Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '10

 
Kategori
Siyaset
 

''Hiç kimse kusura bakmasın!...'' / İslam Enternasyonalizmi'ne doğru mu?... / ''Türkiye Defteri''

''Hiç kimse kusura bakmasın!...'' / İslam Enternasyonalizmi'ne doğru mu?... / ''Türkiye Defteri''
 

Uzun bir zamandır, bu ülkeyi yöneten başbakanın diline pelesenk olmuş bir söz işte... ''Hiç kimse kusura bakmasın!''

Akşam mecliste Bülent Arınç' ın, TBMM Başkanvekili, sevgideğer Ş.Güldal Mumcu' ya makam odasında 'sözümona salt milletvekili olarak' yaptığı baskıyla gerilen ortamda, MHP Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş' un bazı AK Parti'lilerce, Erdoğan'a ''peygamber'' dediğine yönelik konuşmasına başbakan cevap verirken tetiklenen, o büyük kavgaya neden olan ''peygamber'' sözcüğü, şöyle bir süreci takip ederek 'yüce meclis' e gelmişti:

Eski, AKP Aydın İl Başkanı İsmail Hakkı Eser 14 Kasım 2009 günü partisinin merkez ilçe kongresi sırasında adaylardan Hakkı Aslan'ın düzenlediği yemekte bir konuşma yapmış ve şunları söylemişti:

''’Bu çatıda olan insanlarımızın başbakana olan sevgisinden, saygısından kimsenin şüphesi olmasın. Biz başbakanımızın aşığıyız, başbakanımız bizim için adeta ''ikinci peygamber'' gibidir!... Başbakana ihanet etmeyi asla kabul edemem. Sevgimiz, saygımız, partimiz var olduğu sürece de devam edecektir!...''

Bu değerli ve anlamlı açıklamalarından sonra, taltif edilip, 29 Mart seçimlerinde Aydın İl Genel Meclisine ilk sıradan gösterilerek(!), giren bu aziz kardeşimiz, şimdi başbakan talimatıyla bir istifa ile karşı karşıya!...

Yazık tabii... Adamcağız aslında vizyon sahibi bir Aydınlı ki, ağzından çıkan bu sözün temelinde, ta okyanus ötesinden dalga dalga bu topraklara yayılan bir aksi seda var!...

''One minute'' sonrası, 2009 şubatının ilk haftasında, ABD’de yayımlanan istihbarat ve ekonomi dergisi Stratfor’da (http://www.stratfor.com/weekly/20090202_erdogans_outburst_and_future_turkish_state) ki, aynı zamanda derginini kurucusu olan 'George Friedman' imzasıyla yer alan yazıdaki satırlarda, kısmen ve özetle, şunlar geçiyordu:

Zorlu bir jeopolitik bölgede bulunmasından dolayı Türkiye'nin, önünde izlenebilecek iki yolun var olduğunu ve bunların da; “Laik Soyutlanma Politikası” ya da “İslam Enternasyonalizmi” olduğu görüşü dile getiriliyordu!...

Laik Soyutlanma Politikası” açılımında, Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin (eski çarlığın bir devamı olarak , z.e.)süregelen Sovyet tehdidine karşı ABD ve NATO ile ittifak yaptığı, Sovyetler’in de önce Mısır, ardından Suriye ve Irak gibi ülkeleri 1950 ve 1970'lerde etkisi altına aldığı ifade ediliyordu. Mısır’ın Nasır döneminde Sovyet etkisi altına girmesiyle Türkiye’nin güney sınırının tehdit altına girdiği tez olarak öne sürülüyor, bu denge içersinde, Türkiye’nin İsrail ile ilişkisinin böylece doğduğu ve bu iki ülkenin de Doğu Akdeniz’de ortak çıkarları paylaştığından söz ediliyordu....

İslamcı Enternasyonalizm” konusunda ise, Türkiyenin ikinci vizyonu içinde de , ''Türkiye’nin Müslüman Gücü” nden söz ediliyor, bu vizyonun ise İsrail ve ABD ile ilişkileri koparabileceği öne sürülüyordu!.... Yazıda, söz konusu bu üçlü ilişkilerin artık eskisi kadar önemli olmadığı belirtiliyor, stratejik olarak, İsrail’in Türkiye’nin ulusal güvenliğinin vazgeçilmez parçası olarak görülmediği vurgulanıyor ve Türkiye’nin ABD‘ye dayanmaktan kurtulduğu, ancak ABD'nin Türkiye’ye bölgesel çıkarları açısından daha fazla ihtiyaç duyduğu görüşü öne sürülüyordu!...

Türkiye’nin bu Müslüman gücünün, Osmanlı coğrafyasındaki Müslümanları desteklemek üzere, yayılabileceğini, Makedonya'da Arnavutlar ve Boşnaklar'ı desteklerken Balkanlar’a da yayılabileceğini, sözümona Arap rejimlerini biçimlendirmek için, Hicaz'a ve Kuzey Afrika'ya doğru, ilerliyebileceğini ve Orta Asya Türk cumhuriyetleriyle ise zaten yakın bağlarının bulunduğundan söz ediliyordu...

Türkiye’nin en sonunda Kuzey Afrika’daki olayları etkileyebilecek bir deniz gücüne de yoğunlaşabileceğini savunan dergi, bu “yayılmacı vizyonu” desteklemek için ordunun da (hangi nitelikteki ordunun?...z.e.) güçlendirilmesinin gerektiği görüşünü savunuyordu!...

Rusya'nın ülkenin büyümesinde bir karşı engel teşkil edebileceğini, ancak Türkiye'nin büyümesini de durduramayacağını vurguluyor, özetin özeti olarak; güçlü İslam devletleri olan, Endonezya, Mısır, İran ve Pakistan'ın yanısıra siyasi ve ekonomik bir güç olarak, Suudi Arabistan'da dahil, onlardan üstün olan niteliğinden söz ediyor ve Başbakan Erdoğan'ın da, başarılı bir dış politika uyguladığı sitayişle vurguluyordu!...

Doğal ki, yaşanılan gerçeklerin yanısıra, bu senaryoların ya da tezlerin, eksik bir tarafı vardı!... O da iç dinamiklerin fazlasıyla bağımsız bırakılması , İslamcı görüşün kendi marifetiyle, ülke içindeki diğer siyasi güçleri devre dışı bırakabileceğinin sözümona düşünülmesi ve dış dinamiğin nedense bu sürece, hiç mi hiç , gölge bile etmemesiydi!...

Hele ki , İstanbul merkezli, bu İslam Enternasyonalizmi söz konusu olduğunda, önemli bir eksik de, idealleri ve niyeti ne olursa olsun, uzaklarda dinlencede olan, ''Humeyni tarzı'' yarı erdirilmiş, yarı mehdi durumuna getirilmiş kişilerin bu süreçteki yerlerine ve misyonlarına hiç mi hiç, değinilmemiş olunmasıydı!... Halbuki böylesi ''modern-teokratik'' bir enternasyonalizmin, artık siz adını istediğiniz gibi koyun: dinsel motifli , ulviyet sahibi, bir lidere şiddetle ihtiyacı vardı!...

Evet, başbakanın sık sık dediği gibi; ''hiç kimse kusura bakmasın''!..

Ve yaşadığımız süreçlere at gözlüğüyle bakmaktan da vazgeçsin; artık durumlar böyle!....

3.şubat.2010 / Perpa,

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..