Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

"Aşk o kadar kısa, unutuş o kadar uzun ki..."

"Aşk o kadar kısa, unutuş o kadar uzun ki..."
 

"Artık sevmiyorum, kuşkusuz ama nasıl da sevmiştim.

Sesimle onun işiteceği rüzgarı yakalamak istemiştim.

Başkasının. Başkasının olacak. Ben öpmeden önce olduğu gibi.

Sesi, ışıltılı gövdesi. Sonsuz gözleri.

Artık sevmiyorum, kuşkusuz, ama seviyorumdur belki.

Aşk o kadar kısa, unutuş o kadar uzun ki..."

Halil Berktay hoca taraf gazetesindeki köşesinde yer vermiş yukarıdaki dizelere ; (20 aralık perşembe 2007) çevirisini de kendisi yapmış... dizeler Neruda'nın. yazının başlığı "Nazımın kadınları, Neruda’nın sevgilileri" Nazıma eleştiri Neruda ya övgüler yükseltmiş, çok haklı.

Ancak yazının bu yanı benim hiç umurumda olmadı, çünkü şiire takıldım kaldım..
"Neruda’nın ayrıldığı sevgilisinin başka bir erkekle olduğunu tasavvur etmenin verdiği, yaşattığı acıyı hiç korkmadan şiire döktüğü" dizeler beni 2006 kasımına, Gölbaşı'na götürdü attı; cesur, coşkulu, umutsuz/umutlu, sarhoş, tutkulu, şehvetli, sonsuz ışık patlamalarıyla geçen günlere..

Artık sevmiyorum demek zor geliyor nasılda sevmiştik..

Onu, o zor umutsuz; ama kararlı ve yalnız günlerde, omzuma bir melek kondu ve beni çekip çıkardı güçlendirdi diye tanımlarım hep, belki de hiçbir şey yapmadı..

Bir şiir, bir film, bir köşe yazısında, bir blogta yakalanırım yine ona içim derinden, inceden sızlar durur, hastalanırım, çekilirim kendime her şey daha zor gelir, kımıldamak bile...

Bir yandan kararırım, bir yandan da, ya bilmeseydim, tanımasaydım diye kendimi avuturum. Olsun... Ya hiç bilmeseydim... Bu bilgi sevinç yine de... Sarılırım bazen yokluğuna...

Başkasının ben öpmeden önce olduğu gibi.
Olsun.
Bazen hissederim benim yanımda.
Olsun.

Duygularımızı tutkumuzu henüz kendimiz bile bilmeden birbirimize söylemiştik birden güvenle, evet böyle bir şey ön çalışmasız ve kendiliğinden gelen..
Sesi, kokusu, sonsuz gözleri, ışıltılar saçan narin gövdesi, patlamış incir dudakları, mertliği ve cesareti..

Şimdi nerdedir aklından şu an ne geçer bilemem, ben onu yazıyorum, şimdilik..

Halil hocanın köşe yazısından nereye .. bende Turgut Uyar' dan bir şiir ekliyorum, belki bu şiir de sizi bir yere götürür..

"GÖĞE BAKMA DURAĞI

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

Turgut UYAR"

"Olanla gelenle yetinmekten gelen iyimser bir yetingenlik kazanmak" belki esas olan..
O acımtırak "sevilen" İzmir yöresi şaraplarından, 2 litreden azı yetmez, Candan Erçetin'in Fransızcaları eşliğinde, Neruda’nın "kara ada muhtırası" sayfa 79/ Aşklar: Rosaura..
sonra dün gece seyrettiğim o film "damage", ölesiye.. harmanlayın..

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..