Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '07

 
Kategori
Tiyatro
 

"Ağaçlar Ayakta Ölür"

Oyun içinde oyun olgusuyla kurgulanan oyunda, gerçek dünya ile inanmak istedikleri dünya arasında kalan bir oyun. Ağaçlar ayakta ölür.

Ustaların devleştiği bir oyun!

Devlet Tiyatroları'nda ilk kez 1962 yılında sahnelenen "Ağaçlar Ayakta Ölür" 40 yıllık bir aradan sonra tekrar sahneleniyor. Yakın zamanda yıkılması planlanan Yeni Sahne'de sergilenmesi, oyunun konusu olarak hayli dikkat çekici! İspanyol yazar Alejandro Casona'ya ait olan ve Müşerref Hekimoglu tarafından Türkçe'ye çevrilen Dramaturgu Füsun Atamana ait olan oyun; Büyükanne, kocasına hatalı bir davranışını hatırlatır. "Onu nasıl kovmuştun. Nasıl kovmuştun. Hâlâ gözümün önünde... Koca bir aileden üç kişi kalmıştık. Oğlumuz da ölünce tek tesellimiz torunumuzdu. Ama sen çok zalimdin... En çocuksu davranışını bile hoş görmüyordun. O da, sen yüklendikçe daha kötü oldu." torununu cüzdanından gizlice para alırken yakalayınca (daha önceki haylazlıklarının da etkisiyle) kendisini tutamaz ve bir tokat atar. "Şimdi anlıyorum evin içinde kaybolan ufak tefeğin manasını." karşılık vermeye kalkınca da onu evden kovar. "Gidiyorum. Gidiyorum ama pişman olacaksın." Büyükhanım torununun peşinden koşmak isteyince "Dur hanım. Birkaç saat dışarı da kalsın da aklı başına gelsin." diyerek ona engel olur. Torunlarını tekrar görmeleri 'birkaç saat' değil tam 20 yıl sonra olacaktır. Aylar süren bekleme dönemi. Çok sonraları Amerika'ya gittiğini duyarlar. Büyükanne hayata küser ve kalp krizi geçirir. Onu hayata bağlamak için Torunun ağzından Büyükanneye mektup yazacaktır. Bu oyun devam ederken "Hemen üçüncü mektuptan sonra perdeler açıldı, konuştu, gülümsedi, bahçede çiçekleriyle uğraşmaya başladı. ‘’Karım canlandıkça ben mektup oyununa devam ettim. o en mutlu anımızda çıkıp geliveren üzücü anılar.Mektupta evlendiğini de yazar.İşte şimdi Sahte bir torun ve karısı bulmak zorunda olan, bir dedenin trajik öyküsüyle karşı karşıyayız.

Bu nedenle Yardım (torun) aramak için gelen dedenin, hikayesi burada başlıyor. Farklı ırklardan (-ki kostümleriyle bunun altını çizmişler) İnsanların, ayini andıran dansıyla başlar. Ama geçen yer belli değil, üzerinde durulmamış. Sonradan ilk işi olacak olan sahte gelinin yetimhanede büyüdüğünü adam nerden biliyor. İlk defa karşılaştığını söylüyorlar çünkü! Bu adamın ilginç bir yanı, verilen görevlerin tuhaf olması. Parkta oynayan çocukları kaçırıyor, sebep olarak ta; ailelerin çocuklarıyla ne kadar ilgilendikleri. Bir anlamda Baba-Annelerinin çocuklarına olan ilgilerinizi ve sevgilerini ölçüyor!

Yardım isteyen balboğa (büyükbaba)’nın zaman zaman sesinin yetişmediğini söylemeliyim. Özellikle Heniks (Sahte torunu)’le konuşmalarında bir çok cümle kısık kalmış. Roller başlar. Yeni gelen kadın (İsabella) ile Yetkili (heniks) rollerine başlarlar. Büyük baba mektuptakileri bire bir anlatır. Ama ortada bir yanlışlık var. Torunuyla yıllardır sözde mektuplaştığının altı çizilmiş. Hayata torunun telgraflarıyla bağlı olan Büyük annenin yıllarca Sesini duymak istememiş mi?

Sahte torunlar uzun yoldan gelmişler, sofra hazırlanmış, telaş büyük ama, Yemek yenmemiş (!) torunun çok sevdiği Pastayı yemekle yetinilmiş! Büyük annenin soruları karşısında terleyen sahte torunlar dedelerinin arkadan yaptığı hareketlerle cevap verir. Zaman zaman yanlış anlamaları, tamamıyla kahkahaya neden olan dakikalara şahit etmiş bizi.

Telefonla konuşan, Heniks’in görüşme sonrası kablosunun takılı olmadığını göstere göstere belli etmesi çok tuhaf olmuş. Bu arada Bahçedeki çiçeklerle uğraşan İsabella fazlasıyla şık. Bahçe işleriyle uğraşan biri için daha rahat giyinebilirdi. Oyunun başında İnsanların onlara katılması için fazlasıyla kendine hakim olan adam ilerleyen dakikalarda tam tersi bir yorum sergilemiş. Şaşkın bir adam halini almış. Bu noktada İsabellanın kendisine aşık olduğunu anlayan Heniks sahnede tek başına... Şiiri nedense kendisi okumayıp. Müzik odasından PLAYBACK yapılmış.

İŞTE OYUNUN KOPMA NOKTASI.

Her şey yolunda giderken gerçek torun gelir. Oyun gerilir. Büyükbaba öldüğünü zannettiği için bir anlık kalp krizi geçirmesine rağmen, kendine gelmesi uzun sürmez. Geliş nedeniyse; Psikopat birine dönüşen çocuğun, borçları yüzüne ailesinin kapısındadır. Ya istediği parayı alacaktır. Ya da büyükanneye her şeyi anlatacaktır. Oyun gerildikçe gerilir. Müzikle bunu harmanlaması muhteşem... İki torun karşı karşıya, silahlar çekildi. Kimse ikna edemedi. Sonunda büyükanneyle karşı karşıya... Yalnız büyükanne parayı vermeden gönderiyor. 20 yıldır ailesine nefret duyan birinin o duygusallığı içerisinde kaybolup gitmesi, parayı almadan ortadan kaybolması çokta inandırıcı değildi. Oyun daha da gerilebilir, hatta ve hatta bu konuşmalar sonunda dayanamayan büyükanne ölebilirdi. Belki de ölmeliydi. Ama rejisör kocasının kollarında ağlayarak oyunu bitirmeyi istemiş.(Belki seyircinin böyle düşündüğü için farklı bir yorum sergilemeyi de uygun görmüş olabilir. Farklı yorum; ustalığına ustalık katmış. Sağ gösterip soldan vurmuş seyirciyi.)

TEKNİK KADRO :

Yönetmen Tayfun Orhon bu oyunda çok iyi... Söylenecek söz bırakmamış. Yalnız birkaç ayrıntıyı da gözden kaçırmış. Ama bütün olarak harika bir oyun çıkartmış. Ankara devlet tiyatrosuna yakışır, bir reji uygulaması sermiş gözler önüne.

Dekorda Sertel Çetiner yine yapmış yapacağını... Bu ustaya dikkat...! İlk sahnede perde arkasına gizlediği ev sahnesi harika... Solda merdiven, yanında sehpa. Büyük pencere ve tabi arkasında Ihlamur ağacı. yanda piyano, onun yanında mükemmel bir kitaplık. Büyük annenin sandalyesi. En önde yemek masası. Her zaman farklı yorumlarıyla bizi hayrete düşüren muhteşem bir usta. Bu usta ödüllere boğulmalı.!

Müzikte; Klasik müzikler muhteşem, gerilim sahnesindeki müzikleri harika. Bu usta seyircinin dilinden çok iyi anlıyor. Kostüm tasarımında Fatma Görgü üzerine düşmüş, elinden geleni yapmış... çok başarılı. İşte gecenin en başarılarından biri olan, ışıktaki usta; Osman Uzgören müzikle çok ritmik çalışmış, harika tasarımlar, yeni yorumlar katmış... renk seçimleri mükemmel.

Senaristlere hayat veren bu oyun, bir çok kez değişik versiyonlarıyla beyaz perdeye de aktarılmış. Hatta öyle ki; hikaye İstanbul’da geçmiş. Babaanneyi; Usta sanatçı Yıldız Kenter oynamış, Yılların usta yönetmeni Memduh Ün yönetmiş; İstanbul Belediyesi, Sanat Festivali'nde en iyi yönetmen ödülüne layık görülmüş. En iyi erkek oyuncu: İzzet Günay. En iyi yardımcı kadın oyuncu: Yıldız Kenter ..Yerlerini sahnedeki ustalara bırakan, virtüözleri bir araya getiren muhteşem bir oyun almış…

Birbirini çok seven iki insan!. 12 yaşındayken evden kovulan torun! Karısının üzülmemesi için sahte torunlar! Sonunda öldüğü zannedilen gerçek torunun 20 yıl sonra gelmesiyle, gerildikçe gerilen, zaman zaman kahkahalarla oyunu dinlendiren tam anlamıyla bir baş yapıt. Bu oyunu izlememek bir anlamda çok şey kaçırdınız demektir.

 
Toplam blog
: 73
: 10115
Kayıt tarihi
: 24.02.07
 
 

Tiyatro eğitimi için 3 bölgede yaklaşık 35'e yakın şehirde bulundum. 1999 yılından itibaren Tiyatro ..