Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '07

 
Kategori
Sinema
 

" Gitme ": Gerçek mi, değil mi?

" Gitme ": Gerçek mi, değil mi?
 

Gerçekten bilemeyiz ama, ölüm anında geçmişin film kareleri gibi gözün önünden geçtiği söylenir. Belki son kez sarılan bir sevgili, belki o güne kadar görüşülmeyen aile, bir kardeş ya da son gezi... O küçük kareler tek başlarına anlamsız gözükse de, son anda durdurulduğunda ne kadar önemli olduğunu, o kişinin aslında "hayatı" olduğu anlaşılır.

"Gerçek mi değil mi?" oyunu güzel oynuyor "Gitme" (Stay)... İşine kendini adamış New York'lu bir psikiyatrist olan Sam Foster 21. yaşını doldurduğu gün intihar etmeyi düşünen bir hastasını bu intihardan kurtarmaya çalışmakta. Fakat hastası genç Henry Lethem'ın intiharının ardında gerçek ötesi bir gizem saklı.

Sam Henry'nin hayatının derinlerine indikçe, önce kendi bilinçaltında ve daha sonra da gerçek hayatında bazı değişikliklere yol açar.

Önce Sam'in kız arkadaşı ve eski bir hastası olan Lila ile arası bozuluyor.

Daha sonra Sam'in sıkı sıkı tutunduğu ve gerçek sandığı hayatı eriyip kaybolmaya başlıyor.

Gittikçe artan gerçek üstü olaylarla karşılaşmaya başlıyor. Manhattan bilinçaltında vahşice değişen bir yer oluyor.

Sam artık neyin gerçek neyin hayal olduğunu, nerede kendisinin bittiğini ve nerede Henry'nin başladığını anlayamaz duruma geliyor.

Bir nevi "Kim doktor, kim hasta", "ne gerçek ne değil?" sorusu sürekli kafanızda...

Bir trafik kazası ile açılışını yapıyor "Gitme". Daha sonra yeni bir güne uyanan ve kendini sıradan bir iş gününe hazırlayan psikiyatrist Sam Foster'in meslektaşından devraldığı bir hastası Henry Letham'ın terapiye gelmesi ile devam ediyor.

Hastanın kendini öldüreceğini, gününü ve saatini bile söylemesiyle Sam'in hayatı değişiyor. Sam'in artık tek bir hedefi var; Henry'i bulmak ve onu durdurmak. Ancak bunu gerçekleştirmek için girdiği mücadele hiç de kolay geçmiyor. Filmde gelişen ve birbirinden bağlantısızmış gibi gözüken tüm kişi ve olayları bağlayabildiğimiz tek yer ise finalinde tekrar geri dönülen trafik kazası oluyor.

Evet içten içten Psikiyatris Sam Foster'ın hasta olduğunu biliyoruz ama olayların açıklanması için, filmin başındaki, ailece geçirilen trafik kazasına ve sürücünün hayatta kalarak yaşadığı pişmalığa gitmek istiyoruz.

Hasta Henry Lethem, ufak bir hata sonucu tüm ailesini kazada yitirince kendini suçluyor...

Peki ya hasta olarak gösterilen Henry Lethem, psikiyatrist Sam Foster'ın bilinçaltındakinden başka bir şey değilse?

"Monster's Ball" ve "Finding Neverland" filmlerinin yönetmeni Marc Forster'ın yeni filmi "Stay", oyuncu kadrosunda bu psikolojik tahlilli filmlerin giderek değişmez ismi olan Ewan McGregor rolünün hakkını fazlasıyla veriyor. Naomi Watts ise "Lila" rolünde, her şeyi dengelemeye çalışan sevgili rolünde... Ryan Gosling ise filmin esas yıldızı oluyor hasta rolüyle. Çünkü hem mimiklerini hem de vücudunu iyi kullanmış.

Yönetmen Marc Forster, filmini tamamen psikoloji üzerine oturtsa da, seyirciyle oynamaktan ve aksiyon katmaktan zevk alıyor.

"Sembolik ve hipnotik görsel düşlerin, saplantıların ve bunların sonucu zihin aldanmalarının yarattığı bir hikaye." diye tanımlanan film, aslında bir ikilem yaratıyor. Böylece bir adamın, kendi kişiliği hakkında derinlere inmesi ve gizemli bir başka dünyayı keşfetmesini anlatıyor...

Filmin açılış dakikasından itibaren gerçek üstü bir dünyaya giriş yapan hikaye her dakika biraz daha derine götürüyor izleyenleri. “İzleyenler için şunun açık ve seçik belli olmasını istedim. ... İlk dakikadan son dakikaya kadar bu hikaye aaslında gerçek değil..., ” diye yorumluyor yönetmen. “Ana karakterlerin bu sürreal hikaye içinde dolaşmalarını sağlayarak hayal ettiğimiz gerçeklik konusunda manipulasyon yapmadan hikayeye katılmalarını istedim..” [1]

"Gitme" bana en çok David Lynch'in sevilen filmi "Mulholland Drive"ı, McGregor'un Ashley Judd ile oynadığı "Eye Of the Beholder" (Korkunun Gözleri)ni hatırlattı...

Her şey bir düş ortamında olup bitiyor. Zaman ve mekan ne denli gösterilse de her şey son derece hafifi, uçucu...
Tıpkı tahminler gibi... Yönetmen bunu hem görsellikle hem de başarılı kurgu geçişleriyle sağlamış.

Filmin daha başında, Henry ve Sam'in aynı kişi olduklarını ve bunlardan birinin diğerinin şizofrenik karakteri olduğunu düşünerek filmin sonunu bekliyorsunuz. Sam Henry'i yakalayıp duvara yapıştırdığında yakalayanla yakalananın ikide bir yer değiştirmesi, ortada kesinlikle çift kişilikli birisinin olduğunun kanıtı gibi...

"Henry Lethem kimdir ve Sam‘in gerçek dünyasının kırılmasını nasıl bu kadar kolay sağlayabilmiştir?" değil asıl soru...

Ölürken hayatınızın son başrolünü kime verirsiniz? Ölüm anında geçmişin hangi kısmınızı hatırlarsınız?

Finale bir de siz bakın doyurucu mu yoksa değil mi?

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..