Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '14

 
Kategori
Deneme
 

''Eskiciye son satırlar''

''Eskiciye son satırlar''
 

07 Nisan 2010…

Bazen ne iyi yapıp da şu günlüğü tutmaya başlamışım diyorum kendime. İnsan bazen kendine dost arıyor işin gerçeği. Bir günlük insana ne kadar dost olabilir diye gülmeyin hemen. Yalnız kaldığınızda bir günlük çok şeydir bir insana. Etrafınızda gördüğünüz insanlara söyleyemeyeceğiniz şeyleri buraya yazabilirsiniz meselâ. Ama seksen yaşına merdiven dayayınca imlâ hatalarından dolayı bazen yazıklarınızı sevmiyor olabilirsiniz ama sizin imlâ kurallarınızı hiçe sayan bir günlüğünüz varsa dahası ne?

Buraya bırakılalı üç seneyi geçti. Torunlardan zor ayrılmıştım o zamanlar. İnsan yaşlandıkça çocuklarınızdan ileri giden yalnızca torunlarınız oluyor nedense. Buraya bırakılalı demiştim ya az önce, aslında tam öyle değil ama. Çocukların evlerinde sırasıyla gezmekten bıkmıştım sanırım. Ahmet’in evinde üç ay kaldıktan sonra Semra’nın evine, orada üç ay kal sonra diğer kızım Aydan’ın evine. Sürekli doksan günü sayan çocuklarınızı görünce sanırım Huzur Evi size daha mantıklı gelmeye başlıyor. Burada ölmenizi ya da başka bir yerlere gitmenizi istemiyorlar. Çünkü biliyorlar ki emekli maaşınız olduğunuz sürece sadece iyi bir gelir kapısısınız. Sevmediğiniz yemek olmuyor burada, bütün yemekleri sevmek zorundasınız. Zeytinyağlı pırasaya bayılırım ben ama çiçek yağlı pırasadan nefret ederim. Hep merak etmişimdir neden duvardaki listede zeytinyağlı yazıyor ama çiçek yağlı çıkıyor?

22 Nisan 2010…

Yorgun uyandım bu sabah yataktan. Gece gördüğüm rüyada gezmediğim yer kalmadı sanırım. Sekiz buçuktaki kahvaltıya çıkmadım. Müdür bir doktorla birlikte saat on gibi çıkıp geldi. Kısa bir muayeneden iyi çıktım nasıl olduysa. Ben sanırım biraz rahatsızım…

27 Nisan 2010…

Melankoli diye bir şey vardı gençliğimizde. Hani hülyalara dalmak gibi işte. Yani, hani bir kıza âşık oluyorsun ve onu düşünürken gündelik yaşamdan soyutlanıyorsun ya işte öyle bir şey melankoli. Oda arkadaşım Davut öyle söyledi dertlerimi dinledikten sonra bilgece bir bakışla. İnanasım gelmedi ama inanmış gibi yapmak işime geldi. Şimdi çenesi bir açılırsa susturmak kolay değil mübareği. Sözde huzur evindeki Ayla hanıma âşıkmışım da ondan böyleymişim. Ayla hanım bizim mangadan ama hep suskun. Birkaç gün önce bahçede yanına gidip oturdum. Oradan buradan konuştuk bir süre. Hemen dedikodu yayıldı Huzur Evinde. İmalı bakışlar, gözlerle birbirine işaret edip göstermeler daha neler.

19 Mayıs 2010…

Ben sanırım iyi değilim. Kimseyi de dertlerimle uğraştırmaya niyetim yok. Huzur Evinin sıradan mekanik bir parçasıyım. Ama biliyor musunuz size çok özel bir sırrımı vereceğim bugün. İlk aşkım bu gece rüyama girdi. Sabah neredeyse davul çalıp salonun orta yerinde Zeybek oynayasım geldi. Hem de Atatürk gibi. Orta son sınıftayız, birlikte okuldan geliyoruz. Eve giden ayaklarımız sanki yolu uzatmak için ellerinden geleni yapıyor. Bir ev var bizim oralarda. Evin önünde dikilip bir süre eve bakıyoruz. Ah diyorum içimden o evde adam ben kadın sen olsan ya. İnsanın ilk aşkı bir başka oluyor. Birçok şeyi konuşmanıza bile gerek yok. Bir bedene iki ruh sığabiliyor ilk aşkınızla. Kim bilir nerede şimdi? Ama isterdim mesela bir telefon açıp halini hatırını sormayı. Öbür dünya ya göçmüş olasın? Tam bir aptalım ben, ilk aşkınız hiç sizden önce ölebilir mi? Benden sonra, benden sonra. Önce ben öleyim, sonra o gelsin. Yok, yok gelmesin. O çok yaşasın…

Bugün 19 Mayıs, bayram kutlamaları çok sönük geçiyor artık farkındayım. Size bir sır daha vereyim ama aramızda kalsın olur mu? Ben Başbakanımızı hiç sevmiyorum biliyor musunuz? Hem de hiç sevmiyorum. Olasılıktır ki o da beni sevmiyor. Hiç de umurumda değil, beni sevseydi eğer kendimden adı konulmamış bir şüphe duyardım.

23 Haziran 2010…

Hiç iyi değilim ben. Çocuklar, çocuklar sanırım bir yıldır aramıyorlar beni. Onların adına kendime mazeret uydurmaktan yorgun düşüyorum bazen. O yorgunlukla uyunulmuyor, uyunulmuyor…

02 Ağustos 2010…

Elim kaleme gitmiyor artık nedense. İçimde buruk his var. Beyaz sayfaları dertlerimle kirletiyor muşum gibi geliyor bana. Çocukluğumuzda aldığımız defterler aklıma geliyor. Her sayfanın her satırın ayrı bir önemi vardı ya. Lüzumsuz ve gereksiz şeyler yazılmamalı. Neymiş o zengin bebeleri gibi her bilgiyi deftere yazmak. Sonra defterine bakacak öğretmenin. Vay canına neler nelerde yazmış bu çocuk. Al sana beş, sınıfı pekiyi ile geçtin. Öyle olacağına bir önceki cümlenin içine bir sonraki cümlenin anlamını saklayabilecek kadar cin gibi olsan ya. Yazmayı kesip acaba resim yapmaya mı başlasam diyorum kendime. Biraz ders alsam beceririm gibi geliyor bana. Sabri Çakar hocadan birkaç gün ders alsam, olabilir mi? Yetenekliyim aslında ben, siz beni tanımadığınız için beni anlamıyor olabilir siniz. Arada şiir, hikâye falan da yazardım eskiden. ‘’Eskiden’’ bu kelimeyi sevmiyorum eskisi gibi ben. Sokaktan ‘’Eskici’’ diye bağıran biri geçiverecek ve beni Huzur Evinden küçük bir parayla satın alıverecek gibi korkuyorum.

20 Eylül 2010…

Yine cümlenin başına ‘’Hiç iyi değilim ben’’ yazarak başlamak istemiyordum. Ben iyi değilim. Ben hiç iyi değilim. Ben çok huzursuzum. Çocuklarım hiç aramıyor. Yazasım yok hiç. Oda arkadaşım geceleri sürekli horluyor. Bu lanet yemekleri hangi ahmak yapıyor diye ortalığı bulandırasım geliyor. Yaşlanınca delikanlılık nereye gidiyor Allah aşkına. Kalbim tekliyor uzun zamandır ve herkesten saklıyorum biliyor musunuz? Öyle zamanlarda oturduğum yerde uyuyakalıyorum. Hiç kimse merak etmiyor nesi var acaba diye. Sanki aranızda kalmaktan mutluyum ben. Ben sanırım Eskiciyi bekliyorum…

09 Kasım 2010…

Adalet Ağaoğlu bizim oralıdır biliyor musunuz? Onun akıllardan belki de yıllarca çıkmayacak bir cümlesi vardır. ‘’Ölmeye yatmak’’. Ben bu gece ‘’Ölmeye yatıyorum’’. Hem yarın 10 Kasım. Eğer bu defterde başka bir sayfa karalanmamışsa bilin ki ben o hiç sevmediğim Eskici ile gitmişim…

HOŞCAKALIN…

Mehmet ÖZCAN

 
Toplam blog
: 57
: 222
Kayıt tarihi
: 18.01.13
 
 

Emekliyim, köpekleri çok severim. Fotoğraf ama anlam saklayan fotoğraflara bayılırım. Yazmak uzun..