Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '13

     
    Kategori
    Gündelik Yaşam
     

    ''Sizden Biri'' kitabımdan bir yazı paylaşıyorum bugün:)

    ''Sizden Biri'' kitabımdan bir yazı paylaşıyorum bugün:)
     

    ''SİZDEN BİRİ '' Kitabımdan bir yazı paylaşıyorum bugün:)


    YA BOŞUNA YAŞAMIŞ OLURSAM

    Ya boşuna yaşamış olursam? Bu dünyadan diğer tarafa geçme vakti geldiğinde içimde bir boşluk, ya da eksik bıraktığım bir şey hisseder miyim, yapmayı düşündüğüm ama yapamadığım?

    Bu soru karşıma geldiğinde, bir kitabın sonlarına doğru, satır aralarında dikkatimi çeken ve tükenmez kalemle çizdiğim bu kelimeleri okuduğumda, sordum kendime; ya boşuna yaşamış olursam? Yaşantımın son dönemlerinde böyle düşünür müyüm acaba? Siz düşündünüz mü hiç bu soruyu?

    Bilmem ama bana hiç de boşa yaşamamışım gibi geldi, yıllarım geçince gözlerimin önünden… Elli yıl öncesinin İstanbul sokakları; akasya, salkım söğüt, incir ağaçları; üç dört katlı, her katında iki daire olan dayanıklı ve korunaklı taş bir ev... Kızıltoprak’ta, kirada oturduğumuz Çıpa apartmanı...

    Melahat Şefizade İlkokulunda okudum ben. Paylaşmanın, fakire yardım etmenin hava atmak olmadığı, değerlerin gerçekten korunduğu yıllardı. Annelerimiz okulun yemekhanesinde fakir öğrenciler için yemek yapardı cumartesi günleri… Her malzeme evlerden gelirdi. Kimi yağını, kimi bulgurunu getirir; okulun yemekhanesinde malzemeler birleşir, kazan kazan yemek olurdu fakirlere. Çevredeki hali vakti iyi olmayanlar gelir, yemeklerini ya orada yerler, ya da sefer taslarına kendilerine yetecek kadar alır, sakin ve vakur evlerine dönerlerdi. Ne annelerimizin bu durum ile ilgili serzenişleri olurdu yaptıkları işi büyüten, ne de ihtiyaç sahiplerinin aşırılığı ve doymak bilmez bir halleri...

    Biz o yılların çocuklarıyız; belki de ondandır paylaşmayı bilmemiz, ihtiyacı olanı hissetmemiz ve sevgi ile sarılmamız. Ondandır yaşantım boyunca beni bayramlarda önce, kadir kıymet bilen okuldaki görevlilerin araması. Seslerinde sevgiyi, vefayı hissedersin, rahatlarsın, mutlu olursun. Keyif verir sana; yıllar önce birlikte görev yaptığın ve çoktan unutmuştur beni dediğin kişilerin sesini duymak. Rahatlarsın, doğru yolda olduğunu hissedersin yine…

    Biz ilkokul yıllarımızda Belgrad ormanına geziye gideceğimiz zaman, geciken otobüsümüzü sayı sayarak, dualar ederek sabırla beklemeyi bilen bir neslin çocuklarıyız. Çoktan vefat etmiş olduğunu tahmin ettiğim sevgili öğretmenimiz ile o gün beklediğimiz gezi otobüsümüz sebebiyle, belki de yıllarca sabır gerektiren birçok olay için güç kazanmanın ilk adımlarını attık. Kimsenin hakkını yememeyi, hakkımız olanı almayı ama herkesin hakkının farkında olmayı da ondan bildik… Ondandır yıllar boyu kendini her şeyin üstünde tutup, herkesin üstünde hak talep edenlerden, bunu yapmak için kırıp dökenlerden uzak durmamız...

    Küçük küçük atıldı o temeller; her şey tam, doğru ve iyi insan olma yolunu döşeyen taşlar gibiydi. Hepsi öyle güzel yerine oturdu ki; ondandır bugün bir tanesi de oynasa yerinden o değerlerin, hemen düzeltme ve yerine koymaya çabamız… Onun içindir ki yaşadığımız yıllar, bana ve benim gibi olanlara boşuna yaşamışlık hissi vermez, içinde hep bir insanlık olsun diye uğraşılmıştır, hem de bunun için sana madalya takılmazken…

    Ruhun izin vermez sana, hak yediğini, başkasının önündeki lokmayı aldığını düşünsen; o lokma boğazından geçmez, yiyemezsin, yapamazsın, yapanın yanında da kalamazsın. Bedenin, ruhun, zihnin bir paralelde ise rahatsındır; yoksa beni rahatsız eden, uygun olmayan bir şeyler var deyip, çok çabuk ta keşfedersin bunu…

    Ömer Hayyam ne güzel söylemiş;

    Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
    Tekkede, manastırda eremezsin.
    Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
    Cennetin, cehennemin üstündesin.

     

    Ondandır belki de boşa yaşanmışlık hissimizin olmayışı; sevgi ile yoğrulduysa yüreğin, bakarsın ki yanında hep senin gibiler... Canın yandıysa da eğilmişsindir, ya da eğitmiş; onun acısıdır yüreğini acıtan ancak çabuk yerini bulur merhemi oluverirsin acının... Yani acılara da merhem olabilmişsek ve yoksa eğer şimdi çok sancımız; bundandır. Çözümün, içimizde bir yerlerde olduğunu keşfedebilmededir belki de ve iç sesimizi dinleyebilmemiz de…

    Kitabın birinde “Evrenin hafızası çok güçlü, zamanı gelince geri alıyor istisnasız” diyor. Adaletsizlikleri, kötülükleri bir bir yerine koyuyor. Buna inanmak bizi güçlü kılan, yoksa kabul etmediğimiz, istemediğimiz adaletsizliklerin içine düşmek söz konusu... Ondandır Allah’ın adaletine inanmak, olanları onun merhametine bırakmak; ondandır zaman geçse de adaletli olanın yavaş ve sakince kazanmasını beklemek ve bunun için sadece güvenmek…

    Bu dünyayı yaşanılır kılan da biziz, çekilmesi zor hale getiren de... Bunu fark ettiğinde zaten insan, uzun bir yolun çok önemli bir taşını daha yerine yerleştirmiş oluyor.

    Boşuna yaşamamış olmak için, farkında olmak, farkındalığı arttırmak ve bu yolda bize rehber olanlarla, bizim rehber olabildiklerimizle birlikte olmak gerek… Bunun için özel bir şeyler yapmamıza gerekmiyor, sadece iyi ve doğru olalım yeter. İçimizde, arada bir ortaya çıkan, bir yerlerde gizlenmiş bir sahtelik varsa, onu tanıyıp temiz olandan ayıralım, onu sadece iyi ve doğru olanla saralım sevgiyle… Dışarıdan onay, destek beklemeye de gerek yok aslında, sadece içimizdeki gerçek kaynağın, desteğin farkına varalım yeter…

    Okurumuzla tanışmamız bir tesadüf mü? Yoksa yaşama çabamızın bir karşılığı mı? Herşeyin bizi iyileştirmek için geldiğini farkederek, birbirimizden öğreneceklerimiz var, daha yolumuz uzun, sevgiyle…                                                      

     
    Toplam blog
    : 1
    : 127
    Kayıt tarihi
    : 30.06.13
     
     

    İstanbul Üniversitesi-Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yüksek Lisans-MEB. ..