Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

'Ah be likör!!'

'Ah be likör!!'
 

Ah be Likör!!!!.........


‘Ah be , LİKÖR!’. ‘Beni yıldırdın. Bir otur bakayım yere. Sus!, tamam, havlayıp durma, beynimde patlıyor her ses.. Seninle oynayacak halim mi var benim.? Biliyorum, bebesin daha, sevgiye ihtiyacın var ama, inan benim de , kendi kendimle olmaya, düşünmeye ihtiyacım var…. 

Bi sabret kızım, …bi sabret.’ ‘Bir kaç güne iyileşirim’ 

Yarın sabah saat 06:45 te uçağım kalkıyor. Bodrum’a gidiyorum.. Bugün, son günüm.. Dönmemek üzere mi, dönmek üzere mi bilmeden. Ama gidiyorum işte..... 

Evde bir matem havası. Yüzler düşmüş.. Günlerdir, hiçbir hazırlık yapmadan, öylesine rutin hayatıma devam ediyorum. Sanki ‘gidecek’ ben değilim…. 

Bir kaç zamandır, Gamyun’ da blog yazılarımı paylaşmaya başlamıştım. Yorumları okuyorum. Üzülüyorum, seviniyorum. 5-6 günümü bunlarla geçirdim. Yeni bir kaçıştı, bir tutunuştu sanırım. Belki de bir öteleme… 

Akşam ne kadar çabuk oldu.. 41 yıllık, can kardeşimi de kırdım..Bir türlü kabullenemediği gidişimi yaşıyor…Tüm ‘kendime’ olan haykırışlarımı, ona yönelttim.. Anlamadı.. Ben de neden böyle yaptığımı anlamadım. ‘Yolun açık olsun’ dedi.. Sarılmak istedi. İteledim..O da; gitti…Sessizce ağlayarak.. Gitmemesini istedim, bağırdım içimden, duymadı. Pişmanlıklar için zaman yetmedi sonrasında..Gamyun da oyuna girmiş.. Sessiz sessiz , özrümü bekliyor. Uzaktan izliyor gidişimi.. Yası da , asilce hani…Özelden ‘Allahaısmarladık demek istiyorum.. Oyunda, özel kapalı. Zaman ve tesadüf, birlikte yolu kapamışlar , ne yapabilirim ki ? 

En iyisi yarına ertelemek.. 

Gittiğim yere vardığımda ‘Allahaısmarladık’ demek… 

Son günlerde, yeni keşfettiğim ve dinlerken; kendimden geçtiğim şarkıyı, çalıyorum peşpeşe ve bağır çağır. İçim acıyor, sizin de acır eminim. 

Ayla Çelik’ten, Mavi Ortancalar. Hemen arama motorundan arayın, dinleyin.. Benim şerefime, kendi şerefinize, gidenlerin şerefine 100 kere dinleyin. Benim gibi; kesmezse, bir 100 kere daha dinleyin. 

Çiçekleri suladım, üç gün onlara yeter,  

Mavi ortancalar, belki boya ister 

Komşulara söyleme ne olur,  

birkaç zaman Şimdilik bilmesinler…. 

Bir buçuk kilo kıyma almıştım dün. Hem de yağsız dana.. Bir de, bütün tavuk. Kıymadan, bizimkilere köfte hazırlayıp, koyacaktım deep-freeze’e.. 

Olmadı, yapamadım. BİM’ den, sabahın köründe kuyruğa girip, 50 tl’ye aldığım düdüklüme koydum ‘bütün tavuğu’… Bu daha kolay geldi. 

Vakit kalmadı ki… 

Çiçeklerim yok ki sulayacak, ve 3 gün onlara yetecek.. Mavi ortancalarım da yok.. Ama gittiğim yerde, yeni yaşamımda, emin olun, saksıda da olsa mavi ortancalarım olacak…. 

Ben de, tavuk pişirip, bırakıyorum.. Üç gün onlara yeter.. 

Gece 2…Tam 2, 5 saat sonra gidiyorum. Komşular anlamazlar, herkes bilmem kaçıncı uykusunda.. Tüm hanelerde ışıklar sönük.. Bir, bizimki; cayır cayır yanıyor.. Bavullarım, dolapların üstünde.. Merdiveni, alıyorum küçük tuvaletten, getiriyorum yatak odasına. Bavulları indirmediğimi görenlerin içinde hala umut vardı.. Seziyordum.. Merdivenin ortaya çıkmasıyla, gözlerdeki umut ışıkları sönmeye başlıyor. 

Allah kahretsin..Tüm bavullar , tıklım tıklım, yazlık eşya dolu..İş çıktı yine..Nereye kaldıracağım onları… Boşaltıyorum, hırsla.. Bavullar bomboş şimdi…Nelerle doldurmam gerek.. Her şeyimi mi alsam, yazlık, kışlık?.. Başlıyorum doldurmaya, düşünmeden.. Hüzünlerimde giriyor, umutlarım da, anılarım da, sevgilerim de, ve de adlandıramadığım onlarcası…. 

‘Unutmadan, yazılarımı da koymalıyım’ diyorum.. 

Oğlum; her zamanki gibi kaçışta. Acıdan kaçar o.. Uyuyor odasında.. Ben de uyuyorum, aslında. Eşim de..Yenik düştü, beynindeki yorgunluğa…. 

Kirli çamaşırları dolduruyorum, makineye.. Asarlar sonrasında…  

Evet, saat 04.30..Taksi evin önünde bekliyor.. Bavullar ise kapının önünde.Oğlum sesleniyor ‘anne’ diye.. Gidiyorum odasına, uykulu… Sarılıyoruz.20 yaşında ama , hala benim küçük herifim.. Döndürüyor kendine sol tarafına, uyumaya, daha doğrusu gözlerini kapamaya devam ediyor…. Sessizce çıkıyorum… 

Kapının orada , tam 22 yılı paylaştığım eşim, beni bekliyor. Bavullarla aşağı iniyoruz. Taksi şoförü yardımcı oluyor, bavulları bagaja yerleştiriyor. Dönüyorum arkama, sarılıyor eşim. Korkuyor, hem de çok korkuyor..Aynı ben gibi…….. 

Taksi hareket ediyor. Bakıyorum pencereden, el sallıyor karanlıkta biri…Kime?, bana mı? Bilemiyorum? 

Ben de, el sallıyorum, karanlıktaki birine, görüyor mu ?, düşünmüyorum. 

Uçağım, 06.45 te tam zamanında kalkıyor..Yoruldum onca çantayı taşımaktan. Koltuğuma oturuyorum. Uçak havalanıyor. Uykuya dalmadan önce, son gördüğüm şey, bembeyaz pamuk tarlaları. Kendimi atasım geliyor, atamıyorum… 

‘Ding dang dong..Sayın yolcular.Uçağımız Bodrum Havaalanına varmış bulunmaktadır.’. 

Otobüs, taksi, derken, 40 yıllık çocukluk arkadaşımın kapısının önündeyim. Zili çalıyorum.. Pata küte, ayak sesleri üst kattan..Kapı açılıyor. Birden neye uğradığımı şaşırıyorum. Likör, koca patilerini, yükselerek omuzlarıma dayıyor. Boyu benden uzun. Düşmemek için zorlanıyorum..Şaşır şupur ses çıkaran, koca bir dil, bir anda, bütün yüzümü yalıyor…. 

Bodrum’daki ilk günümde , bana; ilk ‘ hoş geldin’ i , LİKÖR diyor….. 

Uzun zamandır, zili çaldığımda, kimse beni bu denli içten karşılamamıştı…. 

Üşümem , titremem geçiveriyor, ansızın… 

‘Teşekkür ederim LİKÖR’…… 

‘Ama bi sabret LİKÖR, bi sabret’ ….. 

‘Birkaç güne iyileşirim.’ 

 
Toplam blog
: 39
: 1366
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi 1982, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi,Yöneticilik İht..