Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

" Meral abla "

" Meral abla "
 

Arife günü uyanır uyanmaz ilk aklıma gelen duygu; “perdelerimi yıkayıp asabilirim” oldu. Yarım gün çalışacaktık ve öğleden sonra bütün perdeleri yıkayıp asabilirdim! Oğlumu bayrama hazırlamayı düşünmüş, evi unutmuştum. Evim temizdi ama perdeler bir kaç aydır yıkanmamıştı. Aklıma gelmesiyle yataktan fırlamam bir oldu; şu gri hücreler uyurken yine boş durmamış ama bu sefer bana iş çıkarmışlardı.

Hemen perdelerin bir kısmını yıkanmak üzere çamaşır makinesine attım, sonra kahvaltı hazırlığına giriştim. Ve oğlumu Fethiye’ye uğurladım; yedi otuz servisiyle. Öğleyin eve geldiğimde de, yıkanan perdeleri çıkarıp yenilerini koydum. “Bayramlık” güncemi yollayıp perdeleri ütülemeye başlayacağım ki... Arkadaşım aradı. Ablası İzmir’deymiş ve benimle tanışmak istiyormuş. "Seve seve" dedim. Ben de tanışmak istiyordum; öyle herhangi bir abla değildi; “Meral Abla”. Yazılarımı başından beri büyük bir keyifle okuyup, “bu gün yazı yazmamış” diye bana sitemlerini yollayacak kadar da ilgili biriydi. Nasıl tanışmam!.. İzmir’de üniversitede okuyup, diploma almaya hak kazanan oğlunu, toparlayıp dönmek üzere taaa Karadeniz’den; Ereğli’den gelmişlerdi. “Beş dakika izin ver, sonra ablan beni arasın.” dedim, arkadaşıma ve telaşla, yazımın tekrar tekrar “son” okumasını yapmaya koyuldum. Ama telaşım heyecana dönüşüp katlanıverdi birden; bir “okuyucum” beni görmeye geliyordu!

Yazımı yolladım ki, aradı Meral. İkimizde de sabit ücretli hatlardan olduğu için, onun ya da benim aramamın önemi yoktu. Tanışıyor gibiydik; perdelerim takılı olmasa da evimde ağırlamak istediğimi söyledim, o da böyle istemişti. Bulunduğu yerden gelene kadar da, nasılsa öğleden sonra tatil diye bırakıverdiğim, sabahtan kalma dağınıklıklarımı toparlarım diye düşündüm. İşi, insandan çok önemsediğinizde, o güzelim “insanca” paylaşımı kaybediyordunuz ve hiçbir şey bir “insan” ı kaybettiğinize deymezdi.

Söylediğim durakta inip beni aradığında, ben çoktan onu karşılamak üzere evime yakın olan o meşhur pastanenin önüne çıkmıştım. Durağa özellikle gitmedim; tanışmıyorduk ki!.. Pastanenin önünde beni bulması daha kolaydı. Geleceği yönü tarif ettim. Az sonra karşıda, biri delikanlı iki erkekle konuşan bir kadın ilişti gözüme, benden tarafa bakıp onlardan ayrılmıştı. Tahminimde yanılmamıştım; oydu. Eşi ve oğluyla gelmişti anlaşılan ama söylememişti onların olduğunu. Hemen telefon açtım ve eşiyle oğlunu da davet ettim tabi ki. Vee; evimdeyiz!

İnanılmaz ama saatlerce “ben” den ve yazdıklarımdan konuştuk. Meral büyük bir çoşkuyla beni ve yazdıklarımı anlatıyordu eşine, oğluna. Ben, yazdıklarımdan bahsederken ondan coşkulu... İster istemez oğlu ve eşi de bulandı mavilerimize, e-günce yazılarıma... Bu arada çay demledim hemen sevgiyle ama bana ihanet etti çayım; yeni bir paket açmıştım ve maalesef demi az çıkmıştı. Oysa tek başıma demlediğimde bile o kadar demli çıkıyordu ki; demlikte kalan çayı her döküşümde; “bir dahaki sefere daha az demleyeceğim” diyordum da sözümü tutamıyordum. Ama “bu paket” böyle diye markamdan vazgeçecek değilim; “adam” çıkmayanlarla rastlaştığımda; “insan”dan vazgeçmediğim gibi.

Yazdıklarını okuduğu insanın yaşadığı yeri görmek; evi gezmek istedi Meral; işte o bendim! İnanamadım. Seve seve gezdirdim evimi. Okuduklarından izler arıyordu biliyordum. Buluyordu da; e-güncelerimi yazdığım yer, kanaviçeli yatak örtüm, kazaklarım, mavilerim... Cumhuriyet Mitingi’mizde giydiğim giysilerim, ayakkabılarım...çiçeklerim...mutfağım, kahvaltı yaptığım balkonum... “Yaşam var bu evde" diyordu; "yaşam var". Doğru söylüyordu; yaşıyordum; “var”dım. Kendimi nasıl hissedeceğimi bilemedim. “Yazar” demek için çok erkendi ama en azından “sevgiyle” yazdığım için, “y” harfine “tutunmayı” hak ediyor olmalıydım ve en azından bir kişi için “yazar”dım. Hani şu denize atılan ve onun için her şeyin değiştiği “deniz yıldızı” gibi hissettim kendimi; mavilendim.

Sonra deniz kenarına gittik; yol boyu esnafımı tanıttım, yürüdüğüm yerleri gösterdim, denizi, maviyi, Güzelyalı’daki köprüyü, çay bahçelerini... Oturduk çay bahçesinde, “Susurluk Tostu” yedik, çaylar içtik, o güzelim İzmir havasını kokladık... Bu arada sohbet en koyusundan; en mavisinden... Ve bitmeden en “meslektaşlısından” dı. Meral’le, bütün kimliklerimizden sıyrılıp, sadece “yazan" ve "okuyan” yüzümüzle birbirimizi “mavi mavi” paylaştığımız için, eşinin ne iş yaptığını bile öğrenememişim. Deniz kenarına doğru yürürken nasılsa öğrendim meslektaş olduğumuzu!

Yine de “okuyan”ım; “özel” ve “mavi”ydi. Sağolasın arkadaşım; geldiğin ve “var” olduğun için...sevgiler, maviyle...

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..