Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '08

 
Kategori
Mizah
 

''MB. Cennet Mahallesi (9)'' Marifetli konuk''

''MB. Cennet Mahallesi (9)'' Marifetli konuk''
 

Aman da kimler gelmiiişşş...


Öncü kuvvetler olarak esrarengiz düşmanın üzerine ölümüne dalmıştık. YAT'çı Metin'in elinde kocaman bir GÜRZ, Okan'ın elinde, çakaralmaz Alman Barabellum'u ve bendeniz de en arkada elimde halis meşe odunuyla saldırıya geçmiştik...

Bütün mahalleli Şimal'den, Cenup'dan; Garp'tan ve de hatta Şark'tan olanca gücüyle nizami ordular taktiğinde hücuma geçmişti. Hatta Cansın Erol Ablamız, yüksek sesle Mehter Marşı'nı mırıldanıyordu... Tam düşmana yaklaşmıştık ki sarı bir alev topunun içinde kalıvermiştik.

Top'un içine girenin elbiseleri eriyordu ve ''cascavlak'' kalıyordu... Öncü kuvvetlerin, en önde gidenlerinin tüm karizması gidiyordu. Hemen ''Zınk '' diye fren yapıp durmuştuk!.. 'Mahalle, mahalle olalı'' böyle bir zulüm görmemişti.

Apar topar, merkezden gelen ''Ricat'' emriyle mevzilerimize geri dönmüştük... Pür dikkat düşmanı gözlüyorduk.... Aniden ateş topu sönmüştü... Dumanlar ve sisler arasından iki garip ''uzaylı kılıklı bücür adamın'' gıcık kahkahalarına muhatap olmuştuk... Boylarına bakmadan yüksek sesle bizlere şöyle seslenmişlerdi:

''Buing... Buing... Dünyalı kardeşler... Lütfen sakin olunuz... Buing!.. Bizler düşman değiliz... Dostuz... Buing!..''

Karşımızdaki, iki bücür mahluktan, biraz yaşlı ve uzun saçlı olanı antenlerini uzatarak şöyle devam etmişti:

''Buing... Dostlar... Bu delikanlı benim küçük oğlumdur... Dün gece , ''Ben Dünya'ya gideceğim'' diye tutturdu... Bizi dinlemeyip sürekli ısrar etti... Halbuki ben gelmesini istememiştim...

'Dünya çok karışık başın belada, antenin helada kalır!..' Dediysem de dinlemedi!... Ceza olarak bunu size teslim ediyorum! Ne hali varsa görsün şerefsiz!.. Ailemizin onurunu beş para etti!... Haydi bana eyvallah! Buing !..''

Der demez adamın arkasından bir roket ateşlenmiş ve sesten hızlı uçarak semada kaybolup gitmişti...

Uzaylı çocuk, oracıkta dizlerinin üzerine kapaklanarak ''Hüngür de hüngür ''ağlamaya başlamıştı... Burnundan akan makine yağlarını da ''Mel-Pak''la silmeye çalışıyordu... Bütün mahalleli donup kalmıştık.

Hatta bazıları, birbirinin, kolunu çimdikleyerek rüyada olup olmadıklarını test ediyorlardı. Sabahın bu derin ve meşum sessizliği, Zeynep Gülay Abla'nın ince sesiyle bozuluvermişti:

''Aaaaayyy!... Yavrıııımmm!... Ağlama Canişkooom!.. Gel ablana bakiiimmm!..''

Diyerek uzaylı mahlukata yaklaşıp O'nu bir hamlede kucağına alıvermişti... Muhtar İsmail Yıldırım, arkalarda halen korkudan titrerken Zeynep Ablanın bu jesti, onun ilerdeki muhtarlık planları için iyi bir yatırım olmuştu... Bütün mahalleli, dört koldan bunların çevresini sararken bir taraftan da çılgınca alkışlamaya başlamışlardı.

Sabiş, 'Dilek.Ç.'Halide, Esma Kahraman, Meral Yağcıoğlu, Uzaylı'nın teneke kafasını okşuyorlar; bir taraftan da güzel sözlerle O'nu teskin ediyorlardı. Konvoy halinde, GÜM'ün (Güldürü Üretim Merkezi) binasına doğru yürümeye başlamıştık.

Misafirimizi şanına layık biçimde orada ağırlamalıydık. Binanın anahtarları GÜM Genel Sekreteri Şekerpınarı'ndaydı ve derhal binanın kapıları açılarak misafirimiz içeri alınmıştı. TRT Radyoları ''Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar '' türküsünü yarıda keserek bu MÜTHİŞ haberi tüm dünya'ya duyuruyorlardı.

Binanın tepesine, balkonlarına falan izinsiz gelip konuşlanan beleşçi tüm TV Kanalları Ahmet Balcı tarafından meşe değneğiyle kovalanmıştı... MB Cennet Mahallesi eşrafı misafirimizi hoşnut etmek amacıyla birşeyler hazırlamak için evlerine dağılmışlardı.

Meral Yağcıoğlu, ''Şen Gıda Süper Marketi''nden sucukla yumurta; Halide Abla Çay ocağından iki demlik çay; Shalimar, Alyosa, Sema Güzel Ablalar da börek, gözleme açmak için gitmişlerdi. Yolun Diğer Yarısı ve Ayrıntıda Gezinmek, sütlü tatlılar yapmayı üstlenmişlerdi.

Armatör Metin ve Okan Tınmaz biraları dolaba yerleştiriyorlar; bir taraftan da olayın şaşkınlığını yaşıyorlardı... Bendeniz de bundan sonra neler uyduracağımın planlarını yapıyordum.

Yaşam çiçekleri, uzaylıya kibarca hazırladığı çiçek buketini takdim ediyordu... Şekerpınarı, Moonligt.1, September Özlem, Emoş, Sevda Işıklı, Özlem Akaydın, Emel dedeoğlu Ablalarımız da Uzaylı'nın etrafını sarmışlardı. Yağmur Zamanı da anı defterine sürekli birşeyler karalıyordu.

Bizim kızlar, Uzaylı'ya şiirler okuyorlar, şarkılar söylüyorlar ve de fıkralar anlatarak güldürüyorlardı. Uzaylı, aniden ayağa kalkıp antenlerini yana yatırarak gürledi:

''Yahu... Doing... Ağzım, dilim kurudu... İçecek birşeyler yok mu?.. Habire konuşuyorsunuz. Doing !..''

O'nun dilinden bir Mustafa Topaloğlu bir de Ahmet Balcı anlardı... Topaloğlu telefonla arayarak, hemşehrisinin yarın ziyaret edebileceğini, O'na çok iyi bakılmasını rica ediyordu... Ahmet Abi hemen fırladı ve dolaptaki makine yağını ılıştırıp, az şekerli olarak ikram etti... Uzaylı, derin bir ''Oohhh !..'' çekti ve vantuz gibi dudaklarıyla Ahmet Abi'yi bir güzel öpüverdi... Tam o sırada, Necip Köni, Ohannis Abilerle, Murat Ertaş Hoca odaya dalıverdiler... Bizim uzaylı nazikçe ayağa kalkarak:

''Doing!... Hoşgeldiniz Necip Abi!..''

Demez mi?... Alah Alaahhh!...Bücürük nereden tanıyordu acaba? Necip Köni'yi?..''

Aldı sözü uzaylı:

''Doing!..Naabeeerr Necip Aaabiii! Nasıl gidiyor inşaatlar?..Hııı?.. '' Deyince, Necip Abi sözü aldı...

''Alah Alaah!.. İyi saatte olsunlar!.. Nereden tanışıyoruz, muhterem?..''

''Abi, sizi tanımayan yok Mars'ta... Google Eart'tan... Hani şu köprüler falan... Tunus'ta ne 'Fındıklar kırıyordun 'Haa?...Kiiih...kiih... Doing!.. ''

Necip Köni şaşkınlığını atamadan Murat Ertaş atıldı...

''Beni... Beni de tanıyor musun?.. Gardaş.. .Ben Dadaş Murat!...''

''Eveeet, eveeettt... Doing... Şair Murat Hoca... Mars'ta TV 'lerde şiirleriniz okunur hep...''

Şekerpınarı hemen sordu:

''Doing... Eeee Pardon.. Sizin adınız nedir ?..''

''Doing... Ben, sizin çok yakından tanıdığınız 'Marçelik'in Çelik 'i...' var ya O'nun amcasının oğlu: Melik...''

''Peki, memnun oldum da...Melikciğim!..Neden buradasınız acep?..''

''Doing!.. Size çok yararlı işler yapmaya geldim... Binlerce ülke sorunlarınız var!.. İsterseniz size bir SORUN ÇÖZÜCÜ ZAMAN MAKİNASI yapayım... Her işinizi hallederim!... Doing !..''

September Özlem ve Emoş, Sevda Işıklı'yla birlikte koro halinde sormuşladı:

''Peki... Nasıl?... Nasıl!.. Bizi çocukluğumuza da götürebilir misin mesela?... Hııı?...''

''O iş kolay... Şimdi siz bana malzeme getirin... Bir varil.. İki huni... Bir litre gres yağı... Biraz ispirto!..''

Herkes cep telefonlarına sarılmıştı... Kısa sürede GÜM binasının çevresi varil ve huniyle dolmuştu. Bu olaya Metin, Okan, Yakamoz 35 pek inanmamışlardı..''Sallıyor bu kerata!.. '' diye fısıldaşıp gülüşmüşlerdi...

''Sorun Çözücü ve Zaman Makinası'' olayı başta ABD olmak üzere birçok ülkede duyulmuştu.Ahmet Balcı, tüm sızmalara karşı önlemlerini almıştı.Metin ve Okan, YAT'a bir koşu gidip tüm haberalma aygıtlarını; manyetolu telgraf araçlarını falan konuşlandırmışlardı.. .Ohannis Abi'nin matbaasından özel gazete bile çıkarmaya karar vermişlerdi.
..........

Sevimli konuk, Uzaylı Melik, Zaman Makinesini kısa sürede hazırlamıştı ve tüm mahalleli de ön kayıt yaptırarak sıraya girmişlerdi... Derdini söyleyen derman bulacaktı...

Bekarlara evlilik, dertlere deva, hastalara şifa, savaşlara veda... gibi isteklerin yanısıra , en çok üzerinde durulan ''ÇOCUKLUK YILLARINA DÖNMEK'' talebiydi.
........

Bakalım kimler neleri talep edeceklerdi?..

MB Cennet Mahallesi, her zanmanki gibi yeni güne, yeni heyecanlarla giriyordu...

..........

NOT: Zaman Makinasına girmek isteyenler ''Dileklerini'' yorumları aracılığıyla bildirdiklerinde gereği yapılacaktır...
.........

(Dizi, yarı yolda kalmayacak...Devam edecek...)


 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..