Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

"Bayrak nerde, biz ordayız..."

"Bayrak nerde, biz ordayız..."
 

Askerliğe karşı sempatisi olmayan bir Türk erkeği düşünemiyorum. Bir zamanlar benimde hayalimde asker olmak vardı. Aynı düşünceleri paylaştığım ve çok sevdiğim bir arkadaşımla ortaokulu bitirdikten sonra askeri bir liseye gitmeyi ve sonrada hava harp okuluna girmeyi düşlemiştik.

Ne kadar doğru bir bilgiydi bilemiyorum ama, gözlüklü olduğumuz için bunun mümkün olmayacağını söylediler. Biz de hayallerimize veda ettik. O günlerde ve o günün şartlarında daha derinlemesine bir araştırma yapma imkânımız da yoktu.

Yıllar sonra askerliğin bitiminde "tezkere bırakmak" gibi bir seçeneği değerlendirmeyi, hep aklımın bir köşesinde tutmuştum. Ancak kısa dönem yedek subay öğrenci olarak 1976 yılında Silvan'da yaptığım askerlik, bana böyle bir şey yapma arzusu vermedi ve bu duygu da anılarda kalmış oldu.

Askerliğe ulusça sıcak bakmamızın temelinde, genlerimizin cengâver bir soydan geliyor olmasının elbette büyük bir etkisi var. Ayrıca mensup olduğumuz dinin şehitliğe verdiği önem, vatan için ölümü kolayca göze alacak bir özelliği de âdeta ruhumuza yerleştirmiş.

Askerlik, adı üstünde bir savaş sanatı. "Haydi yavrum haydi git, ya gazi ol ya şehit" diyerek uğurladığımız evlâtlarımızdan cephelerde ne kahramanlar yarattık, ne Mehmetçikler bıraktık. Geçmişimizde bilimsel ve sanatsal faaliyetlerden çok, kazandığımız zaferlerle adımızı tarihe yazdırdık. Her karış toprağı kanla sulayarak kendimize vatan, kan gölüne dünüşmüş bir savaş akşamına yansıyan ay-yıldızı da bayrağımıza alem yaptık.

Sadece biz değil, hemen hemen dünyadaki bütün ülkeler sınırlarını kanla çizdiler. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından insanlık, bu vahşete artık "dur!" deme zamanının geldiğini düşünerek, barış içinde bir dünyanın temelini atmaya çalıştı. O günden beri askerlik, savaştan çok barışın koruyucusu olan bir meslek haline geldi.

Giderek manevî değerlerden uzaklaşılan ortamlarda, parası, getirisi, artı özellikleri ve biraz da fiyakası sebebiyle seçilen mesleklerden biri oldu.

Dış düşmanlara karşı oldukça risksiz bir "sigorta" görevi yapan askerlerimiz, terör adı verilen belâya karşı çaresiz kaldılar. Artık gençler askere uğurlanırken, peşlerinde endişeye bürünmş bir aile bırakıyorlar. Hele Güneydoğuya gitmeleri sözkonusu olduğunda, bu endişe daha da artıyor.

Şu anda yeğeni Tunceli'de askerlik yaptığı için gece gündüz tedirginlik yaşayan vatandaşlardan biri olarak, dün akşam Kozyatağı'ndan sırım gibi iki komando asker minibüse binince hatırladım bütün bunları... "geçmiş olsun, bitti mi askerlik" diye sordum.

Acemi birliğindeki eğitimlerini bitirip dağıtım iznine gelmişler. "Nereyi çektiniz" diye sordum bu kez korkarak... Cevap Bitlis'ti... Allah yolunuzu açık etsin, inşaallah sağ salim dönersiniz, demeye çalıştım gözlerim dolarak...

"Vatan sağolsun... Bayrak nerde biz ordayız" dedi gençler, onurla gururla... Çok duygulandım. Sessizce ağlamaya başladım. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu.

Kar ve kış soğuğunun yaşandığı bir İstanbul akşamında, ben sıcacık evime ulaşmak için acele ederken, Allah'ın ayazında nöbet bekleyen askerleri düşündüm. Bu şartlarda meydana gelecek bir çatışmada, insanın en değerli varlığı olan hayatını ortaya kayarak ölümüne bir mücadeleye girenlerin ruh hallerini düşündüm... Ve birkaç saniye içinde sönüp gidiverecek, cansız bir beden oluverecek "insan"ları düşündüm...

Yüzyıllar önce hayatta kalmak için öldürmeyi seçen ilkel insanlardan ne farkımız vardı ki? Yirmi birinci yüzyılda yaşıyor olmak, demek bize hiçbir ayrıcalık kazandırmamıştı...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..