Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '08

 
Kategori
Mizah
 

''MB cennet mahallesi (13)-Pişmiş tavuk -

''MB cennet mahallesi (13)-Pişmiş tavuk -
 

Zaman Tüneli, Görüntüleme Merkezi'ndeki 2. Kanal Manzaraları çok ilginçti... Bizim Okan, Yakamoz Murat ve FB'li Metin, ü zerlerindeki mahalle kıyafetleriyle, palto, kaşkol ve deri çizmeleriyle; 40 derece sıcağın altında, Havai Adalarına benzer bir yerde, okaliptus ormanlarının kıyısındaki azgın dalgalı sahilin kenarında, şaşkın şaşkın geziniyorlardı.

Aniden, orman içinden kendilerine doğru çığlıklar atarak gelen ''yam-yam'' benzeri, yarı çıplak mahlukatı görünce tabanları yağlayıp kaçmaya başlamışlardı. Paltolarıyla kum üzerinde daha ne kadar kaçacaklardı ki hemen yakalanmışlardı gariplerim !..

''Yam-yam''ların reisi UGA ismindeki iri yarı pigme kılıklı adam, elindeki geniş balık ağını bizim arkadaşların üzerlerine atıvermişti !.. Kalabalık yerliler ordusu bizimkileri sırtlayarak orman içlerine doğru ilerlemeye başlamışlardı...

Geniş bir alana gelindiğinde bir de ne görelim ?.. Koca kara kazanlar kurulmuş ve altlarından da ateşlenmişti !.. Büyük reis UGA konuşmuştu :

''Tanga tunga ve de tugunga !.. Bu adamların eti çok leziz olur !.. Hemen haşlayın akşama ziyafet var.. Tunga !..''

Reisin küçük oğlu ağlamaya başlamıştı:

''Üüüüü !.. Dunga munga !.. Ben kebap isterim !.. Haşlama istemeemm !... Üüüü...!..''

Reis hemen atılmıştı :

''Ugh !.. Dur be velet !.. Benim kolestrolüm olduğunu bilmiyon mu ?... Hayırsız evlat !..''

Reis muavinin yanındaki yaşlı adam uzun ve beyaz sakallarıyla bizim Mahalledeki Dede'mize o kadar benziyordu ki boynunda da FB renklerinden oluşan bir kaşkol duruyordu...

FB'li Metin, hemen Okan'ın ve Yakamoz Murat''ın kulağına fısıldayarak :

''Yahu çocuklar !... Bu bizim Dede değil mi?... Teneke Kafa yanlışlıkla O'nu buraya yollamasın !..''

Okan sessizce fısıldayarak :

'' Evet, çok benziyor !.. Dur şimdi anlarız... Dede'nin damarına basalım !.. Hem O da Fenerbahçeliydi değil mi?..''

Bizimkiler koro halinde, İstiklal Marşını söylemeye başlamışlardı.

Dede önce şaşırmış, sonra da esas duruşa geçerek yarı çıplak olmasına rağmen çakı gibi selam da vermişti.

Yerliler, şaşkın bir durumda Dede'ye bakarak donup kalmışlar bir taraftan da O'nu taklit ederek selama durmuşlardı... Anlaşılan Dede, burada çok saygın biri olmuştu !.. Bizimkiler, Marş bitince FB tezahüratına başlamışlardı:

''En büyük FB. Başka büyük yok!.. Hey Allah !... Bir baba hindi önüne gelene bindiii !..''

Dede, sol elini havaya kaldırarak ''Haşlama Törenini '' durdurup sinsi adımlarla Okan'a doğru yaklaşmştı ...

''Hey sen !.. Bana hiç yabancı gelmiyorsun ?.. Sen pek Fenerliye benzemiyorsun emmee !... Kimsiniz leyn siz ?''

Okan sözü aldı :

''Dedeciğim !.. Canım benim!.. Ver elini öpeyim !.. Mesut'un nişanı için köyünüze gelmiştik ya hani ?.. Yani biz sizin DÜNÜRLERİNİZ !.. Kihhh... Kiiihhh..!.. Biz de zaman tüneli yolcusuyuz !.. Teneke Kafa bizi de buraya yollamış!.. Ben de FB'li sayılırım !.. Şimdilik !..''

''Anladııımm !... Ülen, söyleyin bakalım Meral Hanım da geldi mi buralara hııı ?..''

Yakamoz Murat atılarak:

''Dedeciğim, siz emredin hemen çağırırız O'nu buraya !.. Meral Hanım bizi kırmaz... Bizi haşlanmaktan kurtarın ne oluuur ?..''

Dede yanındakilere ''Çökün !..'' emrini verince tüm silahlı yerliler, tapınma vaziyeti alıvermişlerdi. Dede aldı sözü:

''Bana bakın, ben burada hayatımdan memnunum !.. Dört tane de karım var !.. Şimdi defolun gidin burdan !..''
.........

Tam o sırada Gözetleme Merkez Kulemize, Muhasebe Bakanı Kemani Kumakıtan ve adamları girmez mi ?.. Hemen kumanda aracılığıyla ekranı karartmış ve esas duruşa geçmiştim.

Necip Köni, Ohannis ve Muhtar İsmail Abiler de bakanın geleceğini duyunca ''Teneke Kafa'yı '' Kafaya alıp ''Zaman makinesine '' dalarak uçup gitmişlerdi... Gidişleri de o gidişti hani !..

Şekerpınarı, Esma Hanım, Ahmet Balcı kalakalmıştık binada... Bakan, her zaman ki şirin sırıtışıyla bana bakarak :

''Sen ne yapıyon leyn, delikanlı burada ha ?.. Gizli ''çürük yumurta'' işleri mi var burada, babalar gibi hıı?..''

''Yok sayın bakanım !.. Bana Ahmet Balcı'nın içtiği sigaranın dumanı dokunuyor da buraya hava almaya gelmiştim !..''

''Öyle miii ?.. Kih... Kiiih.. Peki bu dev ekran neyin nesidir leyn ?.. Bandurolu vaa mı bunun ?.. Hele aç şunu bakem !''

Tam o sırada ''Teneke kafa '' imdadıma yetişmişti...

''Doing !.. Sayın bakanım.. Size söz vermiştim !.. Doing !.. Gelin, bizim ''Zaman Makinesini '' size göstereyim !.. Kısa günün karı... Belki size satarız !.. Doing !.. Kah kaaahhh !..''

''Haaa ...!... Evveeett !... Bakalım ve de bir kalite kontrolü yapalım !.. Belli olmaz alırız-satarız, Babalar gibi !.. kih.. kiihhh !..''

Bakan ve korumaları makinenin yanına geldiklerinde ''Teneke Kafa '' koca varili gösterince Bakan inanmamıştı... Denemek istedi...

İki adamıyla elele tutuşarak varilini içine kafalarını sokar sokmaz Uzaylı Melik, düğmeye basınca Sarmısak kokulu bir mavi dumanla birlikte, Bakan, iki korumasıyla birlikte yok olup gitmiş; yolculuğa çoktan çıkmışlardı bile !..

Geride kalan iki koruması da korkudan tabanları yağlayıp hava alanının yolunu tutmuşlardı. Ahmet Balcı ve Şekerpınarı, Teneke Kafa'nın, ince teneke yakasına yapışarak ''Adamları nereye gönderdin ?.. ''Diye kızınca Melik kasılarak şöyle demez mi ?..

'' Doing !.. Siz, zaten bunlardan kurtulmak istemiyor muydunuz ?.. Kemani Bey şimdi Merih'te !.. Oraya da Muhasebe Bakanı gerekliydi !.. Biraz da orayı kurtarsın bakalım !.. Oradakilerin canı yok mu ?..'' Esma Hanım gülmekten yere yuvarlanmıştı.

Hepimiz, hiçbir şey olmamış gibi etrafı toparlayıp binada karartma uygulayarak '' Gözetleme Kulesindeki'' yerimizi almıştık. Kimse farketmesin diye ''İspirtolu idare lambamızı ''yakıp koltuklarımıza kurulmuş; yeni kanallardan dostlarımızı izlemek için heyecanla beklemeye başlamıştık.

Şekerpınarı'nın yaptığı bol köpüklü Türk Kahvelerimizi içerken; Ahmet Balcı Sivas Çubuğuna yerleştirdiği sigarasını keyifle tüttürüyor, Teneke Kafa da Whisky 'li Gres yağını afiyetle yudumlarken bize bakıp ''Pis pis '' sırıtıyordu.

Esma Hanım elindeki kumandanın 3. kanalına basar basmaz bir de ne görelim !.. Necip Köni, Ohannis, Talip Bölükbaşı, İsmail Yıldırım Abiler üzerlerinde astronot giysilerine benzer garip kıyafetleriyle uzayda el ele tutuşmuşlar, halay çekiyorlardı !..

Necip Bey halayın başını çekiyordu. Özgün Kaplama da elinde koca bir davulla habire ''Köprüden Geçti Gelin 'i çalıyordu... Tam o sırada uzaklardan sarı ışıklar saçarak gelen uzay gemileri çevrelerini sarmıştı...

Öndeki geminin camından antenli kafasını çıkarak bakan, bizim Muhasebe Bakanı Kemani Kumakıtan değil miydi !..Bir taraftan da ''İşte oradalar !.. Yakalayın onları !..''Diye bağırıyordu.

Buna yürek dayanmazdı, hemen kanalı değiştirmiştik...

4. Kanalda çok ilginç bir durum vardı... Bulutların yoğun olduğu bir yerde, Bizim Murat Ertaş Hoca, Dedem Korkut'un rahlesinin önünde yer almış... Elinde Tavuz Kuşu kanatlarından yapılmış bir kalemle ders notları alıyordu. Belli ki Dedem Korkut 'tan özel ders almaya gelmişti...

Bir ara dersi bırakıp eline kopuzunu alan Murat Hoca parmaklarını sazın tellerine vururken şahane ezgiler sunuyor; Dedem Korkut'da habire başını sallıyordu... Tam o sırada Ahmet Balcı ayağa kalkarak gözleri dolu dolu haykırmıştı :

''Ben de... Evet ... Ben de orada olmak istiyorum !!.. Beni de alın koynunuza ey hatıralar!..'' diyerek Zaman Makinesine doğru koşup gözden kaybolmuştu !..

Buna da yürek dayanmazdı... Heyecanla yeni kanalı açtığımızda çok renkli sahnelere tanık olmuştuk...

Tahtadan döner dolapları, ağaçtan atlı karıncası olan koca bir luna parka gelmiştik... (Sene :Teşrin-i sani.1449 idü.)

Shalimar, Alyosa, Dilek.Ç, Yağmur Zamanı, Sema Güzel, Cansın Erol, Emel Dedeoğlu bir köşeye çekilmişler ellerindeki renkli dondurmalarını yerken toplu halde şarkılar söylüyorlardı.

''Ey buy-i vefa.. sana olmuşam mübtelaaa !..''

Kaydırakta sıra bekleyenler de hiç yabancı değillerdi... Bunlar, ellerinde macunlarıyla renkli basma entarileriyle, September Özlem, Meral Yağcıoğlu, Sevda Işıklı, Emoş, Özlem Akaydın, Moonligt 1, Canan Eryılmaz'dı... Hatta ''Yoksun...'' bile vardı !..

Kimisi babasının elinden kimisi de annelerinin eteklerinden tutmuşlardı. Sevda Işıklı bir taraftan da habire şiirler mırıldanıyordu. Sep.Özlem, elindeki taş bebeğini; yani Eylül'ünü sıkıca tutuyor, ona ninniler söylüyordu.

Zeynep Gülay, İzmirli Mavilim, Yolun Diğer Yarısı, Sabiş yanyana durmuşlar, Ayrıntıda Gezinmek de onların resmini çekmek için çabalıyordu. Zira ''Karpit Lambalı Makinesi '' bir türlü ateş almıyordu !..

Onbeş yaşında Halide Hanım da onları merakla izliyordu.

Aniden bir annenin feryadıyla irkilmiştik !.. Bu... Evet bu !.. Alyosa'nın annesiydi... Alyosa aniden ortadan kaybolmuştu !.. Kaydırak'a bineceğim diye yanlışlıkla döner dolaba binmiş olabilirdi...

Tam bu curcuna sırasında Luna Park'ın kapısında top sesleri gelmeye başlamıştı !.. Bir savaş sahnesi var idü !..

Eyvah Yeniçeriler yine isyan çıkarmışlardı !.. Tarihi ''Vaka-yı Vakvakıyye Olayı'' Zuhur ediyordu... Kazan kaldıranlar ne kadar çocuk varsa toplayıp götürüyorlardı...

Bizim Mahalleden gelen arkadaşlarımızın hepsi de saray ve çevresinin tanınmış aileleriydi... Bu sabilerin ve genç kızlarımızın sonu ne olacaktı, acaba ?..
..........

(Devam etsin mi ?... Yoksa kabak tadı mı verdi ?..)

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..