Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '14

 
Kategori
Öykü
 

''Umut'' koymuştu adını...

''Umut'' koymuştu adını...
 

internetten...


‘’UMUT’’ koymuştu minik kuşun adını, küçük kız. Her sabah, yeni güne uyandığında; yanına ilk gelen UMUT olurdu. Gözyaşlarının uykuya yenilip de, kuruyan damlacıklarını da Umut silerdi, minicik diliyle. Göz göze gelirler, bakışırlardı.

Masmavi tüylerini, boynuna boynuna dolardı kanat çırpışlarıyla. Odanın içinde uçar, dolanır, sonra yine omzuna konardı usulca. Çok büyük bir sevgi vardı aralarında.

Yaşadığı koskoca Dünya’nın içinde; küçücük bir Dünya kurmuştu kendine. Sadece onun olan, ona ait bir Dünya.

Can yoldaşı, sırdaşı, dert ortağı hep UMUT’tu.

Yalnızlığını onunla paylaşır, dertlerini tek ona açardı. Kimselere anlatmazdı ya da anlatamazdı.

Hayalleri vardı.

Her gün gerçekleşsin diye dua ettiği, kurmaktan hiç vaz geçmediği hayalleri.

Düşlerinde kurduğu, merdivenlerle çıktığı mini minnacık bir odası, odanın içinde kırmızı koltukları, masası, her yana saçılmış kitapları, defterleri ve rengârenk kalemleri.

Sığınağı idi o oda. Kimselerin bilmediği, tek UMUT’la birlikte yaşadığı oda. Ağladığı, güldüğü, duvarlarına çeşit çeşit resimler yaptığı. Hep alabildiğine canlı, alabildiğine renkli çiçekler çizerdi. Kırmızı, mor, sarı, pembe. Bir de beyaz papatyalar. Gelinciklerininse gözleri karaydı hep. Tıpkı küçük kız gibi.

Denizi düşlerdi, düşlerinin içinde. Enginliğini, maviliğini. Aynı UMUT’un kanatları gibiydi. Masmavi…

Belki…

Kimilerinin çok sevdiği, beş harfli. Küçük kızın söylemekten çekindiği, belki de ümitlerinin bittiğini vurguladığı için söyleyemediği. İkircikli. İkilemli. Bir türlü baş edemediği. Olumlu ya da olumsuz.  Var veya yok. Sen veyahut ben. Sevdiğin ya da sevmediğin. İçinden söküp atamadığın… Çırpındıkça derinlere battığın…

Belki…

Kim bilir? Diye geçirdi içinden…

Fırtına öncesinin sessizliğinde, birden bire çığlık çığlığa olmuş rüzgârın sesiyle; açıldı o basma kumaştan eğreti duran perdeler. Ardından pencerenin kapakları açıldı, büyük bir gürültüyle.  O hengâmede; rüzgâr ne varsa alıp süpürdü odanın içindekileri. Yerle yeksan her bir köşe.  UMUT’ta kapılıp gitti o haşin rüzgârın şiddetiyle.

Kapkara gözlerinde dolu dolu yaşlar. Ne yapacağını bilemedi küçük kız.

Eteğindeki çiçekler döküldü bir bir yerlere. Koştu, koştu delicesine.

Dağ, dere, tepe demeden koştu, UMUT’un peşinden.

Derler ki; halen arar dururmuş yitirdiği UMUT’unu. Bulup bulamayacağını bilmeden!

Ay Şen...

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..