Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '09

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

''Kazdağına kıymayın efendiler!...'' dendi ama!... / ''Türkiye Defteri''

''Kazdağına kıymayın efendiler!...'' dendi ama!... / ''Türkiye Defteri''
 

Kazdağlarından ,doğal bir görünüm!...


Değerli başbakanımız, ülkemizin geleceği açısından çok mühim işler için bir Amerika seyahatine başlarken, maden işleriyle iştigal eden iş insanlarımızda, can siperane bir ortak çalışmayla Kazdağlarını ve bölgeyi bir köstebek misali delik deşik etmeye devam ediyorlardı!...

Ancak artık yazılarımda ısrarla vurguladığım gibi; ''Hukuksuzluğun ve dolayısıyla adaletsizliğin bir ''life style'' olduğu ve ''duruma göre affetmeyi sever '' , envai çeşit aflarla ilgili politikaların duruma göre, her dem taze üretildiği ülkemizde, yerelde, insanlığın ilerlemesine Cynaobacteria'nın zerresi kadar bir katkı sunamayan insanların etkin politika yaptığı zamanlarda yaşadığımız da, ayrı bir gerçekti!...''

1980'li yıllarda ki gençlik dönemimizde, Edremit' te gerçekten değerli bir mimar arkadaşımızla, ''Zeytin Ülkesinde Sanat' adıyla ağırlıklı körfez bölgesi yazarlarınca kadrolanmış, bir yazın-kültür dergisini tüm olanaklarımızı ortaya dökerek çıkarmaya çalışıyorduk!... Ve gerçekten bu bölge, tarihsel bir kültürün, yer altı ve yer üstü zenginliklerinin yanısıra, bu konuda da, dünyanın en yüksek kaliteli zeytinlerinin üretildiği, zengin, bir zeytin ülkesiydi...

Ve biz bu yazınsal etkinliğimizi kendimizce, ''Zeytin Ülkesi'' ismiyle taçlandırmıştık!... Ve şimdi tarımsal ve hayvansal üretimin yok oluşunun yakın yıllarda iyice hızlandırıldığı bir reel politikaları görüp yaşıyoruz!... Ve maliyemizin denetleyemediği(!) güney sınırlarımızdan yaklaşık beş milyarlık dolarlık kaçak bir dış alımla söz konusu eksikliklerin kapatılmaya çalışıldığını duyuyoruz!...

Pervasızca çıkarılan bir maden yasasıyla, Marmaristen Kazdağları'na uzanan bir doğal çevreyi , tarım ve turizm alanında, gezegenin nadir seçkin toprakların altındaki (bizim bir şekilde satıp parasıyla tefeci faizi ödediğimiz cumhuriyet fabrikaları dışında, bizlerin üretimde kullanamadığımız! ...) bu madenleri doğal çevreye olacak büyük zararları görmeden ya da düşünmeden umarsızca kirli bir işletmeciliğe açıyoruz!... Bunun için devlet eliyle ve dolayısıyla milletin ödediği vergiler ve torunlarımızın dahi borç altına girdiği yurt dışından gelen paralarla bize tarımsal bir katkı sunmayan , sulama kanalları olmayan(!) barajlar yapıyoruz!...

Ve bu acımasızca ve fütürsuzca yapılanlara bakınca, sanki bize, bu Ege madenlerinin yurt dışına kara yoluyla gidişinin ve bölgede iş trafiğinin bu anlamda daha rahat olması için hesaplanmış çevreye gene büyük doğal zararlar verecek bir yatırımmış gibi geliyor; bu Çanakkale köprüsü ve gene ormanları mahfedecek çevre yolu politikası!...

''Mavi altın'', yer altı sularımızı bize ait olmayacak altın madenleri için kirletip, yok ederken, endemik bitki ve hayvanları, örneğin; zeytin zararlısı sinekleri yok edip zeytini ve doğal dengeyi sağlayan endemik yarasaları yaşam alanları mağaralardan zalimce ve cahilce çıkarıp, onları yok ediyoruz!... Ve dolayısıyla zeytinlerimizi!...

Bu şapşallık içinde insanın sorası geliyor: ''Beyler bu ülkeye nasıl kıydınız?...''

Yaşam su gibi akıp gidiyor bu hızlanan zamanlarda!... İki yıl önce ''Kazdağına Kıymayın Efendiler'' diye bir yazı yazmıştık ki, okumayan ya da okuyup unutan blog dostlarına anımsatmak için , sizlerle bir kez daha paylaşmak istediğim... Önemsediğim bir bilgilendirme yazısı.. Günceli izleyenler, bakalım daha öncesi bir yana, iki yılda ülkede bu konuda olumlu bir değişim var mı; okuyup kara versinler!...

''Kazdağına kıymayın efendiler!...

Cenneti cehennem yapmak! Dahiyane bir görüş ve anlayışla; 5 Nisan 2004 Dünya Çevre Günü'nde, çok iyi bir zamanlamayla, ülkemizde , yabancı maden şirketlerinin güdümünde getirisi , götürüsü hiç hesaplanmadan; ''Yeni Maden Yasası...'' , kabul edilmişti... Bu, insanımızın kaderini, doğasını ve gelecek tarihini yok etme sürecine olumsuzca önemli bir katkı(!) sunmaktı...

İnsanın insan, doğanın doğa olarak varolmasına peşpeşe vurulan, darbelerden biriydi; ''Yeni Maden Yasası...''

Biga Yarımadası; Kazdağları Milli Parkı, Kaz Dağları (İda Dağı) ve Edremit Körfezi... Biri, yüzlerce endemik bitkiyi ve hayvanı yaşatan bir alan, dünyanın sayılı oksijen ve temiz su alanlarından biri, yakın Ege Adaları'nın suyu bile burdan bağlantılı...

Öteki; Edremit Körfezi, ''Zeytin Ülkesi''; dünyanın en yüksek değerli zeytinyağı üretim alanları... Dünyada zeytinyağı piyasasının barometresi.. Ülke ekonomisine, yüzlerce yıl tükenmeyen bir artı değer sağlayacak bir üretim alanı... Kazdağları'nın suyu, oksijeni ve rüzgarıyla besleniyorlar...

Ülkemizin kendini var etme alanları, nasıl oluyor da böylesi vizyonu düşük, böylesi bilimsel bilgisi kıt zihniyetlerle yok edilmeye çalışılıyor? İğneada Longoz ormanlarının, İstanbul'a yönlendirilecek, İstranca sularından ötürü bir zarar görmeyeceğini (ki, bu yönlendirme gerçekten İstanbul'un üç haftalık su ihtiyacını ancak karşılamaktadır ve bu bölgeden su alımı da, ardından ; ormanların deniz suyunun işgaliyle yok oluşuna varacak bir süreçtir...) yalan yanlış rakamlarla karartmaya ve önce ''dereyi görmeye'' çalışan bir bakan zihniyetiyle, Kazdağları'ndaki (İda Dağı) arama çalışmalarının abartıldığını, altın arama çalışmalarının, bazı dış güçlerce, manupile edilmeye (belgelendirmeden...) çalışıldığını, (kendisine oy veren bölge halkının görüşlerini, haklı tepkilerini yok sayarak, iki kişilik süper heyetlerle bir günde, bütün sondaj bölgelerinin denetlemesini yaptırarak ve daha önce de seçkin yurt evladı mühendis meslekdaşlarının ve başka bir altın arama bölgesindeki halkın gerçekçi tepkilerini de, bir ''kuru gürültü''... yada ''çapulculuk '' olduğunu beyan ederek) ortaya atan da aynı zihniyetti. Çok yazık...

Bu ülke; böylesi ''vizyonu dar, tüccar millet '' olmaya kilitlenmiş, sözümona işbitiren (!) politik kadrolarca yönetilme şanssızlığına düşmek için, acaba ne günah işledi?..

Bu insanlar, Türkiye'nin geleceğini, sözümona yapılandırma gayretlerinin, tüm dünyada olması gerektiği gibi, ekonomik ve ekolojik dengelerin birlikteliğinden geçmesi gerektiğinin; analizini yapamıyorlar mı?... Giderek çölleşen, tarım alanlarının yok olduğu, temiz su kaynaklarının tüketildiği, Batı'nın ve çarpık sanayileşme ve de kentleşmenin çöplüğe dönüştürdüğü bir ülke; bizim ülkemiz...

İngiliz'ler, çağının bilim insanı, İsaac Newton'un başına elma düşüp bir buluşa vesile olan elma ağacını 341 yıldır; Rus'lar, Moskova'nın merkezinde şair ve yazarları, Aleksandr Puşkin'in altında şiir okuduğu ağacı ve o toprağı, halkının isteğiyle yaklaşık ikiyüz yıldır koruyorlar!

... Korunan tarih ve kültür orada; önce maden, taş ocağı, sonra orman vasfinı kaybeden ve sonra da çok elzem olduğundan, imara açılan araziler de burada..

Türkiye'nin altın kaynaklarında gözü olduğu söylenen kadim dostumuz Almanlar, gelecekleri olan çocuklarına, daha kreşte, anaokulunda, uygulamalı doğa bilgisi eğitimi verirken, bilmem ki biz, çocuklarımızdan, torunlarımızdan, ödünç aldığımız bu cennet toprakları, nasıl bir ahlak ve zihniyet anlayışıyla, yok etmeye çalışıyoruz?..

Bu süper yokedici, işbirlikçi yasayla, madencilik alanında, yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekmeye çalışan sayın yöneticilerimiz; Uşak ilimizde, siyanürlü altın çıkarmayı planlamış olan; Kanada'lı ''El Derado'' firması, ya da Kazdağları'nda, seçkin ve akıllı Türk ortaklarıyla bu işi yapmaya çalışan, gene ''Kanada'lı'', ''Teck Cominco'' firması yetkililerine, acaba şöyle bir soru sormayı düşünmüşler midir?...

Sizin ülkeniz Kanada; Rusya'dan sonra, dünyanın ikinci büyük maden ve mineral üretici ülkesi...

Bu iş kolunda yıllık ihracatınız, neredeyse Türkiye'nin tüm tarım, tüm sanayi ve tüm maden ve de mineral ihracatı kadar... (yaklaşık 70-80 milyar dolar kadar...)

Ve sizin ülkeniz doğal yaşam cenneti... Milli parklarınıza, bazı orman bölgelerinize, bırakın bir araç girmesini, insan girmesi bile yasak... Biz istisna birkaç stratejik maden ve mineral dışında, genelde madencilik alanında fakir bir ülkeyiz. (Öyle diyorlar!...z.e.) Bizim maden ve mineral üretimimiz yıllık yaklaşık '' iki milyar dolar ''civarında, yani, sizinkinin kırkta biri...

Siz bu üretimi genelde, üniversitelerinizde yılda 15 maden mühendisi mezun edip, onları da kısmen istihdam ederek sağlıyorsunuz. Bizde yılda 1000'den fazla maden mühendisi mezun edip (imza yetkili...) ve bunları yurt sathına yayarak sağlıyoruz...Birde, gene bu yasayla, biz, ''ruhsat sahibi tarafından beyan edilen'' çıkan madenin, ocakbaşı satış tutarının, sadece % 2' sinin devlet hakkı(!) olarak alınmasını da kabul ettik...

Siz de bu üretiminizi, bizim gibi arttırmak için, ülkenizde böyle süper bir yasa çıkartıp; milli parklarınızı, orman arazilerinizi, doğal sit alanlarınızı, tarım alanlarınızı, su havzalarınızı, meralarınızı, kentlerinizin imar alanlarını, turistik bölgelerinizi, özel koruma ve diğer tabiat alanlarınızı, balıkçılık yaptığınız zengin kıyılarınızı ve de karasularınızı özgürce madenciliğe açmayı düşünmez misiniz?...

Tanrı'nın gazabı, İda'nın yıldırımları, daha fazla para kazanma, insandan ve doğadan daha fazla çalma hırsıyla; ülkemizde ve dünyamızdaki doğal dengeleri bozan, yaşama alanlarımızı kirleten, ülkemizin geleceğini karartan, İda'nın ve ''Zeytin Ülkesi'nin'' yok olma sürecinin başlamasına neden olan, bu haksız yasayı, çıkartan, çıkarttıran, kullanan ve kullandıranların üzerinde olsun!..

26.10.2007 / Tarabya,

Meraklısına Önemli Bir Not:

Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Birliği başta olmak üzere ''Kamuoyuna Duyuru'' başlığıyla önemli gazetelere tam sayfa ilan verildi.(25-26.10.2007) Bu ilanı mutlaka bulup okuyun.. Sektörün önde gelen birlikleri, renkli sendikaları, sektörel(!) sivil toplum kuruluşları, vakıfları ve meclislerinin de imzaları var...
Açıklamalarının daha ilk satırında yalan başlıyor ya da yanlış...Yalnız tek son madde doğru; oda; sayın, enerji ve tabii kaynaklar bakanımızla, sayın çevre ve orman bakanımızın bu (hassas) konuda , kamuoyuna karşı kararlı tutumlarının takdir ve teşekküre şayan oluşu...

Ortaya koydukları haritada, zaten kanserli iki bölge gibi duran bölgeler, sanki Kaz Dağı'nda değil de Kaf Dağında...

-''Beyler bizlere'' bilimsel temelden uzak'' diyorsunuz ama, ne acıki sizler madenci sektörü (yada tayfası) olarak, daha başta coğrafya dersinden sınıfta kaldınız...Siz Kaz Dağı ile Kazdağı sisteminin bir parçası olan, yüzü Edremit Körfezi'ne dönük , Kazdağı Milli parkı'nı (bilmeden!..) karıştırmışsınız.Ya da demagoji yaparak halkımızı aydınlatmaya değil, aldatmaya çalışıyorsunuz!.. İnsanlar sondaj aşamasında siyanür kullanılacak demiyor ki?

Siyanür işletme aşamasında ve sonra altını arıtma, işleme aşamasında kullanılacak... Kesilen her ağaca 10 ağaç (bize göre ağaç değil, fidan...) dikeceğiz diyorsunuz... Bir tam sayfada, yer, tarih ve görsel örneklerle son beş yıldan şöyle 50-100 örnek olay ve fotograf yayınlasanız da, kamuoyu da ağaçları görüp rahatlasa...Yalnız yanlışlıkla, size çalışıp, bölgenin kurşun madenlerinde, (bilinmez hastalık kapıp ölen!..) onlarca maden işçinizin bol ağaçlı mezarlık fotograflarını yayımlamayın... Aman dikkat... Duyurunuza bakınca, ''Yeni Maden Yasası''ndan da habersiz olduğunuzu anlamış bulunuyorum.Neyse sayın bürokratlarımız bu konuda sizleri zaman içinde bilgilendirir...''

Artık, konuyla ilgili bilim insanlarımızın, gerçek sivil toplum örgütlerimizin ve Maden Mühendisleri Odası'nın açıklamalarından sonra, bu trajik maden yasamız ve madenciliğimizin tarihten gelen zaaflarını irdeleyen bir yazı şart olacak galiba...''

''Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur'' misaliyle, eski Çevre ve Orman bakanı Osman Pepe'de , çok uluslu maden tekellerini pas geçip, kolay örnekle şunları söylüyordu:

"Bu kanunla Türkiye’de doğayı tabiatı korumak mümkün değil. Anasına kızan evden çıkıp taş ocağı ruhsatı alıp şehrin ormanın en güzel yerinde arama yapıyor. Ben bu konuyu daha önce bakanlar kurulunda sayın Başbakan’a da iletmiştim. Kendi bakanlığım döneminde 150-200’e yakın taş ocağı ruhsatını beklettim. Bu kanunla yola devam edilirse arama yapan işletmeler mantar gibi biter. İş çığırından çıkmadan bu kanun değiştirilmeli."

Bir an düşündüm de, bu garip süreç, madenin ekonomik yaşamları için hayati önemi arz ettiği Japonya'da falan olsaydı, aynı durumda, ordaki Japon Hükümeti ya da bakanı ne yapardı?...

Ayrımsız, her namuslu ülke yurttaşını, kendilerine saygı, çocukları ve torunlarına karşı sorumluluk duygusuyla, yer altı ve yer üstü zenginliklerinin yokedilmesine, dolayısıyla ülke insanının geleceğinin belirsizleştirilmesine karşı, demokratik yollardan, bulundukları konum içersinde, en uygun bir şekilde mücadele etmeye çağırmak mı gerekiyor acaba?... Bence evet!...

6.aralık.2009 / Tarabya,

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..