Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '14

 
Kategori
Güncel
 

“Allah'a her şeyi anlatacağım.”

“Allah'a her şeyi anlatacağım.”
 

Bunlar, Ölmeden önce 3 yaşındaki Suriyeli çocuğun son sözleri. (ülke.tv)İnsanlar neler çekiyorlar! Ne insanlık dışı izdıraplar. İşkenceler. Ve feci ölümler.Biz ancak rahat yataklarımızda, koltuklarımızda ; yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda, komşumuz bir ülkenin yıkılıp mahvolmasını öylesine seyrediyoruz. Ama iş kadarla da kalmıyor. Hani derler ya atalarımız :  “Dağda dana dolaşır, b.ku bana bulaşır..” O misaldeki gibi… Suriye’deki savaştan kaçan kılıç artıkları, İstanbul’un, İzmir’in ve giderek bütün kentlerimizin sokaklarında yer alıyor ve el açıp, hepimizin yüzüne bakıyor. Zavallı insanlar.Doğal olarak, bir savaşın ve kargaşanın en masum tipleri kadınlar ve çocuklardır. Ne olduğunu anlamazlar; ama bilirler ki, bir anda dünyaları da ,evleri de yıkılmıştır. Ondan sonrası diyar diyar, kent kent sürgünlüktür ve rezilliktir. Bu işin acısını kadınlardan başka kimler anlayabilir. Bu işin hikayesini bir de onlardan dinleyin.Hele çocuklar! Aman Allahım, nice masumdurlar ve kafalarında belirsiz bir düşman kavramı yaratılmıştır ve bütün kötülükler onlardan gelir.Kurtuluş Savaşı’nda, Çanakkale’de “Onbeşlik” delikanlıları cepheye sürüp onlardan medet ummadık mı? Ondan sonra onbeş yaşındaki delikanlılar üzerine türküler düzmedik mi?“Hey onbeşli onbeşli,
 Tokat yolları taşlı.
 Onbeşliler geliyor
 Kızların gözü yaşlı .”
Şimdi de Suriye de iki taraf (zaman geçtikçe kaç taraf olacağı belli değil…) Ama belli ki artık iki taraftan da çok taraf. Neredeyse her kent ayrı ayrı bağımsızlığını ilan etmiş durumda. Bu arada Suriye’de bir çok Türk kandaşlarımız yaşıyor. Onlara neler oluyor, bilemiyoruz. Onlar da iki ateş arasında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Güzel günleri yalan olmuş ve hepsinin ellerinde mavzerler, cephaneler .. herkesle savaşıyorlar.Anladığım kadarıyla, 1 milyona yaklaşan göçmen nüfusuyla  Türkiye’de şaşırmış durumda. Hani, Recep  “Türkiye’nin nüfusu artsın, iyidir..” diyordu. Millete üç tane, beş tane doğurmasını söylüyordu. Neymiş. Türkiye’nin nüfusu artacakmış… Bu güçmüş, kuvvetmiş. Eski savaşçı ideologların düşüncelerine kapılmış gidiyor. İnsan, o insan kütlelerini besleyemedi mi, ne yapar? Cepheye sürer. Savaş açar..! Fazla nüfustan kurtulmanın çaresi tarihte hep böyle olmuştur. Allah esirgesin; Allah akıl fikir versin. Ne diyelim!Yapılacak bir şey var. Artık bu göç etmiş nüfus kolay kolay geri dönmek istemiyecektir. Kimi Suriye çöllerinden sonra bu cennet vatanı kendi vatanı sayıp kalacaktır. Diğer bir kısmı da burasını da kendi vatanı gibi görüp karıştıracaktır. Hani İslam bayrağının sallanmadığı her yer cihad sahasıdır ya… Türkiye’yi de öyle sayıyorlar. Laiklik falan filan… Onlar için hikaye. Onlar kendi mezheplerinin dayattığı dinsel otoriteyi, diktatörlüğü istiyorlar. Demokrasi onlar için geçici olarak binilen bir araçtır. Ordan inilmeli ve cihada devam edilmeli.İnsanları ya cepheye sürersiniz. Ya da onlara Dil Öğretirsiniz, Meslek öğretirsiniz; beceri verirsiniz ve bu toplumla entegre olmasını sağlarsınız. Bu toplum içinde, bu topluma düşman insanlarını yaşamasına izin mi vereceğiz..?Siz onlara, sokaklarınızda dilenmeye izin vermekle; park ve bahçelerinizde kalmaya izin vermekle iyilik mi ediyorsunuz. Bırakın numaraları artık, bu insanlarla ilgilenin. Okutun, yer gösterin. Sorunlarına eğilin. Yoksa onların bir bölümü dilenmekle kalmayacak; gaspçı olacak, ve daha başka kötülüklere girişecekler. Aç insan ne yapmaz ki?Ve gözlerimde ölmeden önce o çocuk ve sözleri?“Allah'a her şeyi anlatacağım..!”Kim bilir bu parmak kadar çocuk, bu kısa ömrü hayatında ne kötülükler, ne işkenceler gördü… Neler neler gördü ki, elinde koca bir şikayet dilekçesi öteki dünyaya gidiyor..“Allah'a her şeyi anlatacağım..!”
 “Allah'a her şeyi anlatacağım..!”
 “Allah'a her şeyi anlatacağım..!”
Vah zavallı çocuğum vah. Allah bunların hepsini biliyor ama kullarına laf anlatamıyor. Veya onun da bir bildiği var. Dur bakalım! Belki bundan sonra, (yani senin dilekçeni aldıktan sonra bir şeyler yapar..)Ama biz, şu sokaklarda sürten, el açan o gariban çocuklar için bir şeyler yapmalıyız. Yoksa o çocuk dilekçesine bizim de adlarımızı ekler…Ondan sonra öteki dünyada da gidecek yerimiz yurdumuz kalmaz. Vah beni, vaylar beni… Tek ölüm paklar beni!

İnsanlar neler çekiyorlar! Ne insanlık dışı izdıraplar. İşkenceler. Ve feci ölümler.

Biz ancak rahat yataklarımızda, koltuklarımızda ; yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda, komşumuz bir ülkenin yıkılıp mahvolmasını öylesine seyrediyoruz. Ama iş kadarla da kalmıyor. Hani derler ya atalarımız :  “Dağda dana dolaşır, b.ku bana bulaşır..” O misaldeki gibi… Suriye’deki savaştan kaçan kılıç artıkları, İstanbul’un, İzmir’in ve giderek bütün kentlerimizin sokaklarında yer alıyor ve el açıp, hepimizin yüzüne bakıyor. Zavallı insanlar.

Doğal olarak, bir savaşın ve kargaşanın en masum tipleri kadınlar ve çocuklardır. Ne olduğunu anlamazlar; ama bilirler ki, bir anda dünyaları da ,evleri de yıkılmıştır. Ondan sonrası diyar diyar, kent kent sürgünlüktür ve rezilliktir. Bu işin acısını kadınlardan başka kimler anlayabilir. Bu işin hikayesini bir de onlardan dinleyin.

Hele çocuklar! Aman Allahım, nice masumdurlar ve kafalarında belirsiz bir düşman kavramı yaratılmıştır ve bütün kötülükler onlardan gelir.

Kurtuluş Savaşı’nda, Çanakkale’de “Onbeşlik” delikanlıları cepheye sürüp onlardan medet ummadık mı? Ondan sonra onbeş yaşındaki delikanlılar üzerine türküler düzmedik mi?

“Hey onbeşli onbeşli,
Tokat yolları taşlı.
Onbeşliler geliyor
Kızların gözü yaşlı .”

Şimdi de Suriye de iki taraf (zaman geçtikçe kaç taraf olacağı belli değil…) Ama belli ki artık iki taraftan da çok taraf. Neredeyse her kent ayrı ayrı bağımsızlığını ilan etmiş durumda. Bu arada Suriye’de bir çok Türk kandaşlarımız yaşıyor. Onlara neler oluyor, bilemiyoruz. Onlar da iki ateş arasında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Güzel günleri yalan olmuş ve hepsinin ellerinde mavzerler, cephaneler .. herkesle savaşıyorlar.

Anladığım kadarıyla, 1 milyona yaklaşan göçmen nüfusuyla  Türkiye’de şaşırmış durumda. Hani, Recep  “Türkiye’nin nüfusu artsın, iyidir..” diyordu. Millete üç tane, beş tane doğurmasını söylüyordu. Neymiş. Türkiye’nin nüfusu artacakmış… Bu güçmüş, kuvvetmiş. Eski savaşçı ideologların düşüncelerine kapılmış gidiyor. İnsan, o insan kütlelerini besleyemedi mi, ne yapar? Cepheye sürer. Savaş açar..! Fazla nüfustan kurtulmanın çaresi tarihte hep böyle olmuştur. Allah esirgesin; Allah akıl fikir versin. Ne diyelim!

Yapılacak bir şey var. Artık bu göç etmiş nüfus kolay kolay geri dönmek istemiyecektir. Kimi Suriye çöllerinden sonra bu cennet vatanı kendi vatanı sayıp kalacaktır. Diğer bir kısmı da burasını da kendi vatanı gibi görüp karıştıracaktır. Hani İslam bayrağının sallanmadığı her yer cihad sahasıdır ya… Türkiye’yi de öyle sayıyorlar. Laiklik falan filan… Onlar için hikaye. Onlar kendi mezheplerinin dayattığı dinsel otoriteyi, diktatörlüğü istiyorlar. Demokrasi onlar için geçici olarak binilen bir araçtır. Ordan inilmeli ve cihada devam edilmeli.

İnsanları ya cepheye sürersiniz. Ya da onlara Dil Öğretirsiniz, Meslek öğretirsiniz; beceri verirsiniz ve bu toplumla entegre olmasını sağlarsınız. Bu toplum içinde, bu topluma düşman insanlarını yaşamasına izin mi vereceğiz..?

Siz onlara, sokaklarınızda dilenmeye izin vermekle; park ve bahçelerinizde kalmaya izin vermekle iyilik mi ediyorsunuz. Bırakın numaraları artık, bu insanlarla ilgilenin. Okutun, yer gösterin. Sorunlarına eğilin. Yoksa onların bir bölümü dilenmekle kalmayacak; gaspçı olacak, ve daha başka kötülüklere girişecekler. Aç insan ne yapmaz ki?

Ve gözlerimde ölmeden önce o çocuk ve sözleri?

“Allah'a her şeyi anlatacağım..!”

Kim bilir bu parmak kadar çocuk, bu kısa ömrü hayatında ne kötülükler, ne işkenceler gördü… Neler neler gördü ki, elinde koca bir şikayet dilekçesi öteki dünyaya gidiyor..

“Allah'a her şeyi anlatacağım..!”
“Allah'a her şeyi anlatacağım..!”
“Allah'a her şeyi anlatacağım..!”

Vah zavallı çocuğum vah. Allah bunların hepsini biliyor ama kullarına laf anlatamıyor. Veya onun da bir bildiği var. Dur bakalım! Belki bundan sonra, (yani senin dilekçeni aldıktan sonra bir şeyler yapar..)

Ama biz, şu sokaklarda sürten, el açan o gariban çocuklar için bir şeyler yapmalıyız. Yoksa o çocuk dilekçesine bizim de adlarımızı ekler…

Ondan sonra öteki dünyada da gidecek yerimiz yurdumuz kalmaz. Vah beni, vaylar beni… Tek ölüm paklar beni!

 

http://bloged.milliyet.com.tr/Blog/BlogDetail.aspx?BlogID=447730 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..