Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '17

 
Kategori
Sinema
 

“Abla”nın aklında kendi filmlerini çekme macerası!

Baadasssss! 2003 ABD yapımı bir film, tam adı How to Get the Man’s Foot Outta Your Ass- Baadasssss!; Zenci yönetmen Mario Van Peebles, babası Melvin Van Peebles’ın komedi, porno dışında bağımsız bir film yapma çabasını çeker. Hippi arkadaşının dediği gibi adının ortasına Van ekini almasa bağımsız film olmasına olanak yoktur, para yoktur; 13 yaşındaki oğlunun bekâretini yitirdiği sahne için aralarında tartışmalar yaşanır. Profesyonellere verecek parası olmadığından yönetmenin babası, çocukları dahil herkesin oynadığı filmde sekreterin sevgilisi, kız arkadaşının oyunculuğuna önce itiraz eder ama bir süre sonra, bunun Kara Panterler’in de desteklediği bir zenci başkaldırısı filmi olduğunu sezip grubuyla müzik yapmayı önerir: Earth, Wind and Fire. Bir sürü aksiliğe karşın bildiğimiz Bill Cosby’nin para yardımı yaptığı film biter ama dağıtımcı tüm Amerika’da sadece iki salona pazarlayabilir, ikinci gösterim sonrası bir gözünün aşırı çalışma yüzünden kör olmasına ramak kalmış yönetmen başarıyı yakalar.

“Abla”nın aklında kendi filmlerini çekme macerası...

Günde bir film, festivallerde 60-70 film, yılda yaklaşık 450 film izleyen “abla” ve küçük kız kardeşi bilinçli tüketici tavrıyla Türsak’ın düzenlediği ilk (26 Ekim 1996-11 Ocak 1997) Temel Sinema Kursları’na katılırlar: Hüseyin Kuzu’dan Dünya Sineması, Senaryo Tekniği, Burçak Evren’den Türk Sineması Tarihi, Selçuk Taylaner’den Kamera, Objektif, Kadraj, Enis Rıza Sakızlı’dan Film Yapım Süreci, Sinan Toğrul’dan Video Kameraları, Metin Deniz’den Sinemada Sanat Yönetimi, Uğur İçbak’tan üşenmeden taşıdığı ışıklarla uygulamalı Sinemada Işık, Görüntü Yönetimi, Hilmi Etikan’dan Çekim Planları Kamera Hareketleri, Seslendirme, Füsun Demirel’den Sinemada Oyunculuk, Hale Künüçen’den Sinemada Akımlar, Ersan İlal’dan Film Çözümlemesi, Derviş Zaim’den Yönetmenlik… öğrenip, derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Müjde Ar imzalı sertifikalarını alırlar.

Kesmez! Film de çekmek isteyen “abla” ilk mezunlardan oluşan 8 kişilik bir grupla bir kısa film senaryosu yazmaya başlarlar. Hafta sonları bir araya gelebilen, aralarında TV-Film, ilaç pazarlama, kimya, reklâm sektöründen kişilerin, Çorlu’dan gelip giden bir astsubayın, Bursa’dan gelen bir kızın bulunduğu çalışanlardan kurulu grup bir arada o kadar eğlenirler ki, Sevinç Hanım'ın evliyâ ayarındaki sabrını zorlayarak sadece senaryonun yazımı 1.5 yıl sürer.

Başları üzerinde tonlarca taş ve tozun Hale-Bopp Kuyruklu Yıldızı adıyla gürüldeyerek akmakta olduğu günlerde kameraman Necmi Bey ile Hilmi Etikan başkanlığında çekimlere başlanır; amatör tiyatro oyuncusu orta yaşta bir kadın ve dizi oyuncusu genç bir adam bulunur, gruptan birinin evinde bir kaç sahne, bir diğerinin evindeki pirinç karyolada bir sahne, Galata Kulesi'ne bakan bir apartman girişinde kursiyerlerden birinin kapıcıyı oynadığı bir sahne, Üsküdar İskelesi’nden ayakkabı boyacısı bir çocukla, "abla"nın işyerinin kedisi TekirBekir’le birer çekim… yapılır.

Geçkince bir hayat kadının kendine bir gönül yoldaşı aramasını anlatan öykü için, montaj sonunda 20 dakikalık bir kısa filme dönüşen, 8-10 saatlik çekim yapılır. Bir çok aksilik yaşanır, montajdı, sesti derken sonunda film biter. Son buluşmalardan birinde grubun başkanı Hilmi Bey’in "Her gün, her dakika bu tarz üretim yapılışını, bu dev çöp yığınını protesto etmek için filmimizi, Taksim Meydanı’nda yakalım!" önerisine kimse iltifat etmez.

İnsanın emek verdiği şeyi sevip bağlandığı gerçeği yüzünden, bu, gruba göre festivallere gönderilesi çooook kıymetli bir çalışmadır. Bu öneriye Hilmi Bey’in bıyık altından gülümseyişini hatırlayan “abla” yıllar sonra kopyalanıp herkese birer adet dağıtılmış kopyayı izlediğinde dehşete düşer: Seçimini, Bruch ve jenerikte Paganini’den, bizzat elleriyle yaptığı müzik, nasıl da eğreti durmakta! Niye aklına, filmin erkek karakterini belki ama, kadın karakterini kesinlikle daha iyi ifade edecek Türk Sanat Müziği gelmemiş ki? Ve göze, kulağa batan daha neleeer neler…

…demek ister ki!

“Abla”nın diyebileceği bir şey yok; küçük arkadaş gruplarını evinde toplayıp sevinçle izlettiği, yapıldığı süreçte özenilip emek verildiğinden taşıyabileceğinden fazla anlam yüklediği –neredeyse- bir çeşit aşk ilişkiyle bağlandığı film, aradan geçen zaman içinde giydirdiği anlamından soyunmuş, iyi niyet, sevgi ve hevesle üretilmiş bir küçük atölye çalışması, hepsi o!

Her salise, değerli değersiz, anlamlı anlamsız yığınla metnin, görüntünün, sesin üretilip aktarıldığı medyanın, akılalmaz boyutta bir çöplüğe dönüştüğünü gördüğü geçen yıllar boyunca "Yine de," diye düşünmeden edemez “abla”; "filmi Taksim Meydanı’nda tutuştursaydık, geçen zaman içinde dolap köşelerinde gerçek kimliğine bürünerek her karşılaşmamızda uğrayacağımız şoktan kesinlikle çooook daha fazla etki yaratabilirdik…" 

 
Toplam blog
: 591
: 63
Kayıt tarihi
: 27.07.15
 
 

İstanbul'da 20 yıldan fazla, tasarımcı grafiker olarak çalışırken bir kız çocuğu da yetiştiren "a..