Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '06

 
Kategori
Mizah
 

'Atilla kimse gelmesin, Sevtap’la evdeyim' dedi

'Atilla kimse gelmesin, Sevtap’la evdeyim' dedi
 

Bursa’ya tepeden bakıyorum. Çatılar geliyor önce gözümün hizasına. Üstünde mavi bir gökyüzü. Aşağıda "Kültür Park", biraz üstü Altıparmak. Baktıkça bakacağız bu manzaraya; daha çok vakit var. Öğrenciyiz. Ev tutmuşuz. Ev orduevine elli metre. Yüzümüzü yıkamaya bile oraya geliyoruz. Kahvaltı, yemek, arkadaş grubu her şey orduevinde. Evi, haftada bir temizleme nöbeti yazıyoruz. Nöbet Atilla’ya denk gelince İzmir’e evine kaçıyor. Ben de "temizlik yapmak yerine elma yiyip Ahmet Kaya dinliyormuşum!", Aykut öyle diyor.

"Sakın kimseye söyleme ve geleni oyala" dedi. Atilla gizli bir iş çeviriyor. Sevtap’la eve gideceklermiş. "Ne yapacaksınız evde?" diyorum. Sigarasını içerken boğuluyor gülmekten "Nazar olmuş! Dua üfleyeceğim" diyor. Ah! benim saf başım. On sekiz yaşım. Bebe bakışım.

Aykut geldi. Bir iki hoş beş. "Atilla nerede?" dedi. Hımmm! Bir düşüneyim. Söylememem lazım. Ama hem engellemem hem de söylememem lazım. Nasıl olacak?

"Bana bak. Atilla kimse gelmesin Sevtap’la evdeyim" dedi. Der demez, Aykut yüzünde şeytani bir sırıtmayla tozu dumana katarak kafeteryadan yıldırım gibi çıktı. Giderken yanında Gökhan’ı da götürmüş. Kapıyı deli gibi yumruklamışlar. Mafyayı basan Amerikan polisi hesabı. "Güm güm güm"

"Kapıyı tam bu manyaklar kırarken ben kızın dudaklarına nah bu kadar kalmıştım" diyor Atilla eliyle. Azıcık kalmış yani. Kapı kırılır gibi vurulurken Sevtap korkudan bir metre zıplamış. Atilla benim ötmemden ötürü çok sinirli. Beni aramış ortalıkta. Haberi geldi hemen. "Kaybol, seni benzetecekmiş" dediler. Kayboldum ben de biraz.

Akşam evdeyiz. Aykut, Atilla, ben ve Ertuğrul. Ertuğrul asker çocuğu. O da bizimle kalıyor. Önce geçici falan derken çeteye dahil gibi oldu. Mühendislikte okuyor. Ama biraz tuhaf. Saçlarını meç yaptırır, kira zamanı ortadan kaybolur, dönünce babasının başına muhakkak bir felaket gelmiştir, dolayısıyla kirayı ödemez.

Atilla’nın ayakları 37 numara. Kız ayağı. Ertuğrul’un ayakları 38 numara, kız ayağı. Ayakkabıları hep kapının önünde tutuyoruz. Bu ikinci evimiz. Çatı katı. Kim gelip ayakkabımızı çalacak ki?

Alt komşumuz Mehmet abi. Emekli bir denizci asker. Kendi halinde, akşamları rakısını içip uyuyan bir komşumuz. Mehmet abi ile rastlaşıyoruz bazen Orduevinde. Selam verip devam ediyor yoluna. Tonton bir abimiz. Hiç bize fırça atmamıştı. Ta ki o gece olanlara kadar.

Gecenin bir vakti. "Allah’ın delireceğim "diye ses geliyor. Geçer meçer diyorum yok geçmiyor. "Ne oluyor lan Ertuğrul! babana bir şey mi oldu?", "Banyoda fare var" diyor. "Nee! Fare mi var!?" Evde herkes fareden korkuyor. Oysa, şimdi olsa fareyi elimle alır, çay içmeye götürür, oradan da otobüs parasını verir, evine yollarım. Ama o zamanlar ben de fareden korkuyorum.

"İyi, sen banyoya girme, o çıkar gider" diyorum. Biraz sonra Atilla ve Ertuğrul banyoda ellerinde sopa gibi şeylerle fareyi kovalıyorlar. Ben de uyuyamayıp gidiyorum. Fare banyodan kaçıp salona giriyor. Ben çığlık atıyorum. Ertuğrul çığlık atıyor, Atilla çığlık atıyor. Ev de çığlık çığlığa geziyoruz. Gecenin bir yarısı. Aykut elleri dudaklarında "Manyak mısınız? Evde karı kesiyoruz zannedecekler" diye sinirden kızarmış bize bağırıyor, bir yandan da "ya sabır!" diye dudaklarını ısırıyor. Fareyi öldürüyor Ertuğrul. Benim ses tellerim haşat. Gidip uyuyoruz.

Ertesi gün sabah uyandım. Nefis bir gün var camımda. Güneşli, çıtır çıtır, harika. Başka bir yerde olmak istemeyeceğiniz sadece orada o anı yaşamak isteyeceğiniz günlerden. Camımı açıyorum, yaşamak giriyor içeri.

Bakkala indim. Gözlerim açılmıyor. Bakkaldan dönerken ayılmaya çalışıyorum. Birden Mehmet ağabeyin göbeği önümde bitti. "Günaydın abi", "Günaydın size tabii. Dün sabaha kadar bağıran misafirleriniz gitti mi?"

Kısa bir şaşkınlıktan sonra "öldü bile abi" diyorum. "Utanmada yok sizde, şu konuşmaya bak!" diyor. "Abi kusura bakma, banyoda fare çıktı sabaha kadar onunla uğraştık, manyak Ertuğrul öldürdü ama" diyorum. Mehmet abi çok öfkeli, "yakıştıramadım size" deyip gitti. Allah Allah! Amma sinirlendirmişiz adamı.

Öğleden sonra kafeteryada oturuyoruz. Bizim çete ve orduevinde kalan kızlar aynı masadayız. Mehmet abi geldi masamızın yanına. "Eyvah! Şimdi ağır konuşacak bu" diyorum içimden. "Afiyet olsun gençler" diyor. "teşekkürler "diyen var" sağol abi" diyen var. Mehmet abi masaya bakıyor, yediğimiz şeylere bakıyor. Yüzüne gelip bir gülümseme oturuyor. "Farelere peynir koymamışsınız" deyip hınzır suratıyla devam ediyor. Konuyu bilen biz; kısa süren anlamsızlığın ardından mide krampları geçiriyoruz..

Kızlar "Fare kim? Ne peyniri? Niye deli deli gülüyorsunuz?" diyor. Kendimize geldikten sonra "Ne faresi?" diyoruz.

 
Toplam blog
: 187
: 1260
Kayıt tarihi
: 02.10.06
 
 

İyiye ve güzele götürmeliyiz Dünyayı. Sürekli daha çok kazanmak, daha yukarıdan bakmaya çalışmak,..