Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '16

 
Kategori
Deneme
 

Acılar vücudun bünyesinde tesis kurmuş ise,kapıyı göstersen de ayrılmazlar

 Acılar vücudun bünyesinde tesis kurmuş ise,kapıyı göstersen de ayrılmazlar
 

Görsel alıntı


Bedensel veya ruhsal bir hastalığın vücut bünyesinde son bulmasına, hastalıktan kurtulma, iyi olma durumuna şifa diyoruz..

Yapılan istatistik araştırmalarada yaşayan insanların beşte biri hastalardan oluşmaktadır.

"Hayatımda bir aspirin bile kullanmadım" diyen insanların sayısı azınlıkta olduğuna göre hayatımızın bir döneminde kalıcı ya da geçici bir hastalıkla karşılaşabiliriz.

Bu bütün insanlar için geçerlidir. Eğer hasta sizseniz acıyı bir kere çekersiniz. Eğer hasta anne, baba, eş, kardeş veya ciğer paremiz evladımız  ise acıyı iki kez çekeriz.

Özellikle ailenin en önemli iki direği olan eşlerden biri hasta ise evde huzur ve sevinç viran olur. Çocuğumuz hasta ise her gün ağlarız. kim bilir  bir türlü güneşin doğmadığı uzun gecelerde yavrumuzun başında ağlarken onun derdini çekmeye gönülden razı oluruz.

Belki, Allah'ım şifa ver diye dua ederken " Evladımın yerine bu derdi hastalığı bana ver ben çekeyim" bile deriz. Öyle hastalıklar vardır ki, hastane evimiz olur.

Yuvamızı unuturuz. "Hastane önünde incir ağacı/ Doktor bulamadı bana ilâcı" diye yanık bir türkü söyleriz. Ya da içli, içli "Çaresiz dertlere düştüm Doktor bana bir çare" şarkısını söyleyen komşumuza kulak kabartırız.

Günler geçmez, bir türlü seher vakti gelmez sabah olmaz. Geceler uzar sonsuz gibi gelir insana. Yatağa esir oluruz, özgürlüğü özleriz hep. Ne doktora para yetişir, ne ilâca.

Belki bazen şanslı olduğumuzu düşünürüz. "İyi ki, sıcak bir hastane yatağındayım. İyi kötü bir doktorum, bazen azarlayıp fırça atsalar da hemşirelerim ve hasta bakıcılarım var." diye seviniriz.

Sağlığın kıymetini bilmek için hasta olmak gerekmiyor. İster kolayca tedavi edilebilsin, ister çok uzun sürsün tüm hastalıkların bize kazandırdıkları bazı mesajlar vardır. Bir kere sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Rabbimiz, hastalıkları bize işkence etmek için vermiyor.

Sağlığımıza gerekli dikkat ve özeni göstermediğimiz için hastalık tez elden bizi buluyor. Yüce Allah bizim acı çekmemizden ve ağlamamızdan memnun olmaz. Sürekli mutlu ve sevinçli olmamızı ister. 

Hastalık her şeyden önce Rabbimizin bize verdiği nimetlerin değerini takdir etmemize vesile olur. Midemize, kalbimize, gözümüze gelen bir hastalık bu organlarımızın ne kadar kıymetli ve sağlıklı yaşamanın büyük bir nimet olduğunu anlatır bize.

Böylece sayıları belki de yüzü bulan maddî ve manevî organlarımız ve duygularımızın paha biçilmez değerde olduğunu anlar, ounları bize ihsan eden Yüce Allah'a sonsuz şükretmeliyiz.  

Yapılan bazı araştırmalara göre vücudu mesken etmiş ve yerini beğenmiş olan  hastalık yerini bir başka hastalığa devretmeden vücuttan ayrılmıyor.  

Bu konuda:

Sabır kahramanı olarak bilinen Hz. Eyyûb Aleyhisselâm'a, " 18 yıldır hastalık çekiyorsun, hastalığın geçmesi için Allah'a dua etsen olmaz mı?" diye soran hanımına verdiği cevap ne kadar ibretlidir:

"Benim bolluk ve refah içinde yaşadığım müddet 80 yıldır. Çekmiş olduğum darlık ve sıkıntılı zaman ise, daha bu sürenin yarısı kadar bile değildir.

Allah mevcut durumu görüyor, biliyor. Şifa onun yüce takdirine taalluk eden bir husustur. Bu durumda ben Allah'tan utanırım. Ona bu hâlin üzerimden gitmesi için nasıl dua ederim.

Bazı insanların bütün organlarından rahatsız olduğunu düşünün. Bir insan buna dayanabilir mi? Bırakın bütünü, aynı anda on hastalığı bulunan bir kimseyi hayal edin. Yaşamak ölümden beter olmaz mı?

Hem küçük büyük herhangi bir hastalığa yakalanan kimse, Allah'ı ve âhireti daha çok düşünür. Dünya heveslerine ve eğlencelerine dalmaz. Bu netice ise, dünyalar verilse hiçbir şekilde yerini dolduramayacak kadar büyük bir kazançtır. Kişinin, gelip geçici ve aldatıcı hayata dalmayıp sonsuz hayatına yönelmesinden daha önemli ne olabilir?

Birde hastaya bakanların durumu vardır: Görünüşte çok zor, çok zahmetli sıkıntılı olan bu hizmet de hem çok sevaplı, hem de çok hikmetlidir. Hastanın kazandığı mânevî hâl ve sevabın bir misli veya benzeri, hastaya bakanlar için de geçerlidir. Eğer evimizde baktığımız hasta, babamız veya annemiz ise, bu hizmet bize âhiretimizi kazandıracaktır.

Peygamberimiz "Anne ve babasının ömrünün sonuna yetişip de cenneti kazanamayanın burnu sürtülsün." buyurmuştur. Demek ki, onları memnun etmek, cenneti kazandıran bir hizmettir.

Moral; sevinç, mutluluk, huzur, gülmek demektir. Ağır bir hastalık geçiriyorsanız, ne yapıp edip sizi üzüntüye sevk edecek unsurlardan uzak durmalı, sizi sevindirecek yolları keşfedip uygulamalısınız. Tek başına "gülmenin" bile en ölümcül bir hastalığı iyileştirdiğini bilmeliyiz.  

Ağır hastaya kesinlikle kızmadan, onu kırmadan, sürekli iyi davranmak, güler yüzlü ve tatlı dilli olmak gerekir. Yüce Allah bütün hastalara şifa versin. 

Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.

Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN

 

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..