Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '12

 
Kategori
Güncel
 

"Barış", hem de çok acil!

Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne değin kuşkusuz ki bu ülkenin en büyük sorununun "Kürt meselesi" olduğuna dair hiçbirimizin kuşkusu yok.
Geçmişin tozlu sayfalarına baktığımızda Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları kentlerde, kasabalarda ve köylerde yaşanan acılar, göçler, ve tüm bunların tetiklediği "başkaldırılar" bu tespitimizin ne kadar haklı olduğunu bize gösteriyor zaten.
Dersim, maraş, diyarbakır işkencehanesi ve roboski... bu örnekleri bir hiyerarşi cetveline tabi tutsak uzayıp gider; yani devlet ve Kürtler arasında yaşanan kırılma anlarından sadece birkaçı bunlar.

Devlet ve Kürtler arasındaki mesafe giderek açıldı, statükocu, ulusalcı ve Türk milliyetçiliğinden kan alan geçmiş iktidarların baskıcı ve şövenist politikaları ile Kürtler temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakıldı, Kürt dili ve kültürü üzerinde hitlerin yahudilere uyguladığı ajitasyona rahmet okutacak yöntemlere başvuruldu, Kürtler kendi dillerini ancak dört duvar arasında fısıltıyla konuşur oldu.

Faşizim cumhuriyetin berrak ve tertemiz sularına zehir olarak aktı, rejim ve onun kurucu önderi M.Kemal'in kurulacak yeni devlet ve rejim'in doğum sancılarında Kürtleri hep yanında tutmayı yeğledi; zira M.Kemal üstün zekası ve öngörüsü ile çok iyi biliyordu ki Kürtler bu ülkenin olmaz sa olmazıydılar, öyle değilmidir ki emperyalizme karşı milli mücadelenin en çetin savaşları güney cephesinde verildi antep,maraş,urfa bu bakış açısına verilebilecek en sağlam örneklerdir.

Dedik ya Cumhuriyetin tertemiz sularına zamanla milliyetçi, şövenist ve statükocu zihniyet ve iktidarlar bu berrak suya adeta zehir olup akıttılar, bu zamanla öyle insafsız bir hal aldı ki devletin en tepesindeki adam Cemal Gürsel'in Kürtler için sarf etttiği o talihsiz söz devlet ve Kürtler arasındaki kopuşu bize yeterince gösterir gibi , sunay'ın:“Nerede bir Kürt görürseniz, yüzüne tükürün” çıkışı aslında klişe bir tabirle "sözün bittiği yer" olarak karşımıza çıkıyor.
Devlet ve Kürtler arasında yaşanan bu paranoyayı bir kenara bırakarak CHP genel başkanı Kemal Kılçdaroğlu'nun "artık analar ağlamasın" argümanı ile yola çıkarak kendileri açısından oldukça gecikmiş bir manevra olarak algılanabilecek Kürt meselesine müdahil olma düşüncesi ile başbakan Erdoğandan randevu talep etmeleri gerçekten bu ülkede kanın akmasını istemeyen, gencecik çocukların artık bir bir toprağa verilmesine yüreği yanan, şiddet, baskı ve terörden medet ummayan-nemalanmayan herkesi memnun etti.
CHP başta iktidar partisi, sonrasında mecliste gurubu bulunan MHP ve BDP ile görüşüp ortak hareket etme düşüncesi ile böyle bir girişim başlattı, MHP grişimin daha başında kestirip attı, böyle bir girişimin asla içinde yer almayarak adeta "hergün akan kanın, ölen gencecik çocukların" feryadına, çığlığına kulaklarını tıkadı, gözlerini kapattı.
CHP'nin MHP'nin bu manevrasına karşı "MHP olmazsa da olur" resti aslında CHP'nin bu işe ne kadar önem verdiğini gösterir gibi.

MHP bu tavrı ile çözümün önünde tıkaç olmaktan öteye geçmez, ne yazık ki bu parti hala Cevdet Sunay'ın olduğu noktada, durdukları bu noktanın bilançosunu ve görmeleri için son 30 yılda akan kan ve sönen ocakların rakamlarında kendini gösteriyor.
Kimse bu acıların dinmesi için yapılan çalışmalara engel olma hakkına sahip değildir, bu ister MHP, ister BDP veya ister başka parti veya kişi olsun değişmez.
Bu ülke için en lazım olan şey kuşkusuz "barış", hemde çok acil !

 

 
Toplam blog
: 166
: 540
Kayıt tarihi
: 02.09.09
 
 

Batmanın Beşiri ilçesinde doğdum, Mersinde yaşıyorum, edebiyata ilgi duyuyorum, yerel ve ulusal d..