Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '21

 
Kategori
Anne-Babalar
 

“59’da 1” mi?

Bu dünyaya sağlıklı gelmek ve sağlıklı biçimde yaşamak büyük bir nimettir. Yine kimseye bağımlı kalmadan da gidebilmek arzulanan bir şeydir.

 

İnsan hayatı boyunca, yaşadığı çevre ve eğitim yoluyla edindiği karakterini yansıtır. İnsan karakterinin, yaratılışla gelen mizaç özellikleri üzerine inşa edilmesi son derece önemlidir. Dolayısıyla çocukların erken yaşta, bebeklik dönemlerinde çok iyi izlenmesi gerekir. Olumlu ve olumsuz her yön özenle ele alınmalıdır. Öyle şeyler vardır ki erken müdahale etmeyi gerektirir. Otizm de bunlardan birisidir.

 

Otizm, doğuştan gelen nörobiyolojik bir bozukluktur. Beynin ve sinir sisteminin farklı yapısından ya da farklı işleyişinden kaynaklandığı kabul edilir. Çoğunlukla daha üç yaşına gelmeden kendini göstermekte ve bireyin sosyal iletişimini olumsuz etkilemekte, dolayısıyla etkileşim ve davranışlarında olumsuzluklar gözlenmektedir. Çocuğun kendi iç dünyasına çekildiğinin farkına varılıp doğru yaklaşımlarda bulunulmaz ise bu durumun çok uzun yıllar sürdüğü de bilinmektedir. Ancak otizm için kesin, net ve tam olarak belirlenmiş tek bir tanımın olduğu da söylenememektedir.

 

Yarım yüzyılı aşan süredir bilim dünyasının ve insanlığın gündeminde olan bir konudur otizm. İlk bilimsel dayanakların 1960’larda ortaya çıkmasına karşın, bilimsel tanı ve sınıflama çalışmalarının ancak 1990’larda sonuç verdiği anlaşılıyor. Geçen zaman içerisinde yapılan akademik çalışma ve araştırmalarla otistik bozuklukların tanılanma ölçütleri, sınıflama yolları ve yeni terimler de ortaya çıkmıştır.

 

Otizmli insan sayısında dikkat çeken artış oranları gözlenmektedir. Türkiye’de yarım milyondan fazla otizmli çocuk olduğu ve bütün dünyada nüfusa oranla artış olduğu göz ününe alındığında görmezden gelinecek bir sorun olmadığı da açıktır. Erkeklerdeki yaygınlığı kız çocuklardan daha fazladır. Otistik spektrum bozukluğuna sahip bireylerin zekâ geriliği ile de karşı karşıya olduğu görülmektedir. Bununla beraber, çok az da olsa güçlü bellekli ve özel yetenekli olanlar da bulunmaktadır.

 

Bu konuların her biri ayrı ayrı ele alınmaya değer niteliktedir. Bilinçlenmeye ve doğru bilgiler edinmeye katkı vermek için zaman zaman gündeme getirmekte de fayda vardır. Sevindirici olan ise konuya duyarlı sivil toplum kuruluşlarının varlığı ve çok yönlü çalışmalarının sürekliliğidir.

 

Belli ki otizmli çocukların ve ailelerinin yüz yüze kaldıkları her bir problem, çok özel ve çok yönlü araştırılmaya değer olup doğru çözüm ve destek yollarının bulunmasını bekliyor. Var olan çalışmaların yeterli olduğunu söylemek henüz mümkün değildir.

 

Şu bir gerçek ki otizm teşhisi konan her çocuğun bulunduğu ailede yaşantının seyri tamamen değişiyor. Bütün aile bireyleri, özellikle de anneler, bütünüyle otizmli çocuğa göre hayatını düzene koymak mecburiyetinde kalıyor. Çocuğunda en ufak bir ilerleme gördüğünde de dünyalar onun oluyor.

 

Bu anneleri dinlemenin, yaşadıklarını ve deneyimlerini paylaşmalarına fırsat sunmanın, onları anlamaya çalışmanın ne kadar insani ve doğru bir iş olduğunu, “Tekirdağ Otizm ve Özel Bireyleri Destekleme Derneği (TOBDESDER)” tarafından hazırlanan “Otizmli Çocukların Annelerinden Mektup Var!” kitabı ile daha iyi anlıyorsunuz. Kitapta 2019 yılı verilerine dayanılarak, otizm riskiyle dünyaya gelen çocukların görülme sıklığına atıfla “59’da 1” ibaresi, yürüttükleri proje başlığında, kitap kapağında ve içerisinde yer alıyor. Otizmli çocukların annelerinden gelen 59 mektuptan oluşan okunmaya değer bir kitap.

 

Bu kitapla birlikte gönderdiği mektubunda TOBDESDER Başkanı Aysel Ergüney, otizmli çocuk annelerinin yavrularına bakımlarının ötesinde çocukları için üstlenmek mecburiyetinde kaldıkları öğretmenlik ve hak savunuculuğu gibi pek çok rollerine de dikkat çekiyor. Bu kitabın ortaya çıkmasındaki çabalarından dolayı Başkan Aysel Ergüney ve katkı verenler ile hikâyeleriyle ışık olan anneler takdiri hak ediyorlar.

 

O annelerin ne yüce yürekli olduklarını görüyorsunuz. Ne zorlukları göğüslediklerini, ne çok yanlış anlaşılmaya katlandıklarını, çocukların gelişimi için gerekli olan özel eğitim hakkından ve temel ihtiyaçlarından doğan mağduriyetleri karşılama yolundaki çaba ve fedakârlıklarını görüyorsunuz. Az biraz empati ile onlar için kendinizin de sorumluluğunuz olduğunu hissediyorsunuz. Hep birlikte yaşıyoruz. Aynı toplumdayız. Topyekun hepimiz bir bütünüz. Sürdürülebilir bir çözüm bulmak lazım.

 

Kalıcı bir eğitim imkânı için öğretmenlerin bunun bilincinde olması gerektiği ortadadır. Ziyaret ettiğim okullara da bu kitaptan hediye olarak bırakıyorum. Yeterli değil elbette. Dikkat çekmek lazım. En azından farkında olmak lazım. Her birimizin ailesinde veya çevresinde bir otizmli çocukla karşılaşma ve yaşama ihtimali var. Belki de farkında değiliz.

 

Hele de öğretmenler için bu çok önemli konudan habersiz kalmak, çok büyük bir eksiklik olur. Hizmet içi eğitimlerde ve öğretmenlere yönelik seminerlerde otizm ile ilgili konulara yer verilmelidir. Onlar aracılığı ile ailelere de bilgiler aktarılmalıdır. Otizmli çocuklarla iletişim becerileri ve ilgilenme yolları hem eğitim vermek durumunda olanlar hem de birlikte yaşayanlar tarafından kazanılmalıdır.

 

Eğer gecikme olursa ve sağlıklı bir ilerleme kaydedilemezse, otizmli çocukların artışı karşısında ihmalkarlığımızın vebalini ve duyarsızlığın üzüntüsünü hep birlikte yaşamamız kaçınılmazdır.

 

Otizmli olduğuna karar verilen çocuk sayısındaki bu artış 2020 yılında 54’de 1’e çıkmış iken, içinde bulunduğumuz 2021 yılı için sizin öngördüğünüz oran “59’da 1” mi? Hiç sanmıyorum.

 
Toplam blog
: 39
: 348
Kayıt tarihi
: 29.04.19
 
 

Lise: (1988) Mimarsinan Öğretmen Lisesi, Pazarören, Kayseri Lisans: (1993) ODTÜ Fizik Öğretmenliğ..