Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '14

 
Kategori
Mizah
 

“Aklını peynir ekmekle yemek”

“Aklını peynir ekmekle yemek”
 

Bu ifade, anneciğimin bir insanın deliliğinin trajikomik boyutunu anlatmak için kullandığı enteresan cümlelerden birisidir. Evet, yalnızca birisi hem de… Çünkü annemin hayata dair yargıları, tespitleri, çözümlemeleri ve bunları izah ediş biçimleri; içerisinde 50 tane komedi filmi barındıran bir katalog gibidir. Gülmemek elinizde değildir onunla vakit geçirirken. Hayatın, kendilerini “yakarak” olgunlaştırdığı insanlara has; derin bir mizah anlayışı vardır çünkü annemin de.

Birçok deyimler sözlüğünde “şaşkınca, delice; ölçüsüz, akılsız işler yapmak” olarak açıklanan; yani kanımca; argo ifade edersek bir “ruhsal kopma halini, kopmuşluğu” anlatmak için kullanılan bu deyim üzerimde hep bir duygusal etki yapar –e tabii, ben de o annenin oğluyum nasıl olsa-...  Bununla etiketlenen insanlara hep üzülegelmişimdir nedense. Düşünsenize “normal” bir insanken –ki bu “normallik” meselesi/değerlendirmesi/kriterleri de tartışmaya çok açıktır bence-  böylesine şaşkınca, çılgınca davranabilmek için akıl ve yürek devrelerinizde ciddi hasar, travma ve sarsıntı gerekir, değil mi?

Nasıl fütursuz gelmeli ki hayat bir insanın üzerine; otursun yesin akılcığını peynirle, ekmekle? Nasıl harcamalı, nasıl kıymalı, nasıl hoyratça davranmalı, nasıl hayal kırıklığına uğratmalı ki?..   

Var var… Hepimizin içinde bir yerlerde bize divanın altına saklanmış yaramaz çocuklar gibi, karanlıklarımızın içinden çakmak çakmak gözleriyle bakan birer deli var. Burada da yine bilge insan annemin sözlerine başvuracağım; “Uğraşıp da çıkarmayın onun içindeki deliyi” der kimi zaman birinin üzerine çok gidildiğinde. Çünkü anneler bilir; onlar her şeyi bilir; hem de bize hiç bir şeyden haberleri yokmuş gibi gelse bile... Çünkü biz; kelimeler, sesler, görüntülerden ibaret sayarken “bilmeyi”; onlar ayrı bir kanaldan “hissederek” bilirler her şeyi. E tabii hissediyor benim annem de hayatın üzerime çok ağır geldiği zamanları. Ondan öyle hiç ummadık anlarda aramaları, arayıp da ciğerinin içinden “Her şey yoluna girer oğlum, sen üzülme n’olur” demeleri…

Şimdi gelelim sözün özüne… Hayat! Lafım sana! Ben peynir çok severim. Bir Anadolu insanı olarak ekmek de tabii ki. Ve bunca lezzetli tatların havada uçuştuğu bir coğrafyanın insanı olarak yemeyi de elbette. Demem o ki peynir, ekmek ve aklımdan oluşan o lezzetli karışımı bir lokmada mideye indirmeme ramak kalmış uçurum kenarlarındayım zaten; sen sen ol ey hayat; benimle uğraşıp da çıkarma içimdeki deliyi bence!

Bu yazı böyle bitmeyecek tabii ki… Size ateşten yapma güzel mi güzel bir türkü hediye edeceğim. Daha doğrusu hayatın bana hediye ettiklerinden birini sizinle paylaşacağım. Nilgün Kızılcı ismini yazın kalplerinize… Gerçi aşağıda göreceğiniz linkteki türküyü dinledikten sonra unutamayacaksınız zaten. Şimdi tıklayın o linke, Nilgün Kızılcı tatlı tatlı “Kader kısmet böyle imiş, ne yapsın eller, ah ne yapsın eller…/ Ver benim sazım efendim ben gider oldum, süremedim lavantayı konsola koydum…” derken; siz boş verin hayatın, gündemin, siyasetin, şunun, bunun gereksiz saçmalıklarına; bırakın aksın gözyaşlarınız yanaklarınızdan aşağı, biraz nefes alsın yüreğiniz. Yoksa kontrol edilemez hale gelir içinizdeki delinin açlığı maazallah…

 

(Nilgün Kızılcı – Şu Karşıki Dağda Kar Var Duman Yok)

 

http://www.dailymotion.com/video/xu6xxg_nilgun-kizilci-su-karsiki-dagda-kar-var-yediveren_music

 
Toplam blog
: 160
: 2717
Kayıt tarihi
: 16.04.09
 
 

Öykü Şiir Deneme ..