Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '15

 
Kategori
Deneme
 

"biküçükmeseleaşk"

"biküçükmeseleaşk"
 

Ve bir sabah çırılçıplak güneşin doğuşuna şahit olan şair, bir aşık, geçen günün sıcaklığından bağımsız, güneşle beraber yepyeni güne başlıyor. Olympos dağlarının eteğinde aç bir köpeğin bakışları arasında yepyeni güne merhaba derken yanındaki aşığına bakmadan güneşin harelerini seyrederken an ve an mavileşen denize baktığında güneşle beraber yeniden doğduğunu hissediyor. Gerçekten mutlu mu belli değil, yoksa gerçekten aşık mı, o da belli değil! Ama o an var ya, o an oracıkta hiçbir sorun gözükmüyor. Öyle bir an ki, sanki aşık bu hayatta yırttığını zannediyor. Oysa hayat o kadar basit miydi; kim için? aşıklar için?

“Nefesim” dedi, “Evet, nefesimin tutulduğu bir an bu an ve baksana üzerimdeki damatlıkla beraber ve o karşımda upuzun kuyruklu peri misali gelinliğiyle o ve ben gerçekten eşsiz gözüküyoruz. Hani öyle bir duygu ki sanki kamera olmuş düğündeki insanların gözlerinden görüyorum bu hayatı ve hatta o kadar yorgunuz ki o gece sevişemedik bile, o gece, güya ilk gece!”

“Çırılçıplak vücudumla gece karanlığında dolunay olması itibariyle kimseye gözükmüyorum. Duygularım kadar karanlığım o gece ve sahile çıktığımda orada duran park etmiş bir kadın var. Çıplak ama görünmeyerek yanına oturuyorum. Evet, iki basit insanken erkekliğim vücudumun ortasında olmasına rağmen herhangi bir belirti yok üzerimde. Evet, aşk yoksa, belirti de yok!” Ve sözcükler İngilizce olarak sabaha kadar boşalırken yalnızlığı konuşan iki karakter, sessizce birbirlerine bakmadan, kendilerini kaybetmiş, güneşi doğuruyorlar. “Başka bir sabah o sabah, odasına bırakırken aklıma gelen tek şey “adı neydi”. Ne kadar çok konuşmuş, o kadar az kişisel bilgi edinmiştik birbirimiz hakkında. Kimdi, adı neydi ve nerede doğmuştu?” Ya da cevapların hiçbirinin önemi yoktu. Her şey konuşmalarda gizliydi ve bu iki insan arasında varsayılabilecek aşk, kesinlikle nafile bir duygu, zorlama bir çabaydı. Çünkü paylaştıkları sadece insanlıklarıydı. Cinsel organları onların suçları değildi! Ve o gecede büyülü olan bu sohbeti aşk diye tanımlamak, sadece bir anlamsızlıktan ibaretti. Oysa konuşulması gereken onları bir araya getiren bu tesadüf anı ve sonrakileriydi. Sabahleyin uykuya daldıklarında duydukları, bu hayatta yaşamak adına, bir güven duygusuydu o kadar!

“Onu ilk kez gördüğüm anı hiç unutmuyorum, büyülü bir bakıştı bizimkisi! Başörtüsünden sarkan sarı saçları ve mavi gözleri ile derinime nüfuz etmişti. Evet, nefessiz geçen o anda ikimiz de gözlerimizle konuşmuştuk. Soru şuydu; biz niye tanışmıyorduk? Çünkü ilk defa karşılaşmıştık! Ne garip değil mi? Bu kadar az tanışan insanlar arasında oluşan bağı üreme güdüsüyle açıklamaktan, Freudyen bir bakıştan, öte bir şey olmalıydı yaşadığımız o an! Evet, diyorum, haksızlık bize! Evet, şunu da biliyorum; tanıştığımız zaman, hayatımız ve geleceğimiz birbirleriyle kaderin ağlarıyla bağlanacak. Ve bu durumdan ikimiz de sorumlu değiliz. Buna aşk mı demeliyiz? O gözlerimizle birbirimize dokunduğumuz an, aşkımızın birbirine perçinlendiği bir kilitlenme anı mı? Yoksa gerçekten birbirimizden kaçıp bu anı mahvetmek mümkün müdür? Ya da başka bir soruyla bu kadar birbirimizi sevmemiz nasıl oldu da o anda oldu? Yani biliyorum şu an çok yeni ama seni öptüğümde dünya ahiret benim olabileceğini hissediyorum!”

Ve gerçekten bi küçük meseleydi aşk, tıpkı “Bi Küçük Eylül Meselesi” filminde olduğu gibi!

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..