da ne anlar ki?!

Gericiliğin, kadını bir köle olarak görmenin; bazı üst kurumlarca desteklendiği, açık açık dile getirildiği ülkemizde ne yazık ki önce insan olmayı başaramayanların ''şair'' diye sunulması da başka bir acıdır!...

Oysa bu seçkide yer alan kadın şairler, bırakın geçmişi, yazdıkları ve düşündükleriyle günümüzü aşan görüşler sunmuşlardır... Özkan Mert; geçenlerde yaptığımız uzun bir telefon konuşmasında, seçkide yer alan şairlerden bir kaçı için şunları söyledi: ''Örneğin Karin Boye. Çok önemli bir şair. Yazdıklarıyla, seviciliğiyle; yaşadığı çağın yüzyıl ötesinde yaşamış bir şair... Edith Södergran, yaşadığı dönemin çok ötesini görmüş, ilk feministlerden...''

Özkan Mert'in bu noktada söyledikleri, bu şairlerin tam da ''İsveçli ve kadın'' olmaktan önce ''bir insan'' olduklarını, üstelik duyarlı oldukları kadar; cesaretlerini, özgünlüklerini ve ileriyi gördüklerini de hatırlatıyor bize... Üstelik bir çok ''erkek şair, yazar''da bunların zerresini görmememize rağmen!...

Özkan Mert, önsözünde buna da çarpıcı bir şekilde değiniyor: ''Bu şairlerin şiirleri ve yaşamları içinde yaptığım gezinin sonunda, yaptığım çevirilerin benden taştığını hissettim. Tüm insanlığın malıydı bu şiirler ve gerçek adreslerine gönderilmeliydi. Özellikle, kadınların yoğun baskılar altında yaşadığı toplumlardaki kadınlar ve kadın şairler için bu şairlerin bir özgürlük ve yüreklilik sembolü olacağına eminim. Çünkü kadınların özgür olmadığı bir toplumda hiç kimse özgür değildir.''

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..