Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '06

 
Kategori
Eğitim
 

'Ben şimdi her yerdeyim öğretmenim'

'Ben şimdi her yerdeyim öğretmenim'
 

Şehit öğrencim Ö. Adıgüzel'in anısına saygılarımla...

Uzun bir aradan sonra, yaşadığı ve öğretmenlik yaptığı kentin sokaklarındaydı şimdi. Çok şeyler değişmiş gibi geldi ona. Gökdelenler arasında insanlar küçülmüş gibi gözüküyordu. Şehir tenhalaşmış, eski şen şakrak, hareketli halinden eser yoktu. Bozkır sıcağı olanca gücüyle vurmuştu kente. Tanıdık birilerini aradı durdu gözleri.

Bir zamanlar, ara sıra uğradığı ve bir çok arkadaş edindiği "Birahane" geldi aklına.

Köşedeki gazeteciden Cumhuriyet, Milliyet ve bir de Kayseri gazetesi aldı. Dışarda sıcak, bunaltıcı bir hava vardı. Birahaneye girdiğinde öğle üzereydi ve hiç müşteri yoktu. Birden günlerden Cuma olduğunu hatırladı. Bu kentin insanları, Cuma günleri bu saatte birahaneye gelmezlerdi. Rahatsız oldu, dönmek üzereydi ki:

- "Ooo Hocam, yüzünü gören cennetlik" diye karşıladı, Şef Garson Yusuf. O da şaşırmışa benziyordu. Birahane için erken sayılacak bir saatte eski tanıdığını görmek. Masalar, dekor, Garson Yusuf hiç değişmemiş. Birahanede zaman durmuştu sanki. Her zaman oturduğu yere oturdu. Garson Yusuf hiç sormadan bir bardak birayla, bir tabak kabak çekirdeğini masaya koyuverdi ve kendisi de oturdu masaya.

- "Eee Hocam, nerelerdeydin bunca zaman, kayıplara karıştın uğramaz oldun buralara.. Ha! vallahi senin ağlamanı da özledik. Hele peçete kağıtlarına yazdığın şiirleri de."
Yusuf'a kısaca anlattı, yurt dışında olduğunu, geçen zamanı.

Birahaneye yeni müşteriler gelmeye başlamıştı. Hepsi yeni yüzlerdi, O'nun için. Yusuf da onlarla ilgileniyordu şimdi.
Birasından bir iki yudum çekti, kabak çekirdeklerini çitmeye başladı. Ne kadar tatsızdı. Bunların tadı mı değişmişti.

Gazetelere göz gezdirmeye karar verdi. Cumhuriyet'i ve Milliyet'i bir tarafa bıraktı. Nasıl olsa onları didik didik eder okumadığı yer bırakmazdı. Kayseri Gazetesini eline aldı. Manşette: "Kayserimiz 100. Şehidini toprağa verdi" yazıyordu. Böyle haberleri okudukca, duydukca, yüreği sızlıyor, büyük acılar duyuyordu. Kim bilir, annesi, babası ne durumdaydı. Haberi okumaya devam etti. Gözlerini ovuşturdu, elini alnına koydu. İsmi tekrar tekrar okumaya çalıştı. Kalbi son hızla çalışıyor, nefesi duracak gibi oluyordu. Soğuk bir ter kapladı vücudunu. Göz yaşları gazete üzerinde sesler çıkarmaya başlamıştı.

Garson Yusuf'un, omuzuna dokunmasıyla irkildi. "Hocam, ağlamak ve şiir yazmak için çok erken değil mi?" dedi, gülerek. Yerinden kalkarak, hızla uzaklaştı, birahaneden. Ayakları bir süre amaçsızca dolaştırdı kentin sokaklarında O'nu.

Ne zaman büyümüş, jandarma Astsubay olmuştu. Hep o gülen gözlerini. heyecanlı, atak halini düşündü Özkan'ın. "Ah! Özkan... Ah!" dedi inleyerek; öğrencim, sevgili öğrencim.

Dördüncü sınıfa kadar okutmuştu Özkan'ı. "Dördüncü sınıf" dedi. On yaşını anımsadı, Özkan'ın. "O daha çocuk" dedi sessizliği bozarak...

Anıları gözlerinden bir film şeridi gibi geçmeye başladı. Gülümsedi bir an. Özkan gözlerinin önündeydi.

Eve geldiğinde yorgun bitkin bir haldeydi. Eşi olağanüstü bir durum olduğunu sezdi hemen. Gazeteyi uzattı eşine, O da hızla açtı gazeteyi ve haberi gördü. Tüm öğrencilerini tanırdı eşi, bir yaşam biçimiydi onlar için.. Öğrencilerinin tüm özelliklerini, yaptıkları komiklikleri hep anlatırdı eşine. Özkan'ı da çok iyi tanır ve severdi. O'nun da gözlerinden yaşlar boşandı!

"Haydi gitmeliyiz" dediğinde eşi, uyanır gibi oldu geçmişinden, düşlerinden. "Evlerinin adresini öğrendim, gidelim" dedi eşi.

Evlerine vardıklarında akşam üstüydü. Konu komşularla dolmuştu "Şehit Evi", sessiz bir ağıt vardı erkeklerin oturduğu odada. Özkan'ın babası hemen tanıdı oğlunun öğretmenini. Kucaklaştılar bir süre, gözyaşları birbirine karıştı! Sessizce oturdular, sözcükler düğümlendi boğazlarında...

Gelenek üzerine; helvası, tatlısı dağıtılıyordu Özkan'ın. Bir tabakta öğretmeninin önüne bıraktılar. Tabaktaki tatlılar hep Özkan olmuştu gözünde. Ellerini uzatamadı! ağzına alamadı, dili damağı kurudu.. daldı gitti yılların gerisine...

Eşinin sesiyle irkildi. Salona çıktıklarında Özkan'ın annesini gördü. Oğlunun öğretmenine sarıldı ve şu sözcükler döküldü dilinden: "Öğrencin Mardin'e görev yerine giderken; sizin ilikokuldayken hediye ettiğiniz kitabı çantasına yerleştirirken, "Öğretmenimi çok özledim. Dönüşümde O'nu bulur, elini öperim" demişti"

Kendisini duygu selinden dışarı attığında; Özkan karşısındaydı.

- Öğretmenim ben ölmedim.
- Şehitler ölmez Özkan!

BEN ŞİMDİ HER YERDEYİM ÖĞRETMENİM

Bir hain kurşun bulduğunda yüreğimi
Yirmisindeydim.
Sevdalıydım
Ülkemin , taşına toprağına
Kurduna, kuşuna
Canına. cananına
Ve Karagözlüme

Kıpır kıpırdı yüreğim
Işıl ışıldı gözlerim
Bir nehirdim sevgiye akan
Bir volkandım ülkemi ısıtan

Ağlama!
Ağlama anne
Sil gözlerini "Karagözlüm"
Ben şimdi her yerdeyim

Doğan bebekte
Açan çiçekte
Yazılan şiirde
Ve ülkemin geleceğinde

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..