Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '18

 
Kategori
Sinema
 

“Abla” İzlediği Son Filmler Üzerine Bir Değerlendirme Yapar: Marie Antoinette, Hayallerin Peşinde...

“Abla” İzlediği Son Filmler Üzerine Bir Değerlendirme Yapar: Marie Antoinette, Hayallerin Peşinde...
 

Sofia Coppola’nın Marie Antoinette filminden...


DVD’den, 2006, ABD yapımı, Sofia Coppola’nın yönettiği, Milena Canonero'ya en iyi kostüm dalında Oscar kazandıran Marie Antoinette: Jason Schwartzman, Rip Torn, Judy Davis, Asia Argento, Marianne Faithfull…’un oynadığı filmde, saltanatını sağlama almak için annesinin, Avusturya’dan Fransa’ya “imparatoriçe olsun” diye yolladığı Marie Antoinette rolünde Kirsten Dunst, sınırı geçerken, sınır ötesindeki çadırda, asiller tarafından yeniden giydirilmek üzere tümüyle soyulur, -görece- sade giysileriyle köpeğini ve arkadaşlarını hüzünle geride bırakır. 1789 Fransız Devrimi’ni hazırlayan/tetikleyen debdebenin ortasında, bir yandan kocası 16. Lui’nin -yatakta- ilgisini çekmeye çalışırken diğer yandan 15. Lui’nin metresine akıllıca karşı koyar. Çok bol zaman, pahalı kumaşlar, pastalar, şekerlemeler, oyunlar, şapkalar, ayakkabılar ve gün geçtikçe kabaran, genişleyen saç tuvaletleriyle doldurulur. Ufak bir gönül macerası yaşarsa da, arada, ünlü “ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” sözünün gazetecilerin bir uydurması olduğuna dair beyanda bulunan saf, iyi niyetli Marie, bekleneni yerine getirir ve birkaç çocuk doğurur. Saray geleneğinin, altın, pembe, su yeşili, yavru ağzı… pastel renklerle, şekerli tatlarla ve -bir iddia olduğu anlaşılan- çok aykırı bir müzik eşliğinde anlatıldığı, gösterilmeyen -bilinen- trajik sonuna karşın, şurup gibi bir film.

8. !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nden vizyona:
2008, ABD / İngiltere yapımı, Sam Mendes’in yönettiği, Richard Yates’in aynı adlı kitabından Revolutionary Road, Hayallerin Peşinde: “Abla”nın, birden büyüyüp olgun birer erkek oldukları halde yüzleri bebek kalan erkek oyunculardan biri oluşunu, Amerika’nın fast food geleneğine bağladığı Leonardo DiCaprio’ya eşlik eden Kate Winslet, Kathy Bates…’in oynadığı filmde -aynı zamanda yönetmenin eşi- Kate Winslet, zamanının önünde giden, her öncü gibi yadırganan, çelmelenen muhteşem April rolünde… Filmin, akıllı, öncü, doğallıkla aykırı karakter sıralamasında emlâkçının, adı “deli”ye çıkan matematikçi oğlu, çok daha önde olduğundan toplum dışına itilmiştir ve April’i anlayıp takdir eden tek kişidir. ‘60’lı yıllar; kocası ve ailesi ile ilgili son derece isabetli öngörüsü sonucu, onları hamster çarkından kurtaracak bir plan yapar April ve “birikmiş ev parası”yla Paris’e gitmelerini önerir. Frank’ın aklı, başta bu plana yatsa da, iş yeriyle bağını koparmak için yaptığı atak çıkış –aksilik bu ya!- patronun dikkatini çekerek, terfîye yol açar. Kafası karışan Frank, sonradan matematikçinin “sabotaj olasılığı”nı yüzüne vurduğu bir cinsel ilişkiyle April’i üçüncü kez gebe bırakır. Ama, “abla”nın kendisini, mükemmel biçimde özdeşleştirdiği April, yola çıkma konusunda kararlıdır. Doğum kontrolü / kontrolsüzlüğünün sorumluluğunun, neden -ille de- kadının üzerine yıkıldığını anlayamayan “abla”, o yılların ilkel sayılabilecek bir gebelik sonlandırma gerecini banyo dolabında bulan Frank’ın, –kilisenin “kutsal aile” dayatmasını arkasına alarak- April’e yaptığı “işkence”yi içi acıyarak izler. “Abla”nın, son zamanlarda izlediği en güzel, etkisinden uzun süre kurtulamayacağı filmlerden…

8. !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nden vizyona:
2008, ABD/İngiltere yapımı, Slumdog Millionaire, Milyoner, yönetmen Danny Boyle, Loveleen Tandan, oyuncular Anil Kapoor, Saurabh Shukla… Jamal Malik rolünde Dev Patel, Mumbai'nin gecekondu mahallelerinden birinde yaşarken, annelerini Sih-Müslüman kavgalarından birinde kaybetmiş iki kardeşten biri, iyi yürekli olanıdır. Dilenciliğe zorlandıkları çocukluklarından bu yana, gönlünden silemediği Latika’yı bulmaya çalışırken rastlantıyla katıldığı bir bilgi yarışmasında 20 milyon rupi kazanır. Fazlaca pisliğe bulaşmış, her yanıtın mutlaka acı bir deneyimden geldiği “son kararınız mı?” yarışmasında ortaya konan performans, fonunda bir mafya hikâyesi, ölümsüz aşk… nedense “abla”ya bayağı zorlama gelir.

8. !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, Tek Planda Dünya Bölümü’nden İnsan Hakları Hikâyeleri: İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 60. yılı dolayısıyla, Kültür, Onur ve Adalet, Çevre, Katılım, Cinsiyet, Gelişme temaları üzerine üçer dakikalık 22 film hazırlayan tanınmış yönetmenlerin etkileyici çalışmaları arasında “abla”nın aklına çakılan, ırkçılık üzerine olanlardan biridir: Avrupa’da yolculuk eden bir trende, kompartımanda karşılıklı oturan, birbirlerinden hoşlanan Arap kökenli genç kız ile genç adam: Kızın raftaki çantasından adamın başına damlayan parfüm –bile- bir diyalog geliştirmeye yetmez; nedeni, inip uzaklaşan genç kızı izleyen adamın ensesindeki gamalı haç dövmesi ile açıklık kazanır.

8. !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, Kuzey Işıkları Bölümü’nden 2008, Danimarka yapımı Just Another Love Story, Başka Bir Aşk Hikâyesi: Yönetmen Ole Bornedal, oyuncular Anders W. Berthelsen, Nikolaj Lie Kaas, Charlotte Finch… “Hiçbir şeyin değişmediği” kişiliksiz kentlerinde, sosyal devlet koruması altında sıkılarak yaşayıp giderlerken, arabalarına çarpan genç bir kadının durumunu merak eden adam, komadaki kadının ailesince sevgilisi sanılarak konunun girdabına çekilir. Dogma’nın, “abla”nın bayıldığı, “Krallık”ın yaratıcısı Lars Von Trier’in memleketine yaraşır, olay örgüsü, kurgusu, gerilimiyle güzel bir film! Filmin başındaki Umut Sanat logosuna bakılırsa satın alınmış…

Paralı Kanal’da 2007, ABD yapımı I Am Legend, Ben Efsaneyim: Yönetmen Francis Lawrence, oyuncular Will Smith, Alice Braga… “Bu akşam 20:00’de ve 22:30’da iki farklı finalle…” diye reklam edildiğini duyup, kendinden beklenmeyen sabırla her ikisini de izleyen “abla”, ilkinin, Hollywood formatında biten salya sümük duygusal finalini hiç beğenmez. On dakika önce Will Smith, sağlıklı kıza, -niyeyse, neredeyse tüm bilimkurgu filmlerinde ille de- vampire dönüşmüş genç kız üzerinde yaptığı ilâç deneyini anlatıp, “duyguları yok, karar alamazlar, eylem koyamazlar…” diyerek ahkâm keserken, saldırı sırasında, “sizi kurtarabilirim” diye seslenerek, laboratuarın kapısını açıp sedyeyle dışarı çıkardığı iyileşme belirtileri taşıyan vampirimsi ile Will Smith tayfasını yemeye gelmişlerin “başı”nın, birbirlerine sarılarak sergiledikleri yapış yapış duygusallık, tek kelimeyle berbat!

Değişik finalli ikinci film, “abla”nın ertesi sabah, filmi daha önce vizyonda izlemiş kızından telefonda öğrendiğine göre, kahraman durumun çıkmaza girdiğini gördüğünde el bombasının pimini çekip ortalığı uçurarak sona erer. Bu şekilde, yanında küçük bir oğlanla Vermont’a gidip “kurtulanlar kolonisi”ne katılan genç kadının, asker, doktor kahraman (Will Smith)dan “efsane” diye söz etmesi anlam kazanır.

Olayların, 2009 ile Maya takviminde “zamanların sonu” denilen 2012 arasında geçmesi, kızın Will Smith’e “dinlersen, Dünya’nın sessizleştiği bu zamanda Tanrı’nın sesini duyarsın” diyip küçük oğlanla yollara düşerek -varlığı şüpheli- “kurtulanlar kolonisi”ni bulması, “abla”nın Kryon Kitapları’nda sıklıkla rastladığı eşzamanlılık (bir yol, çıkış arayışı sırasında bir takım paralelliklerin ortaya çıkması; filmde kahramanın küçük kızının elleriyle kelebek figürü yapması ve finalde kurtuluşa yönelen genç kızın boynundaki kelebek dövmesi…) örneği vermesi, filmin, Yeni Çağ literatürüne katkılarından… Eşzamanlılık, kararsızlığıyla ünlü İkizler Burcu’nun bir ferdi olan “abla”nın en çok başvurduğu ve faydasını gördüğü bir yöntemdir. Yolunu, yönünü yitirdiğinde eşzamanlı olarak ortaya çıkan, beliren, tekrarlanan, “abla”nın gördüğünde “tanıdığı” işaretler, onun yolunda olduğunu, ya da yönelmesi gereken yolu belirler, yeniden huzur duymasını sağlar.

Ve bir şikâyet!
İzleyicisi olduğu, arada -sürpriz!- Avrupa, Amerikan Bağımsız filmleriyle kendisini şaşırtan paralı kanalda, Agahta Christie’nin özgün kahramanlarından Belçikalı Hercule Poirot’nun “yeniden yayınlanan” bölümlerini izleyen “abla”nın sevinci, dublaj emekçilerinin cehaleti yüzünden kursağında kalır: İncilerle ilgili bir bölümde üç kez “Tsar” diyerek söz ettikleri kişinin “Çar” denilerek çevrilmesi gereğinden habersiz oluşları, yabancı isimleri okumada gösterdikleri beceriksizlik… Yetmezmiş gibi, bir de paralı kanalda her filmin baş kadın oyuncusu, aynı dublaj emekçisi kadın tarafından seslendirilir; bu, el yapımı kutular ürettiğinden, ekrana arada bir bakarak, filmi Radyo Tiyatrosu formatında izleyen “abla” için tam anlamıyla bir karabasandır! 

 

 
Toplam blog
: 591
: 63
Kayıt tarihi
: 27.07.15
 
 

İstanbul'da 20 yıldan fazla, tasarımcı grafiker olarak çalışırken bir kız çocuğu da yetiştiren "a..