Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '07

 
Kategori
Sinema
 

"5 Kere İki" = Aşk ve boşanmak!

"5 Kere İki" = Aşk ve boşanmak!
 

"Beş Kere İki" veya bir ilişkinin zorluğu; modern bir çiftin hayatından beş ayrı kesit…

Bir ilişkinin beş yıl gibi bir süre içinde boşanma ve hemen sonrasında son kez bir otel odasında gizlice buluşarak, tecavüzle bitmesine sebep olan nedir?

Kaygılar, aldatma ve sırlarla yüzleşilen bir yemek, zor bir doğum sırasında korkaklığından eşini bir türlü görmeye gidemeyen, eşini ve doğan çocuğunu yalnız bırakan bir erkek, düğün gecesi bahçeye çıkan ve hiç tanımadığı bir insanla yeni kocasına ihanet eden bir kadın, biri ile beraberken başka birine ilgi duyan bir erkek, arayışta olan bir kadın, cinsel kimliğini de sorgulayan bir çift ya da aşk, evlilik ve boşanmanın adım adım ütopik rüyası...

Her rüya kabusa dönmez ama önce kendinize karşı yalancı ve yabancıysanız, her evlilikte olduğu bu zorlu çatı altında uzun süre yaşamınız mümkün olmaz. Çünkü evlilik, iki sağlam, dengeli, paylaşımcı, sabırlı ve özverili kişiliğin, birlikte valsidir. Bu valste aldatır ya da yalan söylerseniz, çok geçmeden kendinizi yapayalnız ve yere kapaklanmış bulursunuz.

François Ozon yalnız Fransız sinemasında değil, dünya sinemasındaki etkisini giderek arttırırken, Beş Kere İki'de, bir ilişkinin beş zorlu aşamasını sondan başa doğru aktarıyor. Bir kadınla bir erkeğin boşanmalarından tanışmalarına doğru giden bu seyirde, bir çiftin evliliğine ve zamanın getirdiklerine tanık oluyorsunuz. Ozon bilhassa kamerasını bir gözlemci gibi kuruyor. İki karaktere de dengeli dağıttığı doğru ve yanlışlar, karakterlerle özleşmenizi ve onları yargılamınızı engelleyerek, sizi gözleyen ve şahit olan birisi kılıyor.

Bir kadın ve bir erkek... İkisinin biraraya gelmesiyle daha fazlası oluyor şüphesiz. Marion’un (Valeria Bruni-Tedeschi) gücü, dayanıklılığı ve kararlılığı Gilles’in (Stephane Freiss) kırılganlığı ve zayıflıkları "evlilik kurumu" altında yüzleşiyor. “5 kere 2” veya “Biriyle birlikte yaşamak nasıldır?” sorusuna Ozon'un yanıtı "çözülme" oluyor. Bir kadın ve bir erkek arasındaki romantik ilişkiden giderek birbirine yabancılaşan "iki" bireyin, "beş" ayrı dönemi. Boşanma, arkadaşlarla yemek, çocuklarının doğumu, düğün ve ilk karşılaşma.

François Ozon bana kalırsa bu filmde, evliliği gösterir gibi yapsa da iki kişinin ayrı dünyalarına, iki ayrı yabancı olan kadın ve erkeğe keskin bir bakış fırlatıyor. Evliliğin, sadakatin, aşkın ve tutkunun yer yer tüyler ürperten erotizmi, yer yer drama dönüşen görüntüleri...

Özellikle Valeria Bruni Tedeschi, bu filmde kırklı yaşlarda olmasına rağmen otuzlu yaşları yansıtan, hem çocuksu hem de fazlasıyla kadın yanını bize rahatlıkla gösteren, eşini anlamaya çalışan kadın rolünde çok iyi performans çıkarıyor.

Film boyunca Marion ve Gilles'in ilişkilerinin nasıl kopma noktasına geldiğine tanık olurken, son bir umut arıyor ancak bulamıyorsunuz. Çiftin boşanma evraklarını imzalamalarının hemen ardından, neredeyse tecavüz diyebilceğimiz sert bir girişle açılan film, ilk andan gerçeği yüzünüze çarpıyor. Bir başka ufak ama önemli detaysa, çocukları olmasına rağmen kadının nafaka talep etmemesi. Kısaca bir zamanlar erkeği olarak gördüğü adamdan hiçbir şey talep etmemesi.

Filmi izledikçe kurgusu nedeniyle de, “umut yok belki ama galiba iyi yaşanacak" bir evlilik fikrini, baltayla ufak parçalara ayırıyor yönetmen. Kurgusu tanıdık da olsa, sonunu az çok tahmin de etseniz, izleyicinin tüm dikkatini iki ayrı ve aslında yalnız olan kişinin üzerinde topluyor. Böylece sizden en yüksek dikkati talep ederek, sizi de köşenizde yalnız bırakıyor.

"Evlenirken bir kez daha düşünün, son burada, başlangıç orada" dercesine, yalnızlığın ve evliliğin, evliliğin içindeki yalnızlığın ve aşktaki ilk birliğin nasıl olduğunu görüyoruz. Evliliği bir cerrah serinkanlılığıyla masaya yatıran Ozon, bu hastalıklı vücudu beşe bölüyor ve her birinde karşılıklı yapılan hataların bünyeler üstündeki etkisini anlamamızı sağlıyor.

Ne garip ki filmi izledikten sonra, içinizde biraz öfke, biraz romantizm, garip bir erotizm, konuşmadan her şeyi anlatan yumuşak sahneler, bazen insan aklına ve ruhuna tecavüz... kalıyor. Yer yer o böbürlenen Batı'nın duygusal dünyasının sığlığı ve cinselliğe bağımlı aşk histerisi... Ve filmle başa baş giden müzikler...

"Kumun Altında’da" ve "Veda Vakti" nde olduğu gibi yine hayatı ve ilişkileri sorguluyor yönetmen, yine kahramanlarını geriye döndürüyor, sizi bir solukta hikayesinin içine alıyor.

Bazen öyledir, hayatınızı ve yatağınızı paylaştığınız, hatta bir çocuğunuzun olduğu evlilikte, önce bozulur ve ardından çözülürsünüz. Acı bir şekilde pek de tanımadığınızı fark edersiniz hayatınızdaki insanın. Aşkınız ve ilişkiniz pek de öyle sağlam bir zemin üstüne kurulmamıştır. Amaçlarınızı, hayallerinizi paylaşmayı bırakın, günü bile paylaşmadan bitirirken, herkes kendi köşesine çekilir.

Sizi bir araya getiren bu hastalıklı bağ, zamanla sizi ayırır. Ne garip değil mi?

...Ve aranızda yükselen duvara da "evlilik" denir!

Gerçekliğiyle, "iyi ki yaşanmış" dedirtmek yerine, "yaşanması gerekiyormuş" dedirten, içinizde bir hüzün ve umutsuzluk tortusu bırakan bu film, belki herkese göre değil ama bir evlilik öyküsüyle yüzleşmek isteyen herkese de açık. Ve anlıyoruz ki, beş kere iki on etmiyor, zorlu bir evlilik ve çözülerek boşanmaya sürüklenen iki kişi oluyor yanıt!

5 yılda 2 kişi aşkı ve evliliği nasıl tüketir? 5 ayrı zaman dilimi. Her biri kendi içinde bir bulmaca ama kesin olmayan cevapları ile...

Benim cevabım mı? Sadece birbirine tutunmaya çalışan iki mutsuz, güvensiz insan. Biraz bize, biraz da masal kahramanlarına benziyorlar.

Zaten ortada aşk yok ve uçurum hemen yanıbaşlarında!...


Meraklısına not:
Yönetmenin "Veda Vakti" filmi için yazdıklarım: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=38130

"Kumun Altında" filmi için yazdıklarım: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=35634

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..