Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '15

 
Kategori
Siyaset
 

"1 Kasım seçimlerine doğru AKP- Paramparça cesetlerin arasında iktidar arayışları"

Bu yazı dün Ankara’daki patla(t)ma faciasının olduğu saatlerde yazılıyordu. Yazıyı değiştirmek istemedim; sadece bir alt başlık eklemekle yetindim. Çünkü yazıyı bir daha okuduğumda Ankara’daki olaylar henüz cereyan etmeden o olaylardan zaten bahsediyor olduğumu farkettim. Engin bir “ileri görüşlülük” yeteneğim olduğundan mı? Sanmam! Aklı başında herkes Haziran ayından beri yaşadıklarımızı zaten görebiliyordu. Benimki sadece “malumun ilamı” oldu. Aşağıdaki yazıyı yazabilmek için Ankara’da bir patla(t)ma olmasına, insanların paramparça olmasına gerek var mıydı? Hayır yoktu! Dün yaşananlar, 7 Haziran seçimlerinden sonra yaşamakta olduklarımıza eklediğimiz yeni bir örnektir sadece. Yeni bir şey yok! Sadece yeni bir örnek var! Buzdolaplarında saklanan, bayrağa sarılıp törenlerle gömülen, araçların terkisinde sürüklenen, yol ortasında vurulan… insanlara dün, paramparça edilen insanlar eklendi; o kadar!. Evet ne yazık ki “o kadar!” Suçlu mu arıyoruz? O zaman öldürülenlerin yarattığı infialden kim, nasıl bir fayda çıkarmaya çalışıyor ona bakmamız gerekiyor. Öldürenler, Haziran’dan bu yana yaşadıklarımızdan faydalanmaya çalışanlardır. Öldürenler, cesetlerden cesaret alanlardır. Öldürenler iktidara “mecbur” olanlardır. ***
 
AKP’nin seçimlerin en iddialı partisi olduğunu söylemeye gerek var mı? Yaklaşan seçimlerde en fazla oyu alacağı konusunda tedirginliği olan? Tüm kamuoyu yoklamaları da gösteriyor ki, yaklaşan seçimlerin galibi yine AKP olacak. Bu da demektir ki, seçimler sonrasında devreye girecek koalsiyon alternatiflerinin vazgeçilmzi de AKP olacak. Hatta o kadar ki, olur da seçim aritmetiği uygun düşer ve AKP’siz bir hükümet imkanı doğarsa dahi, kurulacak müstakbel AKP’siz hükümetin en büyük korkusu da yine AKP olacak. Pekiyi o zaman AKP neyin peşinde? Bu neyin telaşı? Neyin tedirginliği? 13 yıllık tek başına iktidardan sonraki ardarda gelen iki seçimde de en yüksek oyu almak; hiç değilse koalisyonun büyük partisi olarak siyasi hayatına devam edebilecek olmak, basbayağı başarı değil midir? Hiç süpheniz olmasın; öyledir! Dikkatinizi çekmeye çalıştığım nokta farklı. 2002’den bu yana girdiği her seçimden bir şekilde başarıyla çıkan, önümüdeki seçimler de en yüksek oyu alacağına neredeyse kesin gözüyle bakılan AKP’ye yetmeyen; ülkeyi bu kadar germeye iten neden nedir? AKP, iktidardan gitmek değil, iktidarı başka bir partiyle kısmen paylaşmanın, hatta TBMM içerisindeki tüm mekanizmaları kayıtsız şartsı domine edebileceği gücü yitirmenin pandoranın kutusunu açacağı düşüncesinde. AKP’nin telaşı, 13 yıllık iktidarları ile ilgili olarak hesap vermek zorunda kalacağı endişesidir.
 
AKP’nin gayreti seçimlerden galip çıkamaya çalışmak değil, iktidarını hiç bir şekilde paylaşmayacağı şekilde seçimden galip çıkmaktır. Çünkü iktidarın paylaşılması, hesap vermeyi de zorunlu hale getirecektir. Haziran ayından beri ülkede kopan fırtınayı izah etmenin başka bir yolu yok gibi. Ancak ne milliyetçi oyları yanına çekebilmek için koparılan “terör” fırtınası, ne “bismillah”lı seçim kampanyası, ne sandıkların birleştirilmesi, ne Cumhurbaşkanı’nın kılıfına uydurulmuş parti mitingleri, hiçbiri ama hiçbiri AKP’nin tek başına iktidar olmasına yetmeyecektir. Çünkü AKP’nin iktidar olmasına engel olan şey, oylarındaki düşme değildir. Tek ve tek neden, HDP oylarının %10 barajını aşması; HDP’nin geleneksel oy oranının (%6-7 civarları) çok ötesine çıkmasıdır. 7 Haziran seçim sonuçlarına dikkatli bakalım; AKP oylarında radikal bir düşüş var mı? Ya CHP oylarında ya da MHP oylarına radikal bir artış? Her ikisi de yok. 7 Haziran seçimlerini özgün kılan tek şey HDP oyları. Aslında o bile değil; HDP oylarının kendi geleneksel menbaından farklı yerlerden derlenebilmiş olması. 7 Haziran seçimlerini ilginç kılan tek şey bu ve bunun siyasal sistemdeki sonuçları, izdüşümleridir. 1950 seçimlerinde CHP’nin başına gelen felaket başka bir biçimde ve konjüktürde AKP’nin başına gelmek üzeredir. 1946’da tek dereceli çoğunluk usulü seçim sistemini kabul eden CHP’nin kafasında da bu seçim sisteminin 1950 seçimlerindeki başarısını garanti edeceği düşüncesi vardı. Seçimlerden en fazla oy alan partinin TBMM’de çok daha fazla sandalye ile temsil edilmesine imkan tanıyan bu seçim sistemi, tartışmasız 1950 seçimlerinin de en büyük partisi olacak (!) CHP’nin işine yarayacak, gittikçe büyümekte olan muhalefetin (DP’nin) TBMM’deki temsil oranını düşürebilecekti. Ama malum; planlanan bu senaryo hiç de CHP’nin arzuladığı gibi olmadı. CHP kendi kurduğu tuzağa düştü ve 1950 seçimlerinin büyük partisi DP, oylarından çok çok daha fazla bir nispetle parlementoda temsil edilmeye başladı; CHP iktidardan uzaklaştı. Tarihimizdeki bu seçim örneğini anmamın nedeni, 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin sonunun da 1950 seçimlerindeki CHP gibi olacağını; hiç umulmadık bir partinin Kasım seçimlerinde oyları silip süpüreceğini ima etmek değildir. Hiç de bu şekilde düşünmüyorum. Ancak şu noktanın da gözden kaçırılmaması gerektiği kanaatindeyim: Bunca yıldır AKPnin seçim başarısının gizli kahramanı %10 barajı, artık onun başarısızlığının bir faktörü durumundadır. HDP %10 barajını geçmiş; bu psikolojik eşiği aşmıştır. Bunu da hep yedeğinde tuttuğu seçmeninin –Kürt seçminin- oylarıyla değil, aksine Türkiye’nin diğer bölgelerinden derlediği oylarla gerçekleştirmiştir. Ve kesin bir dille söylemek gerekiyor ki, HDP’nin %10 barajını geçtiği bir meclis aritmetiğinde, AKP’ya tek başına iktidar yoktur; olmayacaktır da. Nitekim, AKP için en korkuç senaryo da budur.
 
HDP’nin aldığı oy değil; sadece ve sadece %10 barajını geçiyor olmasıdır . AKP’nin Haziran ayından bu yana devam eden gözü kara taaruzu da bu sebepledir. Şöyle özetleyeyim. AKP için HDPnin %12’mi %17’mi, %25’mi oy aldığı çok büyük bir tartışma değildir. Elbette oylarını örneğin %17’lere, %20lere tırmandıracak bir HDP, TBMM deseninde bir değişime yol açacaktır. Ancak palamento deseninde radikal değişme yol açan ve AKP için mutlak iktidarı imkansız kılan şey HDP’nin %20 oy alması vb. değildir; %10’un üzerinde oy almasıdır. Partinin %10 barajının üzerine alacağı oyla ilgili olarak yürütülecek her tartışma talidir; anlamsızdır diyemesekte görece önemsizdir. Çünkü vurucu darbe partinin %10’dan fazla o almasıdır; %15, ya da %25 oy alması değil. Daha da ilginci, AKP açısından, şu anda parlamentoda bulunan partilerden hangisi oyunu (olmaz ya) %10 civarında artırsa da, HDP’nin alacağı %10 civarındaki oy kadar AKP’ye zarar veremeyecektir. Özetle, 1 Kasım seçimlerinde HDP iktidar olmayacaktır. Ancak seçimlerden sonra kimin iktidar (ya da ortağı) olacağının anahtarı HDP’nin elindedir. Şimdi Haziran’dan bu yana omuzlarda taşıdığımız; buzdolaplarında beklettiğimiz; araçların arkasında sürüdüğümüz cenazelerin sebepleri daha net anlaşılabiliyor mu? HDP %10’u geçerse takke düşecek; takke düşünce kel görünecektir; kel görünürse Apollon’un cezalandırdığı Midas’ın sırrını herkes, ama herkes duyacaktır.
 
Mete K. KAYNAR
 
Toplam blog
: 38
: 70
Kayıt tarihi
: 08.02.15
 
 

Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü. Doç. Dr.  Özgür Üniversite ..