Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '07

 
Kategori
Spor
 

"2000 ruhu" geldiysen iki kere vur!

"2000 ruhu" geldiysen iki kere vur!
 

Son günlerde yeni bir söylemimiz oldu: "2000 ruhu geri gelecek." Neye dayanarak söyleniyor bu? Çünkü, 2000 yılındaki o başarılı kadroya benzer bir kadronun oluşturulması için, çok önemli adımlar atıldı bu sezon. Hagi’den sonra doldurulamadığı söylenen 10 numara boşluğu, Avrupa ve dünyanın en önemli yıldızlarından biri tarafından nihayet dolduruldu: Lincoln! Ayrıca, çok yetenekli genç oyuncular alındı. Defansa ve orta sahaya çok önemli takviyeler yapıldı. Türk kaleciler yeterli olmazsa iyi bir kaleci alınacak, bir de forvet eklendiğinde kadroya bu iş bitmiş olacak. 2000 ruhu dönecek. Tüm kupaları alacak.

Şimdi, 2000 yılının Uefa kupasını alan kadrosuna bir bakalım ve yeni takımın kadrosuyla bir karşılaştırma yapıp, 2000 ruhunu yaratan takım kadar başarılı olabilecek bir kadro kuruldu mu görelim.

Örneğin 03.kasım.1999 da Ali Sami Yen’de Milan’ı 3-2 gibi bir skorla yenip, o sene Şampiyonlar Ligi’ndeki grupta üçüncü olarak, Uefa kupasında yolumuza devam etmemizi sağlayan kadroyu ele alalım. Kimler vardı o takımda ilk 11’de?:

Kaleci: Taffarel,

Sağ bek: Capone

Sol bek: Hakan Ünsal

Stoperler: Popescu, Ahmet

Orta saha: Okan, Ümit, Hagi, Emre
Forvet: Hakan Şükür, Arif

Bu sahaya çıkan 11 dışında, o sezon kadroda başka kimler vardı?:

Yd. kaleci Mehmet, Ergün, Bülent, Fatih, Hasan Şaş, Emrah, Tugay, Suat, Saffet, Marcio, Bruno.

Evet işte o sezon kadro buymuş.

Şimdi de bu sezonun olası kadrosunu ele alalım ve kıyaslayalım bakalım "ruh"geliyor mu?

Kaleci: Orkun, Aykut

Sağ bek: Sabri?, Uğur?,

Sol bek: Volkan, Ferhat?

Stoper: İsmael Bouzid, Servet, Emre, Tomas, Song,

Orta sol: Arda, Carusca?, Hasan?

Orta sağ: Sabri?, Serkan, Barış, Hasan?, Okan,

Ön libero: Lincoln, Linderoth, M.Topal, M. Güven,

Forvet: Hakan Şükür, Ümit, Özgür Can

Şimdi yorumlayalım:

2000 yılında Uefa kupasını alan takımın başında, dört yıldır üst üste takımı şampiyon yapmış Fatih terim vardı. Takım, en az dört yıldır birlikte oynayan futbolcuların yanı sıra, alt yapıdan gelen genç oyuncuların, özellikle Emre’nin büyük bir çıkış yaşadığı bir dönemdeydi. O kadar ki, genç Emre, Tugay gibi bir oyuncuyu yedekliğe mahkum etmişti. Hatırlayın, o sezon, Uefa kupası çeyrek finalinde Mallorca’yı deplasmanda 4-1 yendiğimiz maçta, cezasahası ön çizgisiyle, yayın birleştiği noktadan, öyle bir aşırtma gol atmıştı ki, yıllarca jenerikleri süslemişti o gol. Orta sahanın üç bücürü, (Okan, Emre, Suat) bir maestronun, Hagi’nin eşliğinde harikalar yaratıyorlardı. Sağ çizgiyi çok iyi kullanan en gerideki Capone’den, Fatih ve Ümit Davala’ya kadar, sol taraftaki Hakan Ünsal ve Ergün’ün uyumunu tamamlayan, Emre’ye kadar, müthiş bir futbolcular karması vardı. Kalede Taffarel, onun önünde Bülent ve Popescu. O sezon Şampiyonlar liginde Taffarel’in oynamadığı tek maçta Mehmet, Ali Sami Yen’de Chelsea’den tam beş gol yemiş ve tarihe geçmişti. (28.09.1999) Taffarel’in takımdan gitmesinden sonra, çok konuşulmamasının nedeni, en az onun kadar başarılı ikinci bir kalecinin, Mondragon’un takıma getirilmesiydi. Yoksa Taffarel’in başarıları bu kadar kolay unutulacak cinsten değildi. Forvet olarak oynayan Hakan Şükür formunun doruğundaydı. Uefa yarı finalinde Leads United’a attığı ikinci golü gözünüzün önüne getirin. Çok gerilimli olan o maçta, Hagi’nin derin pasıyla soldan ceza sahasına girmiş, topu sağa çekmiş, iki oyuncudan kurtulduktan sonra, kalecinin solundan nefis sert bir plaseyle ağlara göndermişti. Ya Uefa’da yolumuza devam etmemizi sağlayan son dört dakikadaki bir atıp, bir de penaltı yaptırdığı Milan maçındaki başarısı. Yanında Arif vardı. Arif, o sezon gol atmaktan çok "her an atabilirim" tavrında, rakipler için her zaman savunulması zor bir forvet oyuncusu olarak takıma katkısını sürdürüyordu. Hakan ve Arif’in yedeği bir brezilyalı Marcio’ydu.

O yılların Galatasaray’ı, "total futbol" olarak tabir edilen, yeni futbol anlayışının en güzel örneğini veriyordu. 90 dakika koşan, pres yapan, gol yemekten korkmayan ve her zaman yediğinden fazlasını atacağına müthiş bir güven duyan bir takımdı. Oyunun gidişini her an değiştirebilecek futbolculardan kuruluydu takım. Forvet durduğunda, orta saha oyuncuları devreye giriyor, Hagi olmazsa, Emre, Emre olmazsa, Hasan ya da Tugay; hatta hiç olmadı defanstan Capone ya da Popescu, maçın gidişini değiştirecek bir ya da birkaç hamle mutlaka yapıyorlardı. Galatasaray komple bir "takım" olmuştu.

Bugünün Galatasaray’ı için, bu yukarda analiz ettiğim gibi bir "takım" olabileceği iddiasında bulunabilir miyiz? Bulunabiliriz; ama bunun sadece bir iddia aşamasında kalması çokça muhtemel olacaktır.

Pozisyon pozisyon bir bakalım.

Önce kale. Kalede Taffarel kadar başarılı bir kaleci olduğu söylenebilir mi? Orkun, Aykut.

Defans: Popescu kadar etkili bir stoper, ondan sonra Türkiye’ye gelmedi dersem haksızlık yapmış olur muyum? Stoperin en önemli meziyeti, topu oyuna sokmaktaki becerisidir. Servet, Song, Tomas, İsmael. Hangisi bu konuda Popescu kadar başarılı olabilir?

Orta saha: Burada, o ruha yaklaştığımız söylenebilirse de, çok da umutlu olmamak lazım derim. Lincoln, bir Hagi olabilir mi? Olabilir. Daha iyisi olmasa da, Hagi kadar takım oyununu bilen ve takımı oynatabilen bir futbolcu olacağı kesin. Ama Hagi kadar değişken bir yapıda değil futbolu. Tek başına takımı alıp götürebilecek kadar iyi olduğunu düşünmüyorum. O bir takım oyuncusu. Takım varsa var. Takım yoksa O’da yok olacaktır. Linderoth, bir Emre olabilir mi?... Bu noktada tek artı, orta sahanın solunda oynayacak Arda faktörü. Kanımca önümüzdeki sezona en az Lincoln kadar damgasını vuracak futbolcu, Arda olacaktır. Tabii, bu beklentiyi görüp "zıvanadan çıkmamayı" başarırsa. Sağ tarafta oynayacak Sabri ya da Serkan’ın futbollarının biraz daha pişmesi gereği açık. Özellikle Sabri’nin agresifliğinin önüne geçilemezse, maçları bitirebilmesinin bile çok mümkün olmadığı (özellikle Avrupa’da) görülecektir. Hasan, artık eski Hasan değil. 2000 Dünya Kupası’nda oynadığı futbol, her geçen gün geriye gitti. Bundan sonra da daha iyiye gideceğini düşünmek için bir "done" yok elimizde.

Forvetler: Hakan. Ununu elemiş, eleğini asmış olmalıydı şimdiye dek. Yine oynayacak, yine çok koşacak, yine goller atacak; ama attıklarından çok artık atamadıklarıyla, yaptığı top kayıplarıyla, güçlü forvetler arasında artık yeterince yükselemediği ve doğru zamanlamayı yapamadığı için, atamayacağı kafa golleriyle konuşulacak. Ümit Karan. Bir kapalı kutu da o. Ya çok iyi olacak. Ya da bu sezon iyice silinecek. Bunu ancak bekleyip göreceğiz.

Sonuç: Bu takım 2000 yılındaki Galatasaray’dan pek çok yönden eksikleri olsa da yeni bir hava yaratabilecek potansiyele de sahip. Kalecilerin gösterecekleri performansın yanı sıra, özellikle alınacak iyi bir forvet ve sağ bek oyuncusuyla, gerçekten "takım" olmayı başarabilirlerse, çok başarılı olabileceklerine inanıyorum. Bir "2000 ruhu" yeniden doğmayacak; ama gelecek üç dört yıl için, eğer bu kadro korunabilirse, çok umut var olmamız için, pek çok neden olduğu açık. Bu sene başarı, rakiplerle dişe diş futbol oynayan, oynadığı futbolla bizim kadar, başka takım taraftarlarına da görsel olarak zevk veren bir takım olabilmeleri olacaktır. Bu sezon şampiyonluk beklenebilir, ancak Uefa’da başarı için en az bir sezon daha sabır gerekecektir.

"2000 ruhu"nu bırakalım rahat uyusun. Ruh çağırmak yerine, "yeni bir ruh" yaratalım. Destekle!

 
Toplam blog
: 16
: 1207
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1972 yılında Afyon'da doğdu. Tüm eğitim hayatını "şehrinde" tamamladı.Kronik muhalifliği yüzünden ta..