Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '07

 
Kategori
Sinema
 

"Beyaz melek" in düşündürdükleri

"Beyaz melek" in düşündürdükleri
 

Yaşamın son perdesi: Yaşlılık..

Kendine, çevrene zarar vermeden, aksine; verimli, faydalı olmak adına güzel geçmiş bir gençliğin sonrasında, sağlıklı bir yaşlılık, herkesin hayalidir sanırım.

Kişisel bakımını yapabilecek akıl ve beden sağlığına, kimseye muhtaç olmayacak parasal imkana sahip olmak. Kısacası sağlıklı, varlıklı, bir yaşlılık...

Vücut, akıl sağlığı, bizi yaradanın iradesi dahilinde kuşkusuz. Ama, yine de tedbir bizden, takdir O’ndan...

Elimizden geldiğince yaşlılığımızı düşünerek bedenimize iyi bakmamız gerekiyor. Bunun dışında parasal olanaklarımızı; yarınları düşünerek kullanmak da gençken yapılması gereken en akıllıca iş, bana göre.

Yaşlılık koltuğunda rahat oturmak istiyorsak; sağlıklı, varlıklı olmanın dışında, sevilen sayılan bir yaşlı olmaya çalışmalıyız.Bunun için de, gençlik dönemimizde; yakın çevremizle de uzaktakilerle de iletişimimiz mümkün olduğunca iyi olmalı.Ve kanımca, gençlerin tahammül edemedikleri şeylerden olan; onların işlerine karışma, öğüt verme gibi günümüzde “itici” sayılan huylardan kaçınmak, akıllıca bir tutum olacaktır...

Bu kadar uzun girişten sonra, sözü “Beyaz Melek” e getirmek istiyorum.

Evet... biz de izleme şansını bulduk.Gerçekten Mahzun Kırmızıgül, çok önemli bir toplum sorununu, güneydoğunun güzellikleri ile birlikte duygusal bir atmosferde yansıtmış perdeye...

Huzurevleri...Bazıları gerçekten beş yıldızlı otel formatında. Ama filmdeki gibi; yaşlıların son derece kötü koşullar altında; huzurdan çok, korku, kaygı dolu olarak yaşamlarını sürdürmek zorunda oldukları huzurevleri de var ülkemizde...

Gerçi kendi aralarında oluşturdukları, sevgi dostluk bağı da izleyene güzel duygular yaşatıyor. Filmde yaşlı ve felçli bir kadının, bakıcı tarafından dövülmesi, tüylerimizi diken diken etti.Yaşlı bir insanın dövülmesi gibi; insan olarak dünyaya gelmiş hiç bir canlının

yapamayacağı bir eylemi, ancak insan görünümündeki hayvandan daha aşağı varlıklar yapabilir...

Beğeni ile izlediğimiz, düşündürücü sahnelerden de oldukça etkilendik. Doğuda; hep eleştirilen, çok çocuklu, kadının özgür olmadığı, cahil diye küçümsediğimiz bireylerden oluşan “aile” nin ne kadar sağlam temellere dayandığını görüyoruz...Birbiri için canını verecek kadar, birbirlerini seven, koruyan, gözeten, özellikle yaşlıya saygıyı ön planda tutan bir anlayış...

Bu saygı-sevgi çemberinin ne yazık ki, kente göçüşten sonra kırılmasına engel olunamıyor...Kırsaldan kent yaşamına geçiş ve kadının çalışma yaşamına girmesi gibi etkenlerle farklı yaşam tarzı, farklı kültür anlayışları oluştu.Geleneksel büyük aile parçalandı, çekirdek aileler oluştu...Modern yaşama ayak uydurmaya çalışan yeni model Türk insanı, kendi sorunları ile boğuşurken, yaşlı anne –babaya yetemez duruma geldi...

Filmde Yıldız Kenter, Erol Günaydın gibi ustalar bizi adeta silkeledi; kendimizi, toplumumuzu yeniden sorgulamamıza vesile oldular.

Ayrıca; Tuz Gölü’nün harika görüntüleri, Diyarbakır’ın, Dicle’nin, büyülü havasının yansımaları da, filmin izlenmeye değer olmasına katkıda bulunmuş.

Herkes, birgün kendisinin de “yaşlı” olacağını unutmamalı; özellikle, anne-babasına -elinden geldiğince- destek olmalı.

Aynı zamanda da ileride, “gölgesinde oturacağı bir ağacı” olması için, maddi manevi olanaklarını, gençliğinde yaşlılığını düşünerek kullanmalı diye düşünüyorum...

“Beyaz Melek” i izledikten sonra, tüm “beyaz yürekli” insanlar için şunu diliyorum:

İster evimizde, ister huzurevinde olalım; akıl, beden sağlığımız, saygınlığımız hep var olsun...Taa ki; beyaz meleğin kanatlarına bininceye kadar...

Saygılarımla....

 
Toplam blog
: 307
: 1382
Kayıt tarihi
: 08.08.07
 
 

Emekli Türkçe öğretmeniyim.Şimdi Marmara Üniversitesi bünyesinde bulunan, Atatürk Eğitim Enstitüsü ..