Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '08

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

''Yemekteyiz'' veya ''Zehir zıkkım olsun inşallah!''

''Yemekteyiz'' veya ''Zehir zıkkım olsun inşallah!''
 

Kaynak: sevimli.seytan.sitemynet.com


Sevgili yapımcı ağabeylerim, ablalarım..
Anladık! Hepiniz son derece başarılısınız! Akıllısınız, zeki ve çeviksiniz! Ama sıktınız sanki artık biraz!

Ben yaklaşık beş yıl önce kaleme aldığım bir eleştiri yazımda aynen şu cümleleri kurmuştum:
"Bugün evlilik senaryosu yazmayı kendine iş edinen yapımcılar yarın potansiyel katilleri (belli suçlardan cezaevine girip çıkanları mesela) aynı eve tıkarak ‘’Naklen Cinayet’’ senaryosu yazarlarsa şaşmamak gerek diye düşünüyorum. Ama yapımcı sıfatıyla bu muhteşem programlara imza atanlar geleneksel ve toplumsal değerlerimizi hırpalayan ‘’BOZUMCU’’ olduklarının farkındalar mı, işte bunu bilemiyorum.’’
(Meraklısına, söz konusu cümlelerimin geçtiği blog yazımın tamamı için;
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=1011)

Evet sevgili ‘bozumcu’ yapımcı ağabeylerim-ablalarım!
Dediğim gibi çok başarılıydınız geçmişte ve bugün de öylesiniz, görebiliyorum.
’’ Biri bizi dikizliyor olmalı’’ döneminden tutun, ‘’Bana gelin bulur musun’’, ’’Kaynanam olur musun’’, ‘’Pop Star’’, ‘’Top Atar’’, ‘’Buzda kayar 24 ayar star’’, ‘’Gübecik attır benimle’’, ‘’Haydi birlikte şarkı-türkü çığıralım, eşek gibi anıralım’’, ‘’Jürinin aynalısı yarışma rezilliğinin kaymaklısı’’ gibi şaheserlerden(!) sonra, geldik günümüzün ‘’Lafla ev sahibi pişirmekteyiz, yemekteyiz’’ ve ‘’Komşu komşu huu, oğlun geldi mi’’ dönemine!

Ama bu yarışmalar artık bizi kesmiyor maalesef! İçinde sadece çemkirme, dedikodu, aşağılama ve entrika olan yarışmalar bize, yarışma sofralarına gelen yemekler kadar (ben demiyorum, yiyip de kötüleyenlerin yalancısıyım) YAVAN kalıyor. Tatsız, tuzsuz ve renksiz buluyoruz!
Ekşın istiyoruz artık ekşın!
Kıpırdanın artık biraz. Titreyin ve kendinize gelin, hareket geçin ve geçirin!
Bence izleyenleri kesmesi için, artık yarışmalarda insanların da birbirini kesmesi lazım. Karınların deşilmesi, boğazların kesilmesi ve benim yıllar önce iddia ettiğim gibi naklen adam boğma, kafa koparma ve tecavüz gibi ekşın sahneleri lazım.
Deşilen karınlardan sarkan bağırsaklarla kokoreç sarılması, mumbar doldurulması.. Kalça nahiyesindeki kaba etlerin külbastılık olarak ayrılması.. Ve hatta deşilen ciğerlerden gömlekli sarmalar sarılması, Arnavut usulü kavrulması, kırılan bacaklardan paça çorbası yapılması lazım.

Benden uyarması; yarışanlar birbirini kesmediği sürece bu yarışmalar da artık bizi kesmez! Biraz doz aşımına gidilmesi ve ekranların bu konuda evrim geçirmesi bence şart!

En azından ‘yemekteyiz’ yarışmacılarından bu konuda ufak tefek alıştırmalar bekliyorum ben artık. Öyle masa başında ağız burun büzmeler, beğenmediğini belli etmek için mimik enflasyonu yaratmalar, iğrenme efektleri az geliyor. Ev sahibi servis yapmak üzere mutfağa gittiğinde, arkasından dedikodu yapmak, bardaklarda sümük kalıntısı, tabaklarda kıl-tüy aramak falan da yetmiyor. Ben şahsen artık, kaynar çorba tenceresinin ev sahibinin başından aşağı boca edildiğini ve (servis çatalıyla bile olsa) karnının deşildiğini, damak tatları birbirine uymayan konukların da birbirinin gözlerini oymalarını falan bekliyorum.

Ekranlarımızı güzelleştirecek ve renklendirecek sahneler bunlar olmalı.
Ve siz tüm bu yenilikleri, heyecan bombalarını henüz neden denemediniz anlayamıyorum sevgili yapımcı ağabeylerim/ablalarım!

Benden söylemesi!
Ben çok ön(ceden) görüşlü bir seyirci olaraktan, sizlerden ekşın beklediğimi yinelemek istiyorum.
Kameralarınız kayda girmeden önce bence benim sözlerimi kayda alınız derim!

….


Gelelim şimdi işin ciddi kısmına..

Son günlerin bombası ‘Yemekteyiz’ yarışmasının orijinalini Alman televizyonlarından ‘Vox’’ kanalında ‘Das Perfekte Dinner’ adıyla yıllardır severek izliyordum.
Ama programcılığın tozunu yutmuş, televizyon dünyasını tanıdığını düşünen biri olarak bile, bir ‘güzelliğin’, orijinalinin bu kadar dışına sürüklenerek ‘rezil’ edilebileceğini ve raydan çıkarılabileceğini tahmin edemiyordum.

Evet..
Bir güzelliği nasıl bu kadar kolay çirkinleştirebildik, anlayamıyorum!

Amacı ‘’güzel ortamlar yaratabilmek, hem yaşayana hem de izleyene keyif vermek’’ olan bir formatın, ters yüz edilerek ‘’hem katılanı hem de izleyeni çıldırtan’’ bir insanı bozum etme/aşağılama programına dönüşebileceğini asla (asla asla) hayal edemiyordum.

İşin en acı tarafıysa; kamera arkasını yeterince deneyimlemiş biri olarak, o yarışmaya dâhil edilen insanların, ‘bozumcu yapımcı’ zihniyetin elinde ne denli yanlış ve çirkin yönlendirildiğini görüp izledikçe, bugün kahrolmadan edemiyorum.


Televizyon dünyasına uzak olanlar (maalesef) yarışanlardan bu terbiyesizliklerin, reyting canavarının karnını doyurmak üzere ‘yem’ amaçlı, ‘özellikle istendiğini’ bilmiyorlar, fark edemiyorlar!

Maalesef o yarışmacı adayları, çekimler öncesinde bir kenara çekilerek, kendilerinden ‘dürüstlük maskesi altında’, bodoslama/kafa göz yararak/gönül kırarak konuşmaları gerektiği yönünde dolduruluyorlar.
‘’Bir eksik gördüğünüz takdirde söylemeye sakın çekinmeyin, beğenmediğiniz bir şey olursa bunu açık açık (hatta mümkünse abartarak, kızarak, hesap sorarak) belirtin, eleştirin, vs’’ şeklinde yönlendiriliyorlar ve bunların ‘’format gereği’’ olduğu hikâyesi anlatılıyor kendilerine uzun uzun.
Konuk oldukları eve bir hoşluk yaşamak için değil, ‘’nahoşluk yaşatmak’’ için gitmeleri de garantilenmiş oluyor böylece.

Verilecek puanları 1 ile 10 arasında kullanabilecekleri değil, en başta ellerinde 10 puanları olduğu ve tespit ettikleri eksiklikler karşısında 10 puandan aşağı doğru kırarak puanlama yapmaları gerektiği aşılanıyor ısrarla.
Ve ben o görüşmelerde olmadığım halde, aynı odadaymışım gibi duyabiliyorum kendilerine anlatılanları.
Ve zaten mevcut tecrübelerimle de kulaklarım dopdolu, biliyorum yaşanmış ve yaşanması muhtemel konuşmaları!


Böylelikle hedef on ikiden vurulmuş oluyor!
İnsanların ‘insani’ ayarlarını bozmak suretiyle yapımcılık(!) yapılıyor..
Ve kapı arkalarında ‘’gelsin tartışmalar/reytingler/paracıklar’’ şeklinde eller ovuşturuluyor hevesle.

Ve ne yazıktır ki, yurdum insanı da bu mizansenlere kurban edilmek konusunda sınırsız bir bolluk yaşatıyor yapımcı geçinen bozumculara!

Üç otuz paraya kurban ediliyor efendilikler, emekler ve terbiyeler. Çorbalara terbiyeler ekleniyor ama ruhların terbiyesi eksiliyor.

‘’Afiyet şeker olsun’’ demesi gereken diller ‘’Zehir zıkkım olsun, boğazında kalsın inşallah’’ demek için döndürülmeye çalışılıyor nerdeyse.

Ve yine ne acıdır ki; ekranlardaki kirliliğe ve ruhlarımızın paslandırılma çabasına her geçen gün biraz daha alışılıyor.. Alışılıyor.. Alışılıyor!

Ve yine ne acıdır ki; çok önemli manevi değerler ‘üç kuruş para’ kazanmak için harcanıyor!

Afiyet olsun ey ‘bozumcu yapımcı’lar.. AFİYET OLSUN(!)

* Dün akşam izlediğim yarışmada, Boşnak kökenli ev sahibinin sunduğu 'isli, kuru et' tadımı karşısında bir bayan yarışmacının terbiyesizlik düzeyini aşan iğrenme tepkileri vardı ki; görülmeye değerdi (!) İnsanların yemek kültürleri ve damak alışkanlıklarıyla, 'pabuçlarımın gurmesi' edasıyla 'safsata' ve terbiyesizlik boyutuna varan konuşmalar yapıl(maya çalışı)lması da cabası! Sanırım ben 'Yemek' konusunda bir iki yazı daha kaleme alacağım gibi görünüyor...

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..