Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '08

 
Kategori
Psikoloji
 

''Maladie de Résistance'' (İtiraz Sendromu)

''Maladie de Résistance'' (İtiraz Sendromu)
 

Frenkçe bir ad koyup halk arasında 'İtiraz Sendromu' denir, dersem; hekimler ve tıp dünyası bağışlasın lütfen, ben uydurdum. Belki bu rahatsızlığın özel bir adı vardır.

Pencereden bakan da, pencerenizin önünden geçen de aynı; elinden oyuncağı alınacak çocuk gibi... Arada saydam bir duvar var ama her iki yandakiler saydamı ayna gibi görmekten yana. Yansımalarına bakıyorlar yalnızca: Hırçın ve hırçın görünmeye hazır. Ses hemen yükselecek, karşısındaki dinlenmeyecek, mümkünse aşağılanacak ya da ima edilecek.

Hemen herkes haklı tüketici, hemen herkes yasa açıklarından mağdur, haklı memur, en doğru biçimde (!) astını değerlendiren üst, haklı tacizci, haklı ev sahibi, mazur görülecek kiracı, vade farkını doğru hesaplayan tüccar, kredi borcunun faizini ödememekte haklı müşteri, hastasına yapacak bir şeyi kalmadığından çok emin hekim, özel-tüzel tüm sektörlerde 'Sen' olmaya mahkûm 'Siz'ler' (!)...

Hukukun haklıdan yana çalışmasından yararlanmak için varlıklı olmak mı gerek? 'Yasalar önünde' eşit olmak, bir yabancı dilde görülen bir düş mü? Amerikalı bir senarist, 'Bu ülkede her gün bir yasa çıkarılıyor; boşanmış olmanıza karşın, eski eşinin yeni eşini, aileni dağıttığı ve seni mutsuz ettiği için dava edebilirsin!' diye konuşturmuştu bir avukat karakterini, bir sinema filminde. Kişi, yaşamındaki olguları yönetmek istemişti, hem de yasal olarak. Haksızlığa uğramışlık duygusuyla kendini mutsuzluğa mahkûm etmemiş, gidip karşı tarafın evini basıp dağıtmamış; yasa dışı bir savaş açmamış ama uğradığı mağduriyeti yasal yolla duyurarak en sağlıklı yöntemi bulmuştu. Ülkemizde ise böylesi bir girişim magazin olayı olurdu elbette, 'dava konusu' nedeniyle...

Çok yakın bir dostum, zorlukla edinebildiği bir dairenin kirası ve emekli aylığı ile geçinmeye çalışıyor. Dünyada bir karıncayı incitmemiş, adalet duygusu ve objektif bakma yeteneği gelişmiş bir insan... Çekinerek kiraya vereceği daire için, en geç her ayın ilk üç takvim günü içinde ödenmek üzere 300 TL değer biçiyor, bir de 300 AVRO depozito bedeli istiyor. Dairede çok sayıda yeni, nitelikli ve markalı demirbaş da var, çünkü... Kiracı adayı evinde kendini ziyaret ediyor, koşulları yazıp imzalıyorlar; kiracı, yaptığı iş ve konum olarak bu iki rakamı ödeyemeyecek birine benzemiyor ve 'efendi' bir insan.

Gelgelelim, üçüncü aydır depozito tutarı, verilen hesap numarasına yatmıyor; kira tutarları otomatik hesaba bağlanacağına 'manuel' yatıyor ancak üç takvim gününü aşıyor. Telefonla rahatsızlık vermek istemeyen ev sahibi arkadaşım, bayram ve yeni yıl için iyi dileklerini de ilettiği, uygarca bir anlatım dili kullandığı yazısında sözleşmeye uyulmasını rica ettiğini bildiriyor; çünkü depozito hâlen yatmamış, çünkü ev sahibinin de otomatik ödemeleri, kiracının aykırı davranması nedeniyle bozulmuş, düzen karışmış. Arkadaşım banka senedi yapmadığına üzgün çünkü bu yazışmalar zaman yitirtiyor, kiracı kesinlikle karşılık vermiyor, cep telefonunu da açmıyor... İş yerini arayıp depozitonun yatırılmasını rica ediyor. Kiracı, parayı yanında gezdirdiğini (!) ve bir akşam uğrayıp bırakacağını belirtiyor, bu konuşmanın üzerinden bir ay geçiyor, kiracı aramıyor, uğrayıp depozitoyu bırakmıyor. Arkadaşım çaresiz, bir ay sonra yine depozito ve geciken kira için telefon ediyor, yatırılması gereken tarihte yatmayan tutar yüzünden kendi düzeninin bozulduğunu, depozitonun yatırılmasını ve sözleşmeye lütfen uyulmasını rica ediyor. Kiracı sesini yükseltiyor, kendisini milyonlarca borcu varmış gibi hissettirdiğini söylüyor, azarlayan ve aşağılayan bir tonla 'Yurt dışındaydım, meyıllerimi açıp okumadım, ilgilenmedim, daha otomatik hesap talimatı bile vermedim, ben sizin kadar kurallı ve düzenli değilim! Tamam, bugün kiranızı yatırıyorum, iyi günler!' deyip telefonu çarpıyor. Bu görüşme olmasaydı, kira olasılıkla üç gün sonra yatacaktı. Depozito ise hiç yatmadı. Arkadaşım ve ailesi yirmiye yakın sayıda, TR'nin değişik yörelerinde kiracılık yapmış ve sözleşmeye özen göstermiş, ev sahipleriyle de yakın dostluklar kurmuş insanlardır.

Peki bu yaşananlar nedir? Kiracıya, 'Reva mı hiddetin, reva mı şiddetin / Zulmeden sen misin, bilmem ki ben miyim?' şarkısının sözlerini yaz gönder', dedim; arkadaşım gülümseyerek 'Kiracının 'meyıllarını' okuyacağı tutar mı?', dedi. Ben de, 'Şimdi bu 'efendi' sayıp uygarca davrandığın insanda 'Maladie de Résistance' gelişmiş olmasın!', dedim. 'O ne ki?..', dedi arkadaşım şaşkınlıkla... 'Halk arasındaki adı 'İtiraz Sendromu'', dedim. Soru sorarca ve kaygıyla bakıyordu.

'İnsan, insana bunu yapar mı!' dedirten yaşanmış örnekler vardı. Taksim'deki tacizcinin bile itirazı vardır. Jonathan Kaplan'ın yönettiği 1988 yapımı The Accused (Sanık) filmini bilirsiniz, Jodie Foster ve Kelly Mc Gillis'in oynadığı...

'Kimse tacizi hak etmez' gerçeğine karşın tacizcilerin bile itirazı vardır arkadaşım. Dünyanın çivisi mi çıkmış? Ey biz! Titreyip kendimize mi gelelim?..

 
Toplam blog
: 101
: 2403
Kayıt tarihi
: 18.11.07
 
 

İzmir'den merhaba! İzmir'de, Göcek'te, Marmaris'te, Milas'ta, Söke'de, Bodrum'da sonra yine İzmir..