Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

''Ne kaa cehalet o kaa imkan''

''Ne kaa cehalet o kaa imkan''
 

17.Haziran.2008 tarihli ''Sevgilileriyle tatildeler'' haberi ve roportajından...


Magazin basının yeni gazası mübarek olsun! Vatanımıza milletimize hayırlı uğurlu olsun!
Memleketimizin iki güzide(!) insanını daha tanıttılar cümle âleme.

Gözümüzün içine içine soktular, kulaklarımıza tecavüz ettiler, beynimize girdiler! Velhasıl-ı kelam; ağzımızdan girip burnumuzdan çıktılar ve iki süper(!) kardeşi, yurdum insanına, Edirne’den Ardahan’a kadar ulaştırıp tanıttılar.

Esra ve Ceyda Ersoy kardeşleri tanımayanınız var mı? Çok abes bir soru olduğunun farkındayım. Elbette yok(tur).

Ama bu kutsal hizmette (tanıtma işinde yani) benim de iki fiske tuzum bulunsun istedim ve şu ölümlü dünyada eksik bilgisi olan arkadaşlara hikâyenin özünü anlatıp sevap kazanayım dedim.

Esra ve Ceyda Ersoy Kardeşler, karıştıkları bir trafik kazası sonrasında, polis güçlerine azimli direnişleriyle, zil zurna vaziyette magazin programlarına konu olarak geldiler ekranlara ilk kez. (Gelmişler daha doğrusu. Ben izleyerek değil, bu kızları üşenmeden yazan köşecileri okuyarak öğrenmiştim).

Sabah gazetesinin Günaydın ekinde TV program kritikleri yazan Yüksel Aytuğ, bu harika kızlar Mali’nin Çarkıfelek yarışmasına yarışmacı olarak katılınca 25.Nisan.2008 tarihli köşe yazısında ilk kez kaleme almış, hatta enfes bir öngörü ile yapımcılara tüyo vererek bağlamıştı yazısının sonunu. İki hafta kadar sonra da, 11. Mayıs tarihli yazısında şöyle yazmıştı kardeşler için:

‘’GEÇEN hafta Esra ve Ceyda Ersoy Kardeşler'in yarışmacı olarak katıldıkları Çarkıfelek'te milleti gülmekten kırıp geçirmelerini "Reytingin en saf hali" başlıklı bir yazıyla bu sütunlarda değerlendirmiştim. Yazının sonunu ise şöyle bağlamıştım: "Görüntüleri izlerken düşündüm: Acaba bu kızlar gerçekten bu kadar saf mı, yoksa ekranda şöhrete uzanan en kestirme yollardan biri olarak 'salağa yatmayı' mı tercih etmişler? Her ne olursa olsun, aklı olan talk show'cu, bu iki kardeşi ekrana çıkartıp, reytingin dibine vurur. Benden uyandırması..." Belli ki Mehmet Ali Erbil ve Çarkıfelek ekibi uyanmış! Geçen hafta iki kız kardeşi Çarkıfelek'in hostesleri olarak izledim. Yine kendilerine güvenenleri (!) mahcup etmediler.’’

Ve şöyle noktalamıştı yazısını (ki ben cevabımı yazımın finalinde vereceğim kendisine):

‘’Kızlar mı gerçekten saf, yoksa tüm televizyon alemini saf yerine koyup, hızla şöhret basamaklarını mı tırmanıyorlar, henüz kararımı tam olarak verebilmiş değilim.’’

Sonracığıma ne mi oldu?

Şaka yapmayın canım, biliyorsunuz ne olduğunu işte! Kızlar muratlarına erdiler ve meşhur oldular!

Hali hazırda 'Şarkı Söylemek Lazım' yarışmasında, Ümit Besen’in koçluğunda yarışmacı sıfatıyla ekrandalar haftalardır.

Yarışmayı izlemek konusunda henüz siftah yapmışlığım olmadığı halde, bu cevval kızların her hafta nasıl da ipi göğüslemekte olduklarını da bal gibi biliyorum.
Ve bu günlerdeki manşet mevzuları da, yarışmanın jüri ütesi Ayşe Özyılmazel’e ‘’Bayülgen’le öpüştüğünüz için mi jüridesiniz?’’ demiş olmaları. Hatta (canından bezdirmiş olmalılar ki), Ümit Besen’e ‘’Size artık Ümit Besen yerine Bezen diyelim’’ dendiğini bile biliyoruz.
Bakın! Ağızlarından çıkanları nasıl da ezberleyip öğreniyoruz! (Bu kadar yazılıp çizilince, ''Sıkıysa öğrenme derler adama!)
Eee? Kendileriyle özel röportajlar yapılıyor, sevgilileriyle tatile çıkmış oldukları söylentisi haber oluyor ve boy boy fotoğrafları çekiliyor yatlarda üşenmeden. Tabii ki öğreneceğiz, elimiz mahkum!


Bilkent Üniversitesi’nde okuduğunu söylüyor biri (hangisi bilmiyorum) ama ‘’Ak akçe kara gün içindir’’ atasözünün mealini ‘’Kara para yemeyin’’ şeklinde yapabiliyor bu kardeşler.

Evde hayvan beslenmemesi gerektiğini söyleyerek ve ‘’İllaki bir şey beslenecekse bebek beslenmeli’’ diyebiliyorlar. (Hangi cins bebek olduğu konusunda da fikir belirtselermiş keşke)

‘’Damlaya damlaya göl olur’’ atasözüne karşılık ‘’Göl iyi bişey tabüü, vs... Yaz geliyo, denize gircez ne güsel’’ dedikleri için meşhur ediliyorlar.


Saçmaladıkları ve saçmalıklarını ekranlardan çatır çatır saçtıkları için, kendilerine TV dünyasının bütün imkânları da o oranda saçılıyor!


Nasıl bir ülke olduk biz ya? Nasıl ve nereye bir gidiştir bu böyle?

Bilenlerin önünün tıkandığı ve bilmeyenlerin önüne tüm imkânların serildiği, rezilliklerin ve cehaletin böylesine prim yaptığı bir ülke daha var mıdır dersiniz?

Okumanın, kültürünü arttırmanın, emek harcayarak, tecrübe edinerek donanımını arttırmanın zerre kadar değer görmediği ve tam aksine ''boş olmanın, küp doldurmaya yaradığı'' bir memleket haline dönüştük.

Kıçını başını açanların, cinayet işleyenlerin, ağzını bozanların ve zır cahil olanların cilalarını parlatan bir medya yarattık ve bu medyanın parlatıp parlatıp ortaya sürdüğü yıldız(cık)ların(!) şakşakçılığına soyunan bir izleyiciler topluluğu olduk!

Değerli sanat etkinlikleriyle (gündem dışı kalan), gerçek sanatçıların, ekran neydanlarında aptal saptal işlere karışan ve aptal saptal inciler(!) döktürenler tarafından kündeye getirildiği bir memleket haline dönüştük!

''Ne kaa cehalet o kaa imkan'' diyebileceğimiz bir memlekette yaşıyoruz! Ne mutlu bize!

Hani Yüksel Aytuğ beyefendi soruyordu (yukarda) yazısının sonunda, ben cevabını veriyorum:
''Onlar tırmanmıyorlar bu basamakları Yüksel Bey, bizzat tırmandırılıyorlar!''

Hatta medyanın arkadan bu şekilde desteği ve iteklemesiyle, üçer beşer sıçrayarak tırman(dırıl)ıyorlar şöhret basamaklarını, haberiniz ola!

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..