Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '08

 
Kategori
Siyaset
 

%47 şımarıklığı mı, yoksa Ankara körlüğü mü?

%47 şımarıklığı mı, yoksa Ankara körlüğü mü?
 

Türk demokrasisinin, Psikiatri'yi ilgilendiren kronik iki hastalığı vardır; merkezi yönetimlerde "Ankara Körlüğü", yerel yönetimlerde "Otosaltanatom".

Ankara körlüğü; gerçek dünyanın dışında başka bir dünyada yaşama ve her şeyi toz pembe görme hastalığıdır.

Otosaltanatom; Ele geçirilen kenti krallık, kendini de kral sanma hastalığıdır.

Nedenleri: Demokrasinin dengeli ve düzenli gıda alamaması sonucu gelişmesini tamamlayamaması.

Belirtileri: Şizofreniye yakın psikoz durumu.

Tedavisi: İki türlü tedavisi vardır;

1- Seçimüs sandıkoyus terapisi.

2- Paleto tankus şok terapisi.

Çok merak ediyorum; biz ne zaman adam olacağız? Adam gibi yönetileceğiz? Adam gibi bir ülkemiz olacak?

Bizim nesilden umudumu kestim. Torunlarımız da mı göremeyecekler adam gibi bir ülkeyi!

Tamam, kabul ediyoruz; ortada tarihi bir gerçek vardır. 19. y.y.'da ortaya çıkan ve günümüze kadar devam eden, doğruları sadece kendilerinin bildiğini ve devleti kendilerinin sanan, bu nedenle periyodik olarak yönetimlere müdahalelerde bulunan bir İttihatçılık geleneğine sahibiz ama müdahaleye maruz kalan yöneticilerimiz sütten çıkmış ak kaşıklar mı acaba?

Haydı DP'nin yaptığı yanlışları ilk demokrasi denemesi, acemilik diyelim. 12 Eylül'ü nasıl izah edeceğiz?

İç savaşın olduğu ülkede ekonomik ve siyasi krizler yaşanırken, sorunları ancak, merkez partilerinin birlikte kuracakları güçlü hükümetin çözme şansı ortadayken, Amerika bile bu gerçeği görüp, Ankara Büyükelçisi vasıtasıyla Başbakan Demirel'e bu yönde telkinde bulunurken, Demirel'in Büyükelçiye: "O ihtimali yok sayın" demesi ve ülkeyi 12 Eylül'e götürmesi nasıl mazur görülebilir?

12 Eylül zaten şartların olgunlaşmasını beklerken, bu zehirli yabani meyvenin olgunlaşması için siyasetçiler ne kadar da çok toprağını suladılar, gübrelediler!

28 Şubat'ın siyasetçilerine ne demeli? Milletimiz, belediyelerde başardıkları gibi, yolsuzluklar nedeniyle dibe vuran ekonomiyi düzelterek merkezi yönetimde de başarılı olsunlar diye yönetime getirdikleri siyasetçiler nelerle uğraşmaya başladılar? Sanki milletimiz onların ideolojilerine oy vermiş gibi! Ekmek derdine düşmüş halkın ideoloji düşünecek hali mi vardı, lüksü mü vardı?

28 Şubat'çıları eleştirirken RP'yi, Erbakan'ı mazur görebilir miyiz?

Ya bugünkü iktidar...

28 Şubat'tan dersimizi aldık, değiştik dediniz. Şubat 2001 krizi sonucunda çaresiz kalan millet, sizin bu sözünüze güvendi ve sizi iktidara güçlü bir şekilde getirdi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde destan yazmıştınız. Yolsuzluklar yüzünden batağa saplanan, iflas eden, suları akmayan, çöpleri toplanmayan, çöp dağları sebebiyle kokudan ve pislikten sokaklarında yürünemeyen güzelim dünya şehri İstanbul'u kısa sürede bu kara talihinden, esaretinden kurtarmıştınız.

Kendi ifadelerinizle; "Ben hiçbir şey yapmadım. Sadece muslukları kapattım ve raflarda hazır bekleyen tozlanmış projeleri uyguladım." demiştiniz. İşte sırf bu yüzden milletimiz sizi iktidara getirdi. Merkezi yönetimde de muslukları kapatın ve ülkeyi düzlüğe çıkarın diye.

Yani milletimiz sizi iktidar yaparken yine ekmek derdindeydi, ideolojiyi düşünmedi bile. Tam aksine "değiştik" dediğiniz için daha da bir güvenle sizi iktidara getirdi.

Biri çıktı: "Milletin % 60'ı aptaldır!" dedi.

Bir diğeri çıktı: "Millet göbeğini kaşıyor!" dedi.

22 Temmuz seçimlerinden sonra hayal kırıklığı yaşayan azınlık bir kesim de, bir gece de değişmesi mümkünmüş gibi, aniden bu iki kişiye hak vererek milletimizi aşağılamaya başladılar.

Oysa milletimiz, ilahi adaletin tecellisi gibi, adaletini bir uyguluyor ki; karşısına sanık gelmeyegörsün... Raconunu keserek, defterini dürüp eline vermesini öyle bir biliyor ki; hiçbir millete nasip olmayan engin sağduyusu sayesinde.

Sayın Başbakan, siz de biliyorsunuz; borçlar dolayısıyla ekonomi bıçak sırtında gidiyor ve dünyada 2008 zor bir yıl olacak deniyor.

3 Kasım 2002'de ve 22 Temmuz 2007'de milletle yaptığınız "gizli misakı" lütfen hatırlayınız ve ihlal etmeyiniz.

Milletimiz, başörtüleri nedeniyle üniversitelere alınmayan kız öğrencilerinin mağdur olduklarını kabul ediyor ve bu haksızlığın giderilmesini istiyor. Bu konuda 12 Eylül'ün keyfi yasak getirdiğine ve haksızlık yaptığına inanıyor. Bu nedenle sadece 11 Eylül'e dönmek istiyor.

Milletimizin 1922'ye gitme gibi bir niyeti yoktur. Milletimiz Cumhuriyet'inden memnun, sadece bazı yöneticilerin düzenbazlıklarından ve yolsuzluklarından şikayetçi...

Konya milletvekiliniz Hüsnü Tuna Konya Gazeteciler Cemiyeti'ni ziyaretinde türban konusunda: "İnşallah hedefimiz kamu hizmetlerinde de, yani kamu hizmeti veren personellerde de böyle bir yasağın olmamasıdır. Bu utanç verici bir şey diye düşünüyorum." demiş!

"Türbanın arkası gelecek, bunların gizli gündemleri var" diyenleri haklı çıkarırcasına...

Pusularda puslu havalar beklenirken, öküzün altında buzağı aranırken... Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu...

Münferit olayların genelmiş gibi "zoom"lanmasını, provakatif olayların kol gezmesini, 10 yıllık kasetlerin kanal kanal dolaşmasını hatırlamıyor musunuz? 28 Şubat'ı hepten mi unuttunuz yoksa?

Sayın Başbakan, "Ankara körlüğü" hastalığından bir an önce kurtularak gerçekleri görünüz ve gereğini yapınız.

Dönülmez yollara, çıkmaz sokaklara girerek bu milleti yeniden maceralara sürüklemeyiniz... Allah rizası için... Lütfen...


 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..