- Kategori
- Anılar
Acım Ankara
"Ölüm; "Ölüm;
ayrılığın bütünü,
ayrılık ölümden parça..."
İsmail Habip Sevük
(On üç yıl önce kaleme aldığım yazımı,
gözden geçirerek ölüm yıldönümünde yeniden yayımlıyorum…)
Acı, bu kez Ankara’ya çağırdı! Güzel Ankara’nın acısını, soğuğunu, yağmurunu ve susuzluğunu birkaç gün yaşadım!
Gülzade bacımın eşi ve sevdiğim güzel insan Halis Şenol’un ölüm haberiyle sarsıldım! Ankara’ya hareket... Yol boyunca ozanların yüreğinden kopan “Ölüm adın kalleş olsun” ve “Haziranda ölmez zor” dizelerini beynimle dilim arasında dolaştırarak eşimle Ankara’ya vardık.
Evet, Haziran-2000’in ilk haftasında Ankara’da, çocukluğumdan beri yabancısı olmadığım Cebeci’deyim. Halis’in öğretmen kızı Sema Ağrı’dan; yakınları ve sevenlerinden değerli dost HasanÖztürk beraberinde eşi, kayınvalidesi, kayın biraderi Ünye’den; yakını Yakup Şenol Bursa’dan; Ertan veErdoğan Kayseri’den; Fikret, Özgül ve Türkan İzmir’den geldiler.
Görev yaptığı Mağdenli Nakliyat ve Tic. A.Ş. yetkilileri ve çalışanları, çelenkleri ile oradaydılar. Yoğun ilgi gösterdiler, sevgi ve saygı duydukları Halislerinin yakınında olduklarını gerektiği gibi sergilediler!
Elbette yaşamda acılar ve sevinçler iç içedir. Hele sevdiğiniz insanla güzel günleriniz olmuşsa anılar beyninizde şeritlenir. Yüreğinize bir ağırlık ve acı oturur!
Küçük Arda,(şimdilerde delikanlı olmuştur.) her kapı zili çaldığında dedesinin geldiğini haykırdı! Ne ki umarsız kaldı! Onu Yusuf ve Selma avuttular.
*
“Limanda ışıkları izledik ayrı ayrı
Karanlıktaydık...
Kireç badanalı bir odada
Sarılsaydık sımsıkı
Kimsenin göremediği
Bir yıldız olurduk...'
'Zamanla değişir
Büyür insanlar
Rüyalar çocuk kalır...
Oysa yaşlanmak vardı seninle
Ve paylaşmak tüm yaşamı
Sabahı birlikte karşılamak
Birlikte yaşamak akşamı...
Başaramadım sevdiğim,
Bağışla...
Sevdalar çocuk kalır...” diyor, Dr. Suna Tanaltay…
Sanki Tanaltay demiyor, bacım Gülzade, Halis’in ardından haykırıyor: “Yokuşu tırmandık, düzde hani birlikte olacaktık?” ağıtını yakıyor!
Karşıyaka mezarlığında; acı acı esen yel, üşüten soğuk ve ıslatan yağmur gözyaşı sessizliğine dönüştü! Dalıp gittim geçen günlere… O sırada Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Ardında” adlı şiirini anımsadım:
“Yaktı yanardağ gibi can yurdunu son bakış
Ve gönlüm koşmaz oldu maceralar ardında.
Önünde dün beyazlar giyinirken karakış
Bugün sensiz kalan yaz kara bağlar ardında.
*
Siyah kanatlarını batıya açtı kuşlar,
Benden sana haberdir bu çığlıklı uçuşlar.
Dereler ardın sıra akmaya koyulmuşlar,
Arıyor batan güneş seni dağlar ardında.
*
Gezdirir rüzgâr gibi üstünde yamaçların,
Boynuma çifte zincir çift örgülü saçların.
Ateşimden yanarken dalları ağaçların,
Gözlerimin sel gibi yaşı çağlar ardında...”
“ Ölüm, duygulardan yoksun kalmamaktır.” der, Epicure… Ölüm mü, yoksa ayrılık mı? Bir türlü kestiremiyorum Halis’in zamansız ve beklenmedik gidişini! Onaylayamıyorum; çocukluğumda annemi, çok sevdiğim ninemi ve babamı yitirdiğimi gibi…
Halis’siz bir Ankara’da duramadım. Sonraki yıllarda uğramadım da… Dualarımız sana. Yerin aydınlık olsun Halis!
*