Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '13

 
Kategori
Güncel
 

“Alo, iyi günler, emniyetten arıyorum”

“Alo, iyi günler, emniyetten arıyorum”
 

Bir gün herhangi birinin herhangi bir telefonu çalıyor.
Hiç aklında yokken, rutin hayatında bir şeylerle uğraşırken açıyor telefonu...
Karşıdaki ses "Alo, iyi günler, emniyetten arıyorum. Ben Komiser (bilmem kim)" diyor...

Birçok "sade vatandaş" emniyetten arandığını duyduğunda ilk önce bir irkilir.
Hayatına normal şekilde devam ediyordur.
Faturalarını zamanında ödüyordur.
Kavgaya gürültüye karışmamıştır.
Yasa dışı herhangi bir işin içinde olmayı hayatı boyunca aklına bile getirmemiştir.

Karşısındaki kişinin kendini polis olarak tanıtması sırasında "polis beni niye arıyor ki?" sorusuyla boğuşur.
Her şeyi bu kadar düzgün yapmasına, düzgün yaşamasına rağmen bir polisin aramasına zihnindeki bütün korkular eşlik ettiği için kendinden emin halinin yerine bir korkunun esiri olur.
Konuşan kişinin arkasından duyduğu telsiz sesleri korkusunu körükler, zihni bir anda karşısındaki kişiye teslim olur.

Çünkü yaşadığı normal hayatında her şeyi normal yaparken polisin her şeyi bilebileceğini öğrenmiştir.
Duyduğu muhabbet cümlelerinde "abi polisin yerini tespit edemeyeceği adam yok bu memlekette" sıkça tekrarlanmıştır.
Karşısındaki kendinden emin sert sesin onu da tespit ettiğini düşünür.
Halbuki hiçbir şey yapmamıştır.
İlk andaki heyecanına biraz ara verse "bir şey yapmadım ki ben" cümlesi kurtarıcısı olacaktır.

Bir çıkış yolu bulmasına fırsat kalmadan, korkuyla karışık heyecanı dinmeden "telefonunun sim kartının terör örgütü tarafından kopyalandığını" öğrenir.
İşin içine terör örgütü girince artık heyecanına bir de huzursuzluk eklenir.

Arayan bir polistir, sim kartı terör örgütü tarafından kopyalanmıştır.
Bir de ismine kayıtlı sim kartın terör olaylarında kullanıldığı yapılan takipte tespit edilmiştir.

Başının ne kadar dertte olduğunu anlatan polisi dinlerken vücudunun beslediği adrenalin vücudundaki hakimiyetini sağlamıştır.
Bakıp görmemeye, görüp anlamamaya, zamanın içinde kaybolmaya başlamıştır.
Bütün fonksiyonlarını telefondaki sese teslim etmiştir.
Girdiği girdaptan çıkamadan bütün söylenenleri yapma eğilimine girmiştir.

Para isterler verir...
Kontör isterler verir...

O kadar inanmıştır ki karşısındakinin polis olduğuna...
Başının dertte olduğuna...
İsteneni yaparsa bu dertten kurtulacağına...

Bütün elindekini avucundakini verdikten sonra kendine geldiğinde,
Vücudundaki adrenalin normal seviyesine indiğinde,
Gözleri normal görüp, algısı normalleşince,
Anlar,
İş işten geçmiştir...

Herkesten çok eleştirir kendini...
"Ben bunu nasıl yaptım?" sorusuyla boğuşur...
Nasıl olduğunu, nasıl yaptığını anlamaya çalışır...
Anlayamaz...
İç sesi bir türlü onunla konuşmaz...

Halbuki iç sesi onunla konuşsa;
"Korkuyordun, oldun olası polisten korkuyordun" derdi...
"Yasalara göre yaşadığın için kendine yasa dışı olmayı konduramadın" derdi...
"Hapse girmek senin için bir kabus olurdu, yapmadığın bir şey için hapse gireceğini düşündün" derdi...
"Hukukun seni koruyamayacağını, "sade vatandaşlığını" ispat edemeyeceğini zannettin" derdi..

 
Toplam blog
: 34
: 704
Kayıt tarihi
: 17.02.09
 
 

İstanbul'da yaşıyorum. Yakın siyasi tarihimizle ve genel politik konularla ilgilenmeyi severim. F..