Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '14

 
Kategori
Çocuk Sağlığı
 

"Anne ve babayı alalım..."

"Anne ve babayı alalım..."
 

("Sınırlar" başlıklı blogun devamıdır)

Çocuk acilin girişine vardığımızda bizi bekleyen gelecekten habersiz oğlum, eşim ve ben meraklı gözlerle hasta kayıt birimini arıyorduk. Bulmamız pek zor olmadı. Nöbetçi hemşire şikayetimizi sorarak işleme başlamak istedi; ancak biz Çocuk Hematoloji servisinden hocamızın bilgisi dahilinde geldiğimizi ve onunla görüşmek istediğimizi söyledik. Hocamızın ismini öğrendi ve kendisine dahili telefondan ulaştı. Hocamız, acilden giriş yapılmadan sadece gerekli fiziki muayenelerin yapılmasını  ve muayene sonunda Çocuk Hematoloji polikliniğine yönlendirilmemizi istedi.

Acildeki nöbetçi doktor da yanımıza geldi ve çocuğumuzun boyu, kilosu yaşı gibi bilgileri aldı. Çocuğumuzda ateş, bulantı, kusma, karın ağrısı, halsizlik gibi belirtilerin olup olmadığını sordu. Buraya hangi şikayetlerle geldiğimizi öğrenmek istedi.

Oğlumda ateş, mide bulantısı, kusma, halsizlik ve karın ağrısı yoktu. Tek şikayetimiz renkte sarılık ve bugün yaptırdığımız kan tahlili sonuçlarıydı.

Acil serviste nöbetçi doktor gerekli bilgileri kaydettikten sonra hocamızı aradı ve hastayı kendisine yönlendireceğini söyledi. Bize de yolu tarif ettikten sonra geçmiş olsun dilekleriyle hocamıza yolladı.

Fakülte hastanesi, bölge hastanesi görevini üstlenmesini haklı çıkaracak şekilde büyük ve bir o kadar da karmaşıktı. Tarif edilen yolu bulmamız arabayla 10-15 dakikamızı aldı. Çocuk Hematoloji polikliniğinde bizi genç sayılacak yaşlarda biraz entellektüel görünümlü olan hocamız karşıladı. Vakit kaybetmeden muayenesine başladı. Kan tahlillerimize göz gezdirdi. Mimiklerini takip ederek tahlil sonuçlarından ne sonuç çıkardığını anlamaya çalışıyordum. Aslına bakarsanız pek bir şey anlayamıyordum. Hocamız tahlillerle yetinmeyecek olacak ki, özellikle karın bölgesinde el ile muayenesini sürdürdü. Sonradan edindiğim tecrübelere göre yaptığı muayene dalağın ele gelip gelmediğine yönelikti. Vücutta küçük kırmızılıkların ve morarmaların olup olmadığını sordu. Oğlumun vücudunda morarmalar yoktu ancak şimdiye kadar sivri sinek ısırığı sandığımız minik kırmızı sivilcelerimiz vardı ve özellikle bacak bölgesine toplanmışlardı. Bu lekeler hocamızın ilgisini çekmişti.

Yakın zamanda, mesela son 10 gün içinde ateşli hastalık geçirip geçirmediğini sordu. Oğlum en son ateşli hastalığını yaklaşık bir ay önce geçirmişti ve ateşini düşürmemiz çok zor olmuştu. Oldukça inatrçı bir rahatsızlık geçirdiğimizi hatırladık ve hocamıza söyledik.

Eklemlerinde veya kemiklerine bir ağrı, sekerek yürüme, topallama, erken yorulma gibi belirtilerin olup olmadığını sordu. Bu belirtiyi de yaşamıştık. Yaklaşık 1 hafta öncesine kadar oğlumun sağ bileğinde kızarıklık vardı ve sürekli olarak o bölgenin ağrıdğını bize söylüyordu. Biz de bu şikayetler üzerine ortopedi uzmanına muayene yaptırmış ve röntgen çektirmiştik ancak birşey bulunamamıştı ve istirahat etmemiz, kas gavşetici uygulamamız tavsiye edilmişti.

Hocamızın peşpeşe sorduğu sorular ve yanıtlarını yaşayarak öğrenmiş olmamız yavaş yavaş teşhise doğru gittiğimizi gösteriyordu. Hocamızın sorduğu sorular bitmiş tekrar kan tahlili sonuçlarımıza yoğunlaşmıştı. Ne anlama geldiğini o zaman bilmediğim ama hastalığımızın tespitine önemli bir tetkik yolu olan Periferik Yayma testini yaptırıp yaptırmadığımızı sordu. Geldiğimiz hastanede çocuk hematoloji uzmanı bulunmadığından bu testi yapamadığımızı söyledik. Hocamız telaşlanır gibi oldu ve bu test olmazsa olmaz diyerek beni ve oğlumu çok ivedi bir şekilde test için kan örneği vereceğimiz laboratuvar kısmına yolladı. Artık resmen hastane girişimizin yapılması amacıyla eşim kat sekreterinin yanına doğru gidecekti.

Oğlum kucağımda, laboratuvar hemşiresinin yanına vardık. Kan örneği parmak ucundan alınacaktı ancak parmak ucunu delmek için iğne ucu kullanılacağından, oğlumun aklına sabahki kan verme olayı geldi. Canım oğlumu zaptetmek biraz zor olacaktı. Bir başka görevlinin ve benim, oğlumu sıkıca tutmamızla, gözyaşı, feryat ve figan eşliğinde test için gerekli olan bir damla kanı alabildik. Testin sonuçlanması için yaklaşık 1 saat gerekiyoru ve poliklinikte uygun bir odada beklemeye başladık.

Bekleme sırasında babam, annem ve kayınvalidemde hastaneye ulaşmışlardı. Ağlamamak için kendisini zor tutan eşim, onların gelişiyle birlikte daha fazla dayanamadı ve gözyaşlarını salıverdi. Babam ve ben de ağlamaya başlamıştık ancak o andan itibaren artık dışarıya değil, gözyaşlarımızı içimize akıtacaktık.

Eşim sağlıkçı olduğu için ne ile karşı karşıya olduğumuzu tahmin edebiliyoru ancak ben herşeyi adım adım öğreniyordum. Herşey de adım adım gerçekleşiyor ve üst süte biniyorlardı.

Test sonuycunu beklerken ana bilim dalı başkanı profesör hocamız da polikliniğe geldi. İki hoca kafa kafaya vererek periferik yayma sonucunu yorumlayacaklardı. Zaman dolmuş ve test sonuçlanmıştı.

Genç hocamız test sonucundan haber vermek üzere, bizim bulunduğumuz odaya geldi.

Ağzından iyi haberler dökülmesini beklerken, "Anne ve babayı alalım" dedi...

(Devam edecek...)

 

 
Toplam blog
: 10
: 746
Kayıt tarihi
: 03.07.14
 
 

Okuduklarınız, bir babanın, toz bile konduramadığı yavrusunun lösemili olduğunu öğrenmesi ile baş..