Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '07

 
Kategori
Psikoloji
 

"Ben" ölüdür, yalnızca ismi vardır. Bilinç ise sonsuz hayattır...

"Ben" ölüdür, yalnızca ismi vardır. Bilinç ise sonsuz hayattır...
 

Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz değneği ve el yordamı ile otobüse binmişti. Şoför: -Soldan üçüncü sıra boş hanımefendi, dedi.

Kadın 32 yaşında güzel bir bayandı ve eşi oldukça yakışıklı bir deniz subayı idi. Bundan bir kaç ay önce yanlış bir teşhis sonucu gerçekleştirilen ameliyatla gözlerini kaybetmişti genç kadın ve asla göremeyecekti.

Kocası ameliyattan sonra acı gerçeği öğrenince yıkılmış ve kendi kendine bir söz vermişti. Asla karısını yalnız bırakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayakları üzerinde durana kadar cesaret verecekti.

Günler geçiyordu. Kadın her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdiği kocasına yük olduğunu düşünüyordu. Eşinin bu içine kapanık, karamsar hali kocayı çok üzüyordu. Bir an önce bir şeyler yapması
gerekiyordu, karısı günden güne kendi içine kapanık dünyasında kayboluyordu.

Bütün gün düşündü koca, nasıl yardım edebilirim güzeller güzeli eşime diye. Birden aklına eşinin eski işi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasıl söyleyecekti, çünkü artık çok kırılgan ve neşesizdi. Bütün cesaretini toplayarak akşam karısına konuyu açtı. Karısı dehşetle gözlerini açtı:

- Ben bunu nasıl yaparım ben körüm, diye bağırdı.

Kocası ona destek olacağını, her sabah kendisinin işe bırakacağını ve akşamları da iş çıkışında alacağını ve ona çok güvendiğini söyledi. Çünkü eşini tanıyordu ve bunu başarabileceğini biliyordu. Kadın büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü eşini çok seviyordu ve onu kırmak istemiyordu. Her sabah eşini işine bırakıyor ve akşamları da alıyordu fedakar koca.

Günler böyle ilerledi, karısı eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocası daha fazlasını istiyordu, kendisine söz vermişti sonuna kadar gidecekti. Aksam karısına:

- Artık işe kendin gidip gelmelisin, dedi.

Kadın şaşırmıştı. Bunu asla yapamayacağını söyledi. Kocası ısrar edince onu yine kıramadı ve bütün cesaretini topladı. Bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu.

Sabahları kadın artık otobüs durağına kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek işine gidebiliyordu .
Günler günleri kovaladı, hiç bir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, şoför:

- Sizi kıskanıyorum, hanımefendi dedi.

Kadın kendisine söylenip söylenmediğini anlayamadan, neden diye sordu.

Şoför: - Çünkü her sabah sizin arkanızdan bir deniz subayı genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakıyor. Otobüsten indikten sonra yeşil ışıkta yolun karşısına geçmenizi bekliyor. S iz binaya girdikten sonra arkanızdan öpücük yollayıp size her gün sevgiyle el sallıyor, dedi.

Şurası bir gerçek ki, insan benliğine hapsolmuştur. Bu yüzden benlik bilinci hastalıklıdır. Bilinç is sağlıktır.

Bilinçte ne "ego" dediğimiz fikir ne de "ben" diye ifade ettiğimiz "öteki" vardır.

Bilincin herhangi bir sınırı yoktur. O engellerle karşılaşmaz, varoluşla ve evrenle birdir.

Aynı derin birliğin içindedir. Ve sen o zaman bütünün içine akarsınız.

Tıpkı nefes alıp vermek gibi... Nefes aldığınız zaman bütün varoluşa girersiniz, nefes verdiğiniz zaman ise siz bütünlüğe girersiniz...

Her nefeste varoluşun o bir bütünlüğü sana kendini sunar. Ve sen de her nefis verişinde varoluşla, o eşsiz bütünlüğe sunarsın kendini.

Bu hayatın kaynağıdır...

Ancak benlik bilinci bütünlüğü lekeler. Çünkü benliğin içine alır ama dışına vermez. Her şeyi biriktirir ama paylaşmanın ışığını kaybeder. Etrafına sınırlar çizer, "burayı geçmek yasaktır!" levhaları yerleştirir. Zamanla tüm hayat pınarınızı kurutur ve sizi yaşayan bir ölüye döndürür.

Yaşam paylaşmaktır. "Ben" dediğiniz şey ölü bir şeydir, bir şey ifade etmez, bilinçsizdir. Ancak bilincin kendisi sonsuz ve zengin hayattır. Bilinç hiçbir sınır tanımaz...

Çoğunluğun "benmerkezci" yaşadığı bir dünyada, ortada bir ben olmamak, sizi asıl büyük benliğinize kavuşturur.

Peki nedir benliksizlik? Benliğin olmaması, aslında benliğinizin yalnızca size ait olmayışı, tüm şeylerin benliği oluşudur.

Osho dedi ki: "Benlik bilincinde olmak, teslim olmama tavrıdır. Çatışma, mücadele ve savaşım tavrıdır. Eğer varoluşla savaşıyorsan, benlik bilincin yerinde olacak ve tabii ki, tekrar tekrar yenileceksin. Attığın her adım, daha derin bir yenilgiye yol açacak. Kesinlikle çaresizlik öfkesine kapılacaksın. En baştan itibaren kaybetmeye mahkumsun, çünkü kendi benliğini evrene karşı savunamazsın. (...)

Yalnızca Tanrı'nın yanında olursan başarabilirsin, karşısındayken asla! Sadece bütünle birlikte olursan başarabilirsin, onun karşısındayken asla! O yüzden eğer öfkeliysen, mutsuzsan, unutma; o mutsuzluğu kendin yaratıyorsun? Bütüne karşı savaşıyorsun. (...)

Kendi hayatını izle. Yaptığın birçok şeyi egon için yapıyorsun. (...) Dünyanın en zengin insanı olunca ne yapacaksın? Giderek daha fazla mutsuz olacaksın, çünkü çatışmadan ancak mutsuzşuk çıkar. Mutsuzluk bir çatışma içinde olduğunun belirtisidir. O yüzden sorumluluğunu başka bir şeye atma. İnsanlar olayları mantıklı hale sokmakta çok iyidirler. Eğer mutsuzlarsa, 'Ne yapabiliriz? Geçmiş yaşamlarımızdaki karmaşalar bizi mutsuz ediyor' diyebilirler. Hepsi saçmalık. Geçmiş hayatın karmaları seni mutsuz etmiştir, ama geçmiş yaşamlarda. Neden şimdiye kadar beklesinler? Beklemenin bir anlamı yok. Seni asıl mutsuz eden şu andaki karmaların. Suçu eski hayatlara atmak kolaydır. Sen ne yapabilirsin? Eğer kendini değiştirmeyi düşünmüyorsan hiçbir şey yapılamaz. Geçmiş değiştirilemez. Elini sallayarak silemezsin. Geçmişini silmeye yardımcı olacak hiçbir sihir yok. O, olmuştur ve ve sonsuza dek olmuş kalacaktır. Artık onu değiştirme olasılığı yoktur. Bu, senin üzerindeki yükü kaldırıyor ve 'Madem öyle, geçmiş karmalar yüzünden mutsuz olmak zorundayım' diye düşünüyorsun.

Sorumluluğu Hıristiyanların yaptığı gibi şeytana atabilirsin. Hindular sorumluluğu geçmiş karmalara atarken, Hıristiyanlar da şeytana atıyor. O senin için tuzaklar kuruyor olmalı. Sen değil, şeytan tuzaklar kurarak seni mutsuzluğa sürüklüyor ve cehennemin derinliklerine doğru çekiyor.

Sen kimin umrundasın ki? Neden bu şeytan denen şey gelip seninle uğraşsın?

Sonra bir de Marksistler, komünistler, sosyalistler var. Onlar insanı mutsuz edenin osyal yapı ve ekonomik sistem olduğunu söylüyor. Sonra Freudçular, psikoanalistler var. Onlar da suçu anne - çocuk ilişkisine atıyor. Ama her zaman başka bir şey, asla suçlu sen değilsin. Asla şu andaki sen değilsin.

Sana bunu açıklamak zorundayım. "Suçlu sensin". Eğer mutsuzsan, bunun tek sorumlusu sadece ve sadece sensin. Ne geçmiş, ne sosyal yapı, ne de ekonomik sistem sana yardımcı olabilir. Kendin olarak kalmaya devam ettiğin sürece hangi ekonomik sistemde olursan ol mutsuz olacaksın, hangi dünyadan olursan ol mutsuz kalacaksın.

Öncelikle varoluşla olan bu çatışmayı bıraktığın zaman, temel değişim başlar. Bütün büyük dinlerin 'egonu bırak' derken vurgulamak istediği şey budur. Onlar 'çatışmayı bırak' demek istiyor. (...)

İnsanlar doğayı fethetmekten söz ediyor. İnsanlar onu, bunu fethetmekten söz ediyor. Doğayı nasıl fethedebilirsin? Sen onun bir parçasısın. Bir parça bütününü nasıl fethedebilir? Bunun aptallığını görmelisin. Sen ya bütün ile uyum içinde olabilirsin ya da bütünle çatışma içinde olup uyumsuzluk yaratabilirsin. Uyumsuzluk mutsuzlukla sonuçlanır, uyum ise mutlulukla. Uyum, doğal olarak derin bir sessizlik, keyif ve coşkuya neden olur. Çatışma ise endişe, tasa ve gerilim yaratır.

Ego, kendi etrafında yaratmış olduğungerginliklerden başka bir şey değildir. Peki neden insanlar onu yaratıyor? Bunun bir nedeni olmalı. Neden herkes kendine bir benlik yaratmaya çalışıyor? İnsan kendini tanımıyor, o yüzden. İnsanın benliksiz yaşaması çok zordur, o yüzden sahte bir benlik, yedek bir benlik yaratıyoruz. Gerçek benlik, bilinmezdir.

Aslında gerçek benlik, asla tam olarak öğrenilemez. Gizemli ve tanımsız olarak kalmaya devam eder. Gerçek benlik o kadar geniştir ki, onu tanımlayamazsın. Gerçek benlik o kadar gizemlidir ki, onun özüne ulaşamazsın. Gerçek benlik bütünün benliğidir. İnsan aklının onu eline alıp kavraması mümkün değildir." [*]

Benlik bilincinizi ardınızda bırakırsanız, eşinin yanında olmadığını sanan kadın gibi ayağa kalkar ve kendi kendinize yürürsünüz.

Aslında yürüyenin de, yürütenin de, size yardımcı olanında büyük benlik olduğunu anlarsınız.

Çünkü siz isminiz ya da işiniz değilsiniz, siz evren ve Tanrı dediğimiz bütünlüğün bir parçası ve aynı zamanda bir evrensiniz!

[*] Osho, "Yaratıcılık", İçindeki güçleri serbest bırakmak, Ovvo Yay., 2005.
 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..