Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '08

 
Kategori
Anılar
 

''İstanbul kazan;ben kepçe ''(Son )

''İstanbul kazan;ben kepçe ''(Son )
 

Yesari'nin orijinal baskı:''Çulluk'' Romanı...


Ümit Yaşar,sevgilisine olan aşkını iki minik dizeyle ne güzel anlatmıştı:''Ben dünyanın en ağır işçisiyim.Çünkü 24 saat seni düşünüyorum.'' demiş.

Benim de İstanbul'da bulup da kaybetmek istemediğim sevgililerim vardı. Onları 48 saat düşünüp ezeli ve ebedi aşkıma kavuşmak istiyordum. Ama önümde önemli bir engel vardı. Sevgilimin -anası- çok gaddardı...

Uğruna Mecnun'un çöllere düştüğü gibi, benim de ta Ankara'lardan kar, kış demeden yollara düştüğüm, otel köşelerinde süründüğüm sevgililerimi görmeye gittiğimde, - zalım anası- başlık parasını çok isteyince kendimi Arnavut kaldırımlı Bab-ıali yollarına vurmuştum.

İhtiyar kadın:'' Nuh diyor, Peygamber demiyordu...''

Benden istenilen başlık parası bile babamın maaşının 10 katıydı...Ne yapıp yapıp sevgililerime kavuşmalıydım !..Bu saattten sonra banka soymak olanaksızdı.Bu soygun eylem, mümkünse gündüz yapılmalıydı.

Şimdi tüm bankalar kepenklerini kapatmışlardı ve görevlileri de gitmişlerdi.Gece karanlığı çökmüştü.En iyisi sevgililerim bohçalarını hazırlamalıydı ve ben atımın terkisine atıp kaçırmalıydım. Ama bunlar, cansızdı !..Beni anlamazlardı ki !..

Evet, ben , ihtiyar kitapçıdaki ''Tez kitaplarımı '' mutlaka almalıydım.Başka bir yerde bulmam ve istenilen parayı temin etmem olanaksızdı !..Yorgunluktan gözlerim kapanıyordu. Kendimi Sirkeci'de ucuz bir otel odasına atmıştım.

Gözkapaklarım kapanmak üzereyken beynimde birden şimşekler çakmaya başlamıştı.

Ankara'da yeni tanıştığım kız arkadaşım, Sirkeci'deki tarihi Meserret Kıraathanesini, teyzesini kocası, yani eniştesinin işlettiğini söylemişti. Not defterine adını yazmıştım...Şükrü Bey !..

Yatağımdan kalkıp resepsiyondaki Ermeni şiveli amcamızın yanına inivermiştim. Adam uyukluyordu. Hemen uyandırıvermiştim.

''Amcacığım, buralarda Meserrret Kıraathanesi diye bir yer var mı?..''

'' Var !..Arka sokakta...Ne yapoorsun orada ?..Orası çok meşhurdur mori !..''

''Eee...şey...Eniştemi arıyordum da !..''

''Enişten kim be mori ?..''

''E...Şükrü...Şükrü Bey !..''

''Deme yahu...Şükrü Bey, İstanbul'un en renkli simalarındandır...Madem öyle neden burada yatoorsun ?..''

Cevap vermeden teşekkür edip odama çıkmıştım...Sabaha karşı dalmışım...Günün ilk ışıklarıyla kalkıp Meserret kıraathanesini aramaya koyulmuştum.Kısa sürede de bulmuştum.Gerçekten de burası tarihi bir mekandı .Bir bölümü de lüks pastane dekorundaydı.

İçeri girip girmemekte tereddüt etmiştim. Kıyafetim buraya girmeye pek uygun değildi. Sırtımda parka, bir karış sakal;ayaklarımda postallar !..Gören, irkiliyordu !..O günlerde gençlere anarşist lakabını giydirmek ne kadar da kolaydı !..

Fakat, başka şansım kalmamıştı...İçeri girdiğimde tarihi bir dekorun İstanbul güzellikleriyle örtüştüğüne tanık olmuştum. İşte, benim İstanbul'um...Kıraathanesinde bile bir başka letafet vardı !..

Burası bir saray yavrusuydu. Beni karşılayan garsonun küçümseyen bakışlarından kurtulabilmem için kim olduğumu anımsatmam gerekiyordu. Kovulma durumuna gelmemek için hemen sormuştum :

''Günaydınlar !..Ben Şükrü Bey'i aramıştım...Buradalar mı ?..''

''Şükrü Bey'i nereden tanıyorsunuz ?..''

''Eee...kendileri eniştem sayılırlar..Bendeniz de onların müstakbel eniştesi !..Kih..kihh..!..''

Garson , beni karantinaya almak için yan taraftaki 3. sınıf lobiye alıvermişti.

''Size bir çay ikram edeyim !...Şükrü bey bir saat sonra gelir!...Buyrun !..''

Çayımı yudumlarken kendime 40 yıllık Şükrü Bey ahbabı pozlarına girmiştim. Adamı görsem tanıyamazdım!..

Bir saatlik süre bana bir yıl gibi gelmişti.Kıraathanenin müşterileri çoğaldıkça sıkıntım daha da artmıştı.Burası aynı zamanda kütüphane gibiydi.

Müşteriler şık giyimli, Osmanlı beyefendileriydi...Tanıdık yüzler de vardı.Sinemadan Kenan Pars'ın jön olduğu günler...Ve Kenan Pars, az ilerde kahvesini yudumluyordu.Yanındaki beyefendi, sanırım Orhan Günşiraydı.

Duvarlardaki pano resimlerinden, eski Osmanlıca yazılardan dünya'nın meşhur şairlerinin, Piyer Loti'lerin, ünlü devlet adamlarının bu mekana geldiklerini kanıtlıyordu.Necip Fazıl'ın da birçok şiirini burada kaleme aldığı biliniyordu.Edebiyatımızın ünlü simalarının resimleri duvarları süslüyordu.

Beni en çok sevindiren olay, romanları üzerinde ''Tez '' hazırlayacağım Mahmut Yesari'nin Orhan Veli'yle çektirmiş olduğu resimlerle karşılaşmamdı.

Tam bunları izlerken ve düşünürken karşımda iri yarı çok yakışıklı, dalgalı saçlı, şık bir beyefendinin bana yaklaştığını görmüştüm. Altıncı hislerimle, hemen toparlanıp ayağa kalkmıştım.

'' Günaydın, delikanlı, beni aramışsın !..Ben Şükrü Taner !..''

''Gü...gü..Günaydın efendim !..Ben Mesut Selek...Ankara'dan!..''

''Buyrun odama !..Görüşelim !..''

Bendeniz kan ter içerisinde ve çok mahçup edayla Şükrü Bey'in emrine uymuştum !..Yine tarih kokan;ama bir o kadar da modern döşenmiş odasında sıcak sahlebimi yudumlamaya başlamıştım.

'' Efendim Ankara'dan arkadaşım, T....'nin selamlarımı getirdim...Buraya gelmemin amacı Mahmut Yesari 'nin romanlarını arıyorum...''

''Eeeee... Bulabildiniz mi bari !..Merhum, çok güçlü bir yazardı !..Eserleri kapış kapış giderdi!..''

''Evet...Buldum...Tam da benim istediklerim..Ama ...Nafile ...Almam mümkün değil !.. Çok para !..''

Olayı tüm ayrıntılarıyla anlatmıştım. Şükrü Bey de istenilen paranın normal; hatta ucuz olduğunu;onların artık antika sınıfında birer mücevher gibi olduğunu anlatınca umudumu yitirmek üzereydim.Ancak bir önerisi vardı:

''Mahmut Yesari'nin oğlu, ünlü yazar, Afif Yesari benim çok samimi arkadaşımdır. Bugün buraya gelecek !..''

''Oh !...Ne güzel !..''

''Afif Yesari'den bu konuda yardım alabiliriz ...Madem kutsal bir bilimsel çalışma var ortada...''

Şükrü Bey'i kucaklamak istemiştim...Sabırla beklemeye koyulmuştum...Afif Yesariyle tanışmak..Müthiş bir şeydi...

Bendeniz süklüm püklüm günlük gazetelere göz atarken Şükrü Bey müşterileriyle ilgileniyordu. Ara sıra odasına gelip bugünün antikası sayılacak altın yaldızlı telefonuyla Afif Yesari'yi aradığına tanık oluyordum.

Nihayet, Afif Yesari Beyefendiyle tanışma şerefine nail olmuştum.

O gün empati, saygı, insan sevgisi, asalet, hoşgörü, kültür, bilime saygı, Osmanlı Beyefendiliği nedir ?..gibi tüm saygın erdemlere bir arada tanık olmuştum.

Boşa dememişlerdi atalar:''Dolu başakların boynu bükük olur ;boş başak dik durur.''diye...

Benim kılığımı hiç önemsememişler;bana insanca davranmışlardı. Afif Bey'le aramızda geçen ve benim tüm yaşamıma yön veren şu kısa diyalog ne denli önemliydi:

'' Merhum babamın, bana hediye etmiş olduğu tüm kitapları üniversite kitaplığına bağışlamıştım.Oradan almak hoş olmaz !..Ancak hissedarı olduğum kitapçıdan size istediğiniz kitapları temin etmeye çalışacağım. Bana akşama kadar biraz zaman tanıyınız.Siz , şimdi gezin dolaşın...Dinlenin...İnşallah saat üçte burada buluşuruz...''

Şimdi hayatta olmayan merhum Şükrü Bey'in ve merhum Afif Yesari 'nin ellerinden öpüp Meserret 'ten ayrılırken gözlerimden akan yaşlara hakim olamamıştım.

Günümüzde, bu tür insanlık abidelerini mumla arasak bulamazdık.

Akşam üzeri Meserret'e uğradığımda , ortada Şükrü Bey ve Afif Yesari görülmüyordu. Garson Bey, herzamanki nezaketiyle beni Şükrü Bey'in odasına aldığında, son derece şık ve güzel bir hanımefendiyle göz göze gelmiştik.

40 yaşlarında dünya güzeli bir kadındı...Adı Sevdaydı...Şükrü Bey'in eşi ve kız arkadaşımın teyzesiydi...Benimle tanışmak istemiş ve oraya gelmişti. Afif Yesari ve Şükrü Bey, bir film çekimi için platoya gitmişlerdi...

O gün bir gerçeği daha öğrenmiş olmuştum. Beyefendiler, aynı zamanda sinema sanatçılarıymış.Afif Bey, artist; Şükrü Bey prodüktör !..Zira tevekkelli değildi...Kıraaathane ünlü aktörlerin mekanıydı !..

Sevda Hanım da önceleri ''Ses Dergisi''nin güzellik yarışmasında kraliçe seçilmiş;ancak ev hanımı olmayı yeğlemişti. Keriman Halis kadar güzel bir kadındı...

Benim kız arkadaşım olan yeğeninin marifetlerini bana anlatırken , onların tüm sülalesine hayranlığım daha da artmıştı. Ben de o zamanlar yakışıklı sayılırdım. Daha sonraları beni de çok beğendiklerini duymuştum.

Ama , tez kitaplarım aklımdan hiç çıkmıyordu...Saat, üçü çoktan geçmişti...Halen ortada eniştemiz ve Afif Bey yoktu !..Afif Bey, kitapları bulabilmiş miydi ?..Bulduysa bana kaça patlayacaktı ?..Onları almaya gücüm yetebilecek miydi ?..

Ya ellerim boş dönersem? Halim ne olurdu ?..Bu duygular içinde Sevda Hanım'ı dinlerken dalgınlığımı farketmiş gibi:

'' Mesut Bey anlaşılan çok yorgunsunuz !..Dalıp gidiyorsunuz ...''

''Yok efendim..Sizi dinliyorum...Bir de kitapları düşünüyordum !..''

'' Kitap ?....Haaa !...Mahmut Abi'nin kitapları ?.Hay Allah!..Size söylemeyi unuttum !..Bakın orada !..Size bakıyorlar !..''


Karşımdaki oyma işlemeli küçük masa üzerinde, Ebru desenlerinden oluşmuş paket kağıtlarına sarılmış büyük bir paket duruyordu.Bu paketi geldiğimde görmüştüm;ama kitap paketi olduğunu hiç düşünememiştim!..Yoksa !...

Evet !..Yoksa -sevgililerim- bu paketin içinde miydi ?..

Uğruna aylardır uykusuz, sefil olduğum tez kitaplarım mıydı bunlar !..Gözlerime inanamıyordum !..Donup kalmıştım ...Ağır ağır kalktım...Peketi sevgilimin saçlarını okşar gibi okşadım...Gözlerim dolmuştu...

Ayıp olur diye açmaya cesaret edemedim...Sadece üzerine ilştirilmiş küçük bir mektubu elime alıvermiştim!..Hemen açıp okumuştum:

'' Sevgili Mesut Bey Kardeşim, acil çıkan bir görevim nedeniyle orada olamadım. Lütfen bağışlayınız. Kitapların size ve bilim dünyamıza hayırlara vesile olması temennilerimle gözlerinizden öperim . Baki selamlar...Afif YESARİ ''
...........

Tez'im, '' Mahmut Yesari'nin On Romanında Vak 'a Kuruluşu ''(AÜDTCF-1975) Başlığıyla kabul edildi ve yazıldı.

Dil Tarih Coğrafya Fakültesin'in kütüphanesinde 33 yıldır Edebiyat Öğrencilerine rehberlik yapıyor.

Kısmet olursa, yakında kitap olarak bastırmayı düşünüyorum.

Mahmut Yesari'nin ipek kumaşlarla kaplanmış, el yapımı, göz nuru kitapları , kütüphanemin baş köşesinde benim en sadık dostlarım olarak istirahat halindeler...

Kitapçı hanımefendi, tanışmamızdan bir yıl sonra rahmetlik olmuştu.Afif Yesari ve Şükrü Eniştemiz yattıkları yerde huzur içindeler.

(SON)








 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..