Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '07

 
Kategori
Psikoloji
 

"Anlayabilmek ya da anlamayı bilememek" İşte bütün mesele bu!

"Anlayabilmek ya da anlamayı bilememek" İşte bütün mesele bu!
 

GİRİŞ: "Küçük şeyler" isimli bir program var TRT 1’de, kaçırmamaya dikkat ederim. Adı gibi küçük bir program değil. Psikoloji sevenlere ve insan ilişkilerini anlamaya, tutumlarını, algılarını çözmeye çalışmaktan zevk alanlar için bulunmaz Hint kumaşı. PSİKOLOJİ içerikli olup hem düşündürerek güldüren hem de bilgilendiren, mevcut bakış açılarımızı da değiştiren başka bir program yok diye düşünüyorum.

“EMPATİ” kelimesi ne kadar sempatik görünse de anlaması ve de bire bir uygulaması mümkünsüz bir kavram.

GELİŞME:Şimdiye kadar (örneğin 10 yıl olsun) aramızda muazzam bir uyum olduğunu düşündüğümüz kişilerle, öyle bir an geliyor ki ne onları anlaya biliyoruz ne derdimizi anlata biliyoruz. Her şey herkesin kendi boşluğunda asılı kalıyor ve hatta bir bakıyoruz boşluklarımız bile örtüşmüyor. “Beynimden vurulmuşa döndüm” denen deyimin kullanımının en sık olduğu “an”lar türemeye başlıyor. Bu “an”lar arttıkça, gelen giden dalgalar ilişkimizde gözle görülür bir yıpranma, tedavisi gittikçe zorlaşacak yaralar bırakıyor(ilişki dediysek hemen Erkek/Kadın diye düşünen önyargılarınızı arka koltuğa bırakın. Hem cinslerimizle aramızda oluşan uçurumlardan bahsediyorum).

Nasıl ki; oluşan gerçek anlamlı depremler, haritaları, rotaları değiştiriyorsa; oluşan mecaz anlamlı depremlerde ruh haritalarımızı ve düşüncelerimizin orta noktalarını değiştiriveriyor (Dilerim ki rabbim; ruhumuzun ve yeryüzümüzün kaldıramayacağı depremler vermesin!).

“EMPATİ” bir insanı, kendimizi onun yerine koyarak anlamaya çalışmak.

Bir olay kurgulayalım:

Diyelim ki kişi senelerce itaatkâr olarak tanınmış. Kendisinden çok çevresindeki insanların isteklerini uygulamış. Fikirsizliğinden değil elbette; bulunduğu ortamda, mutlu olmak ve mutlu etmek dediğimiz “huzuru sağlama/huzuru bozmama” gerekçeleriyle, sevdiği insanları kaybetmemek adına sessizce itaat etmiş ve bir gün kendinden bekleneni yapmıyor diye dünyanın en kötü insanı olu vermiş. Suçu; bekleneni yapmaması. Neden onunda beklentilerinin ola bileceği, sadece komutlara uyan bir robot olmadığı, kendine has hislerinin, fikirlerinin de olduğu, bazen annesinin “Evladım, yeleğini giysene, hava serin!” cümlesini özleye bileceği, kendisine ihtiyaç duyan başka insanlarında var olduğu düşünülmüyor? Üstüne üstlük sadece ASİ! olarak kalsa iyi. Yanına; “yazıklar olsun” , “yalancısın sen” yakıştırmaları yapılarak kişi nankörlükle, üçkâğıtçılıkla itham ediliyor. “Bizim Asi” yi anlayamamakla kalmayıp, “manevi baskı” altında olanında kendisi olduğunu söylüyor. Dolu olan kafasını bir nebze dağıtmak, biraz bu gerçek dünyadan uzaklaşmak için bazı basit zevkleri(bloglardan yazılar okumak, konuyla içerikli bazen boş yorumlar yapmak, yazılar yazmak, bol kremalı bir kahve içmek(neler oluyor yahu? Biraz fazla mı özümsedim nedir? ) ) olan Asi Kardeşimizin, BOŞ! demekte direttikleri bu kafa dağıtmalarıyla hala meşgul olduğunu gördükçe de iğreniyor bundan, önceleri kendisinin yazdığı tek bir paragrafı bile okumayan bu kişi öyle bir hal alıyorlar ki artık tek bir cümlesinin altında bile buzağı arıyor ve sonunda da “İnsan bile değilmiş bu ya!” diyerek birde “VİCDANSIZ” ı yerleştiriyor el altından kapak gibi.(Bundan sonraki yazımda da karşı tarafa cevap hakkı vermeyi düşünüyorum ).

ÇIKIŞ: Bahsi geçen programda “Empati” nin işlendiği bölümde, sizlerle paylaşmak istediğim çok çarpıcı bir kısım vardı; birbirini tanımayan iki kişi sahneye çağırılıyor. Biriniz ayna diğeriniz aynanın karşısındakisiniz siz ne yapsanız ayna da onu yapacak diyerek kurgu izah ediliyor. “Elini kaldır!” diyor değerli profesörüm Üstün Dökmen aynanın karşısındaki kişiye. Aynanın karşısındaki kişi SAĞ elini kaldırıyor. Ayna da ayna ya, o da; SAĞ(!) elini kaldırıyor(empati kavramının çöktüğü an).

“Bir insana anlatmak” … “Bir insanı anlamak”… Aslında sadece; anlatamamak ve anlayamamanın kesiştiği anlamsız bir noktadan ibaret…

SAYGILARLA

LAVİNYA

 
Toplam blog
: 80
: 1765
Kayıt tarihi
: 14.05.07
 
 

1975 ANKARA DOĞUMLUYUM, 15 YAŞIMDAN BERİ YAZARIM(yazmak fiilinin geniş zamanlı kullanımıyla) evli..