Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '16

 
Kategori
Kitap
 

‘Artık toprağın suya batma zamanı geldi’ Tibet Ölüler Kitabı (Bardo Thödol)

‘Artık toprağın suya batma zamanı geldi’ Tibet Ölüler Kitabı (Bardo Thödol)
 

Tibet’te bir insan ölüm yolculuğuna çıkarken yanı başında ona, ruhsal bir bağ ile bağlı olduğu bir insan tarafından tane tane, tek tek ve açık bir şekilde ‘Bardo Thödol’ okunur. Ölüm gerçekleştikten sonra da okunmaya devam edilir. Kitap, ölmüş olana ölümden sonra karışıklığa düşmemesi ve sakin kalması için rehberlik eden bilgiler içerir. Kelime anlamı ile Bardo Thödol, 'işitme yolu ile yol gösterici' (yalnızca bedene bağlı olmaktan kurtaran), 'duyarak aracı hallerden kurtuluş' anlamlarına gelmektedir.

Mısır’ın Ölüler Kitabı gibi Tibet Ölüler kitabı da ölümden sonra yaşamın sürdüğüne inanan sayısız kuşakların inancını yansıtıyor. Şimdilerde ise ölümden sonrası ve ölmekte olan insana ne olduğuna ilişkin merakımız yetersiz olduğu gibi yüksek bir bilgi arayışımız da yok! Ve kafamız hep karışık. En yakınlarımızın ve hatta kendimizin başına gelmedikçe ölüm, yakından baktığımız bir şey değil! Her yeni gün birileri ölüyor. Yaşam süresi bir anda sonlanıyor, gidenin ne yaşadığı ve nereye gittiği ile ilgili anlık durup düşündüğümüz oluyor belki ama ilgimiz yine bir anda kesiliyor. Hayata kaldığımız yerden devam ediyoruz. Çünkü evet, her zaman ve herkesin söylediği ve avunduğu gibi hayat devam ediyor!

Oysa bir ölüm haberi duyduktan sonra, ölüme inat yaşamın bir çığ gibi akmaya devam etmesine, zamanın büyük bir hızla ilerlemesine karşılık durup düşünmeyi sevenlerden biriyim. Yaşamın ve ölümün bize uzattığı anlam üzerine düşünmeden edemeyenlerden… 

Doğrusu insan ruhunun öldükten sonra rehberliğe ihtiyacı olduğunu sezmek dahiyane bir öngörü bana göre ve bu yolda çaba harcamanın da takdire şayan olduğunu düşünüyorum. Bunun gerekliliğini anlıyorum. Ve bu rehberliğin kendi konuştuğumuz ve anladığımız bir dilde olması gerektiğini hissediyorum. Bizde, ölünün ardından yapılan cenaze törenlerinde okunan Arapça dilinin ölüye hiçbir faydası da olmadığı kanısındayım. Çok açık ki doğru rehberlik için kendi dilimiz anlayacağımız/anladığımız dildir! Öldükten sonra dil öğrenecek değiliz! Ölürken hiçbir rehberlik almadığımız gibi cenazelerde kullanılan dilin Arapça olması içinde hiçbir anlam bulamadığım bir durumdur benim. Ölü için sakinlik, netlik, açıklık ve anlaşılabilirliğin en önemli olduğu o zamanda konuşulan dilin, karmaşa yarattığını söyleyecek kadar da ileri gidebilirim!

Bu manada bizdeki irfanı yok sayan biri falan değilim. Aksine o irfana gönlünü açanlardan ve kulak verenlerdenim. Ancak o irfanın uzun zamandır uygulanmadığını, uygulanan merasimlerin de ruhdan, samimiyetten, tasavvuf ilminden ve bilişinden, velhasılkelam irfanın özünden uzak olduğunu, gerçek bir yardım ve rehberlik içermediğini de görenlerdenim. Diğer yandan aramızda Tibet’in ölüye rehberlik eden kitabından biz ne anlarız diye düşünenler olabilir. Başka kültür, bir başka inanç, farklı yaşam koşulları… Öyle değil! Konuya açık bir zihinle bakamayanlar için bile şartlanmalar içinden baktığımızda dahi başka inançlar, başka kültürler ve başka yaşayışlar ‘ortak yanımız olan insan olma durumunun’ aslında ‘Bir’ olduğunu, aynı olduğunu görebilir! Aslında başka başka coğrafyalarda da belirse irfanların özünün aynı olduğunu anlayabilir. Hal böyle olunca yaşamda ve ölümde karşılaştığımız durumlar ortaktır.

Anlamlar her ne kadar ‘olduğu gibi’ başka bir dile aktarılamasa da hiç şüphe yok ki Bardo Thödol, tüm insanlık için ve özellikle geçmiş zamanın antropolojik değerini bilen insanlar için değerli bir rehber kitap niteliğindedir! Konuya derinlemesine bakan, bakmak isteyenlerle aynı merakı paylaşıyorum. Ve bir zamanlar bunları düşünüp ortaya çıkaran, uygulayan ve kayda alan üstadlara da gönülden teşekkür ediyorum.

Aşağıdaki metinde Bardo’nun ne anlama geldiğine ilişkin, ölümden sonra ölen kimsenin karşılaşacağı durumlara ilişkin Tibet Ölüler Kitabı’nın dilimize çevrilmiş orijinal olmayan bir metninde yer alan kimi açıklamalar yer almaktadır.

Bardo, ölüm anından sonra karmik nedenlerle, kişinin ölümüyle yüzleşmesi üzere intikal ettiği yer, ara durum anlamına gelir. Öldüğünü yavaş yavaş anlamaya başlayan insanın ölümden sonra düşünce yeteneği güçlü kalmaya devam eder. Duyular çok keskin bir biçimde açılır. Ölü artık çok daha hassas ve çok daha alıcıdır. Düşünülen şey güçlü bir şekilde tezahür eder. Onun için ölünün nasıl bir hal içinde olduğu, nasıl bir hal içinde öldüğü kendi hayrına ve şerrine önemlidir. Bu yüzden rehberlik alması daha da önemlidir!

İnsanın niyet, düşünce ve duygularını denetleyebilme yeteneğini henüz yeryüzündeyken kazanabilmiş olması kendisine ölüm sonrası yaşamında son derece yararlı olur ve bedenini terk eden herkesin geçireceği ilk zor aşamaları kolayca atlatmasını sağlar. Bardo'da karşılaşılan olaylar, ölünün kendi zihinsel faaliyetinin ürünü olacağından zihnini denetleyen olayları da denetleyebilmiş olur.

Bardo Thödol’e göre, ‘anlayışta ilerlemiş zahitler’ geçişi ölüm anında gerçekleştirirler. Ara durumdan geçmek durumunda değildirler. Yükselen büyük doğru yol’dan giderler. Diğer insanlar aslında kendi karmalarının bir sonucu olarak Bardo’ya geçerler. Ölünün karması dolayısıyla Bardo’da geçireceği kırk dokuz gün, yenmek zorunda olduğu tehlike ve yükümlülükler kendisine ayrıntılı olarak anlatılır. Ölüden, her an ‘ içinde bulunduğu kargaşanın farkına varması’ istenir.

Bütün bu olaylar ve kader karmiktir. Yani dünyada yaşanılan hayatın zorunlu bir sonucudur. Eğer dünya bedeninden ayrılmış olan ruhsal olarak gelişmişse, Bardo’daki mevcudiyeti de başlangıçtan beri mutlu ve sakin olacak ve o hiçbir zaman aşağılara inmeyecektir. Bardo Thödol, ölümün Gerçek’de serbest bıraktığı kişileri hedef almamaktadır. Burada esas metinde şöyle der; ‘yiyecek olarak sana ayrılanı ancak sen yiyebilirsin; başkası ona dokunamaz.’

Ölümün doğasından bahsedersek eğer beden bütününü yapan dört kaba elementin (toprak, su, hava, ateş) ölümden sonra ayrıldığını görürüz (dağılma, bozulma, kişisel kıyamet.) Ölmüş insan vücudu kendini oluşturan elemanlara yavaş yavaş ayrışır; ilk önce gazlar, sonra sıvılar, sonra katı cisimler… Ölümden sonra tıpkı fiziksel beden gibi Bardo’daki düşünce-bedenin psişik elemanları da tedrici bir dağılmaya tabi olur. Her eğilim karmik bağımlılıkların etkisi altında kendine uygun çevrelere doğru çekilir.

Geceleyin bir yolda yalnız yürüyen bir yolcu nasıl dikkatini çeken belli başlı şeylerle oyalanırsa- yalnız büyük ağaçlar, evler, köprübaşları, mabetler vs.- ölüler de kendi tarzlarında, dolaşmaları sırasında benzer tecrübeler yaşarlar. Karmik eğilimlerle insanların dünyasının alıştıkları yerlerine çekilirler. Fakat sadece bir düşünce bedenine sahip olduklarından hiçbir yerde uzun süre kalamazlar. Sanki hareketleri fırtınanın önüne kattığı bir tüy parçasının oraya buraya uçuşu gibidir.

Yaşarken sakin olmak nasıl önemli ve değerliyse ölüm anında ve ölümden sonra bu sakinliği korumak da aynı derecede önemlidir; gidişatı belirler! Ölüm anında azap verici hayallerin gözükmesi ihtimaldir. Hayatta iken tefekkürde bulunmanın önemi bu yüzden büyüktür. Gerçek tabiatlarını tanımış ve bazı tecrübeler edinmiş olanlar Bardo’da ışığı tanıyacaklardır. Anlaşılması gerekir ki zihnin bağımsızlığını kazanamadığı durumlarda ölü, bir kötü durumdan diğerine geçmekte, kötü karmaya sahipse eğer aşağılara doğru sürüklenmektedir. Düşüncenin eğiliminin şiddeti ona göre görüntüler yaratmaktadır!

Ölü, korku ve dehşet içindeyse korku ve dehşet verici renkte ışıklar görülür, ürpertici sesler duyulur. Karmasının karanlık tesirlerinden veya hiddeti yüzünden ışıktan kaçabilir veya hayallerin hâkimiyeti altına girebilir. Korkuda olmamanın ve Bardo’yu; onun doğasını tanımanın vereceği güven önemlidir. Kötü karmanın gücü ıstırap çektirirken, iyi karma sakinlik getirir. Ölü, beş unsurla (hava, su, ateş, toprak, esir) arasındaki ilişkinin etkilerini ve sonuçlarını burada da yaşayacaktır!

Öldükten sonra üç bardo yaşanır; ölüm anının, realitenin, doğum aramanın bardoları… Bütün bu kavram ve kanunlar, kozmik kâinatın yürüyüşüne giren doğal kanunlardır. Dünya, büyük kozmik kâinatın bir bölümüdür. Bu kainatın kuralı Budist(Lamaist) terminolojide onsuz alemin dağılacağı DHARMA(evrensel kanunlar) ile anlatılır. Dharma’nın karşıtı olan kaos ise Adharma olarak adlandırılır. Adharma, ıstıraba götürür. Bu ıstırabın sebebi madde ile mana arasında uçurumlar açan istek-arzulardır. Bu açlığı gidermek için girişilen çabalar Karma denilen eylemleri doğurur. Olumlu bir karma, üst bir enkarnasyona götürürken olumsuz karma insanı yeni azaplara, kötü enkarnasyonlara, mutsuz bedenlenmelere sürükler. Samsara, Nirvana’nın karşıtıdır; ölüm ve hayat çemberi yani zamana bağlı olaylar zincirinin kendisidir.

Kitabı okuyan kişi ya da lama, ölüyü ‘seni Gerçek adına ve Gerçek kuvvetiyle çağırıyorum’ der. Ölünün ruhu, öbür dünyada izlemesi gereken davranış yasalarını izleyebilmesi için çağrılır.

Aşağıda ölünün başucunda ona rehberlik etmek üzere söylenen Bardo Thödol’dan sözler bulunuyor;

‘Ey soylu oğul, ölüm denen şey geldi artık; artık toprağın suya batma zamanı geldi. Bu dünyayı bırakıyorsun ama yalnız değilsin; ölüm herkes içindir. Bu hayata duygusallığınla ve zaaf yüzünden bağlanma. Zayıflığından ötürü buraya bağlı kalsan bile burada durmaya kudretin yoktur. Samsara’da gezinmekten başka bir şey yapamazsın.’

‘Ey soylu oğul, yeryüzünde iken alışıp sevdiğin yerleri, yakınlarını rüyada gördüğün gibi göreceksin. Dostlarını, yakınlarını görüyor, onlarla konuşuyor ama onlardan cevap alamıyorsun. Onları ve aileni ‘ağlar görüp’ ‘öldüm, ne yapacağım’ diyorsun. Sudan çıkarılıp ateşe atılmış bir balık gibi acı duyuyorsun. Bu anda bu acıyı hissedeceksin. Fakat ıstırap çekmenin sana hiçbir faydası olmayacak. Yakınlarına ve dostlarına bağlı hissedersen kendini bunun sana hiçbir faydası olmayacak. Öyleyse bağlanma. O zaman ne korkun, ne kederin kalacak.’

‘Arkada bıraktıklarının hareketleri ne olursa olsun, onlara kızma. Onları sevgi ile düşün. Bundan başka arkada bıraktığın servet ve eşyaya kendini bağlı hissedersen, bunların başkalarının eline geçtiğini görerek zaafın dolayısıyla üzülürsen, mallarını kullananlara kızarsan, kızgınlığa kapılırsan senin o anını tüm bunlar psişik olarak öyle bozacaktır ki bu hal sonraki doğumunu ve doğum şartlarını etkileyecektir. Şu halde her zaafı ve sahip olduğun şeylere bağımlılığını terk et. Onlardan tüm kalbinle vazgeç. Hasis hislere kapılma. Maddi zenginliklerin önemi yoktur. Bu anını psikolojik olarak bozarsan sefil hallerden birinde doğmak zorunda kalacaksın. Böyle bir düşünce tarzının sana faydası olmadığı kadar çok büyük zararı vardır. Güven ve sevgi duyduğun zaman tüm bunlar geride kalacak ve senin hayrına olacaktır‘

‘Ey soylu oğul, daima harekette olan karma rüzgârı ile oraya buraya sürüklenirsen, düşüncen uçan bir tüy gibi konacak bir yer bulamayacak, durmadan, gayri ihtiyari başıboş dolaşacaksın. Ağlayanlara ‘buradayım, ağlamayın’ diyeceksin. Fakat seni duymadıkları için ‘ölüyüm’ diye düşünecek, o zaman kendini daha bedbaht hissedeceksin. Bunun için üzülme. Zira düşüncen, yeryüzü bedeninden ayrıdır.’

‘Et ve kandan yapılmış maddi bedenini bıraktın bırakalı ne olursa olsun; ses, ışık, hiçbir şey sana kötülük yapamaz. Artık ölemezsin.Her tezahürün kendi ruhunun bir yansıması olduğunu bilmelisin. Bardo’daki görüntülerin gerçek tabiatının bu olduğunu bilmelisin; kendi düşünce kalıpların olduğunu… Bil ki bu Bardo’dur. Eğer tüm bunların kendi düşünce kalıpların olduğunu bilmezsen, onları tanımaz isen ışıklar seni etkiler, sesler içine korku salar, ışınlar seni dehşete düşürür. Bunları kendi zihninin ürünü olarak tanı! Bu anahtarı bilmezsen Samsara’da avare dolaşıp duracaksın. Etrafına bakma, hiddete kapılma. Beyaz, göz kamaştırıcı, parlak ışığa inan.’

 ‘Ey soylu oğul, böyle düşünceler ortaya çıktığı zaman korkma, şaşırma. Şimdi senin sahip olduğun beden (ışık beden) eğilimlerinden doğan bir düşünce- bedeni olduğu için ona istediği kadar vursunlar, parça parça etsinler o ölmez. Senin bedenin gerçekten boş tabiatlı olduğundan korkmamalısın. Senin düşünce yayılımlarının ötesinde hiçbir şey gerçekten mevcut değildir.’

 ‘Ey soylu oğul, öldükten sonra üç buçuk gün baygın kaldın. Ve ayıldıktan sonra sendeki ‘Bilici’, asıl haliyle uyandı ve bundan evvelki bedenine benzeyen bir ışık-beden ileri atıldı. Tantra’da söylendiği gibi; ‘etsiz, kemiksiz, evvelkine ve sonradan geleceğe benzeyen, bütün duygu yeteneklerine sahip ve serbestçe hareket edebilen, mucizevi karmik kudretlere sahip, Bardo’daki aynı tabiatta varlıkların semavi, saf gözleri ile görülebilen bir beden sahibi olarak…’ Bedenin öncekine benzeyecek, zira bu alışkanlıklarından ileri gelmektedir. ‘sonradan meydana geleceğe benzeyecek’ denildi. Zira gelecekteki doğum yerine ait bir görünümle karşılaşacaksın. Bu karşına çıkan görüntülerle ilgilenme. Güçsüz olma. Bunlara bağlanma. Şimdi gerçeğe bağlanmak istersen ruhunu dikkatle hareketsizlik ve hiçbir şeye bağlanmama halinde, düşünceden arınmış halde tutmalısın.’

‘Ey soylu oğul, bütün duyumlara ve serbestçe dolaşabilme yeteneğine sahip olmak şu demektir; sağlığında sağır bile olabilirsin fakat ölüm ötesi planında gözün şekiller görecek, kulağın sesler işitecek ve bütün duyu organların kusursuz ve tam bir kesinlik kazanacak. Bunun için sana denildi ki ‘Bardo bedeni tüm duygulara sahiptir’ Şimdi içinde bulunduğun varlık şartları öldüğünün ve Bardo’da dolaşmakta olduğunun delilidir. Bunu bilerek hareket et. Öğretileri hatırla.’

‘Ey soylu oğul, ‘serbest hareket’ şu demektir ki düşünce yeteneğin yerinden (yani terk edilen bedenden) ayrıldığından, şimdiki bedenin kaba maddeden yapılmış değildir. Öyle ki sen şimdi kayalardan, tepelerden, hatta dağlardan bile atlayabilir, hiçbir engelle karşılaşmadan her yerden geçebilirsin.‘

‘Bu zamanda sevinç ve keder insanın karmasına-geçmiş hayatında yaptıklarına- bağlıdır. Bazen Bilici(şuur) donuk, bazen kaçıcı ve tutarsız olacak. O zaman aklına şöyle bir düşünce gelecek; ‘ben ölüyüm, ne yapacağım? Sana nasip olan ne ise onunla karşılaşacaksın. ‘

 ‘Bardo’da geçen süre yüzünden ölmüş bedenin kışsa donmuş, yazsa kokuşmuş olacak veya ailen onu yakmaya götürecek yahut onu gömmüş olacaklar, belki suya atılmış olacak ya da kuşlara, yabani hayvanlara bırakılmış olacak. Böylece girecek hiçbir yer bulamadığından kendini yarıklar arasındaki uçurumlarda kalmış gibi hissedeceksin. Bir beden sahibi olmak için şimdi neler vermezdin ki? Böyle düşünerek orada burada bir beden arayacaksın. Bu ıstırap, geçiş döneminde yeniden doğma çareleri aranır. Bunları düşünmek, doğumdan önce rahme düşmeyi çağırır.’

‘İnsanın kendi halüsinasyonlarından başka, insanın kendi içindekilerden başka hiçbir şey mevcut değildir; ne ölüm meleği, ne ilah, ne şeytan. Bunları bil ve öyle davran.’

Bardo Thödol, göründüğü üzere yeniden doğuşu arayan ruhun durumunu anlatır. Anlatırken esas gayenin dünyaya yeniden doğmak değil, yaşam ve ölüm çemberinden-Samsara-kaçınmak olduğuna dikkat çeker. Bardo Thödol’da arzulanan şey; yeniden dünyada yaşamak değil, büyük bir ıstırap kaynağı olan doğum ve ölüm çemberinden kurtulmak, aydınlığa kavuşmaktır. Bardo Thödol’un her satırında bu gaye vardır; samsara’dan, doğum ve ölüm çemberinden kurtulmayı aramak...

Ancak aydınlanma insanı artsız arasız ıstıraplar çemberinden çıkarabilir. Bütün Budist metinler aydınlanmaya ulaşmak için çok belirgin bir disiplin altına girmek gerektiği konusunda birleşirler. Aydınlanma varlığın içinden gelmelidir. Hiçbir halde dışarıdan verilemez. Tam bir kendini bırakışı ve adayışı, düşüncenin tam konsantrasyonunu ve doğru bir rehberi gerektirir.

Buda, bilgi ile sevginin birleşmesinden bahseder. Dört büyük gerçekten; ıstırabın tabiatı, ıstırabın sebebi, ıstırabın ortadan kaldırılması ve ıstıraptan ‘aydınlanma’ ya götüren Yol’dan. Bu yol Orta Yol’dur. Aşırılıklardan kaçınmayı, ahenk ve dengeyi önerir. Kişi aydınlanmaya kavuşmak için dört disipline boyun eğmelidir; sakınmayı gerektiren faziletler, fiziksel ve zihinsel konsantrasyon, iç bilgi ve aydınlanma (nirvana).

Ölen kimse ruhi bir hazırlanma sonucu ‘Buda’ haline erişmek olanağına kavuşursa ölüm ve yeniden doğu çemberi kırılır ve kurtuluş tamamlanır. Fakat böyle bir mükemmeliyet nadirdir. Normal hallerde saf ışığın parladığı durumda ölünün ruhu barınamaz. Yeni bir doğuma kadar Bardo’da gitgide daha aşağı kademelere iner. Lamaların kullandığı bir benzetmeye göre ‘bir iplik üzerinde bir an dengede duran bir iğne gibi, ruh da Saf Işık’da bir an mükemmel bir dengede kalır. Orada duramayacak iğne misali düşen insanın şuurlu prensibi için vecd haline benzeyen bu benlik ötesi hal pek az anlaşılmıştır. Karmik kişisel yazgıdan gelen eğilimler bireysel düşünceler, egonun kuvveti, bencil arzular ateşin sönmesi demek olan Nirvana’nın gerçekleşmesini önler ve o zaman hayat tekerleği dönmeye devam eder.’ Varlık karması yüzünden (tekâmülü için gerekli şartlar) yeni doğumlara sürüklenir.

Şuur, bir içe bakış ve bilgi sahibi olma süreçlerini ifade eder. İnsan öldüğü zaman şuurdaki görüntüler silinir gider ancak şuur her daim oradadır! Ölmüş durumda iken şuur ‘Tanıyıcı ‘olarak vardır.  Herhangi bir olayı fark eden şuur. Bedenli iken olduğu gibi bedensizken de o vardır. Yaşamda ve ölümde; her zaman… Rüyalarımızda gözlemi yapanın kim olduğunu düşünürsek bu kavramı daha iyi anlayabiliriz. Ölünün zihni deyince bir beyin değil, ölünün düşünme yeteneği anlaşılmalıdır.

Aslında Bardo, çevreye uyumsuzluktan doğan ruhsal bir karışıklık halidir. Bardo’da alıştığımız dünya olaylarının veya bu olaylar hakkında edinilen fikirlerin idraki tamamen değişiktir. Ölü, her şeyi hareket halinde ve karışıklık halinde görür. Tıpkı bir bebeğin yeni geldiği hayata göz açtığı zamanki gibi… Yeni karşılaştığı dünyayı tanıması için ölüye, yeni ortamına alışması telkin edilmektedir. Bardo’daki alışılmamış görünümlerin anlatıldığı bu bölüm ezoterik, çoğunluğa kapalı, gizli ve tecrübelerin sembollerle anlatıldığı bölümdür.

Ölüm, Tibet’in Ölüler Kitabı’nda* böyle anlatılıyor. Ölümün bir son olmadığı, ruhsal tekâmül yolunda yolculuğumuzun devam ettiği, rehberliğin her zaman değerli olduğu… 

Yaşamda ve ölümde doğru rehberlikle karşılaşmak dileği ve umuduyla…

 

*Tibet'in Ölüler Kitabı, Lama Kazi Dawa Samdup

 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..