Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '08

 
Kategori
Siyaset
 

"Bildiğimiz sol" bir oksimoron mu?

"Bildiğimiz sol" bir oksimoron mu?
 

Önceleri sağ ve sol kavramları genellikle yerli yerinde kullanılırdı. Örneğin kendine “solcu” sıfatını uygun görmüş bir kişi ya da yapının milliyetçiliği öne çıkarması pek rastlanan bir durum değildi. Solun kendi içinde farklı yorumları ve ara renkleri mevcuttu ama bunların merkeze en yakın duranları dahi şöyle ya da böyle bir sol kimlik taşıyordu. Örneğin 1970’li yılların CHP’si söylemde sola ilişkin talepleri dile getiriyor pratikte de bir sol kitle partisinden beklenebilecek ölçüde politikaları hayata geçirmeye çalışıyordu. Merkezden başlayıp en radikal çizgideki yapılara kadar kendini “sol” olarak tanımlayan hemen hemen bütün oluşumlar solun ayırt edici evrensel ilkelerini sırf söylem düzeyinde bile olsa sahiplenmeye gayret ediyordu.

Sol düşüncenin hemen bütün araçları dışardan ithal edilip ufak tefek uyarlamalarla benimsenmişti. Solun kendi içindeki ayrışmalar çoğu zaman bu düşüncelerin menşei ve uyarlama farklarından kaynaklanıyordu. Bu kaynakların başlıcalarını Avrupa’daki sosyaldemokrat partiler, Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Çin Komünist Partisi, Arnavutluk Emek Partisi ve Latin Amerika ülkelerindeki devrimci hareketlerin ideoloji ve programları oluşturuyordu. Bunlar öylesine klişeler biçiminde benimsenmişti ki, örneğin farklı anlayışlar arasındaki tartışmalarda savunulan bir düşünceyi kanıtlamanın en sağlam yolu savunulan şeyi mantıksal bir tutarlılıkla ortaya koymak değil, Marx’ın, Lenin’in ya da Mao’nun bir yapıtından tartışılan konuya uygun bir alıntı cımbızlayabilmekti. Ancak bütün bunlar yine de bir “sol” çerçeve içinde olup bitiyordu.

Sovyetler Birliği’nin dağılması ve sosyalist kampın aniden ve beklenmedik biçimde çöküşü bütün dünyada olduğu gibi Türkiye solunda da büyük travmaya neden oldu. Solun dış referansları ortadan kalktı. Bütün o kitaplar ve onların öngörüsüyle oluşturulmuş sosyoekonomik modeller birden bire geçerliliğini yitirdi. Francis Fukuyama’nın tam da o günlerde kaleme aldığı “Tarihin Sonu” başlıklı, ideolojilerin sonunun geldiğini öne süren makalesi sosyalistler için geleceğe ilişkin kehanetler içeren bir korku filmi sinopsisi gibi ortalarda dolaştı.

Referansların ikna edici özelliğini yitirmesine karşı Türkiye’deki sol yapılar farklı tavırlar geliştirdi. Kimi gruplar hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Özellikle anti-Sovyetik gruplar Sovyetler Birliği’nin zaten sosyalist olmadığını, dolayısıyla çökenin de sosyalizm sayılamayacağını öne sürdüler; bunlar bu anlayışı hâlâ büyük ölçüde devam ettiriyorlar. Bazı konulardaki yaklaşımları arkaik bulunabilir ama bu gruplar en azından hâlâ solun taleplerini dile getirmekteler.

Asıl büyük ve sorunlu dönüşüm sosyalist kampın ve reel sosyalizmin çökmesinden hayal kırıklığına uğrayıp sola ulusal ve yerel bir biçim vermeye kalkışan yapılarda meydana geldi. Bu gruptaki bazı yapılar aşama aşama soldan sağa, sosyalizmden milliyetçi/ulusalcı bir çizgiye doğru evrildiler. Solun evrensel referanslarını terk etmeye başladıkları andan itibaren de bildiğimiz soldan yavaş yavaş uzaklaşmaya başladılar.

Şimdi burada karşımıza önemli bir sorun çıkıyor. “Soldan uzaklaşan” derken kimleri, hangi yapıları kasdediyoruz? CHP mi, İşçi Partisi mi, Türkiye Komünist Partisi mi? Cumhuriyet gazetesi mi? İlhan Selçuk mu? Deniz Baykal mı? Yalçın Küçük mü? Bu yapı ve kişilere solcu demek, “soğuk ateş”, “sıcak buz” türünden dört dörtlük birer oksimoron olmuyor mu? Öte yandan bu oluşum ve kişilerin zaten ezelden beri solda olmadığını kabul edersek birtakım illegal fraksiyonlar, birkaç küçük parti, birkaç dergi ve gazete çevresinde kümelenmiş bir avuç kişi dışında sol adına elimizde ne kalır? Bu yazıya başlarken doğrusu işin bu yanını fazla hesaba katmamıştım. Sağ ve solu birer kavram olarak tanımlamak zor değildi. Ama Türkiye’de kimin sağcı kimin solcu olduğunu saptayabilmek o kadar kolay değil. Bir yapının solculuğunu eleştirirken aslında onda olmayan bir şeyi mi eleştiriyoruz? Mesela CHP ne kadar solcu?

Bu sorular gerçekten önemli ve ulaşacağımız sonucu daha başından belirleyen bir hareket noktası... “CHP ve benzeri partiler, oluşumlar zaten solcu değiller, hiçbir zaman da olmadılar” deyip bu tartışmayı bitirmek mümkün. Ancak bu yaklaşım bugün kafamızı çok karıştıran sorunumuzu çözmez. Biliyoruz ki, son yıllarda kabaca “ulusalcı” başlığı altında toplanmaya başlanan parti ve oluşumların tabanındaki milyonlarca kişi bu yapılara esasta bunların sol, demokrat, laik, ilerici vb olduğunu “bildiği” en azından öyle “sandığı” ve bu partilerden sol politikalar beklediği için yakınlık duyuyor. Burada ciddi bir talep - arz ya da taban - üstyapı uyumsuzluğu var. Eğer örneğin CHP’nin tabanı da üst yönetimi gibi anti-demokratik, anti-enternasyonalist, gerici, içe kapanmacı bir karaktere sahip olmuş olsaydı bugün “CHP sağcı mıdır, solcu mudur?” tartışmasına hiç gerek kalmayacaktı. Solun klasik ilkeleriyle CHP yönetiminin politikalarını karşılaştırıp bu politikaların solla ilgisinin olmadığını, dolayısıyla bu partinin bir sol parti olmadığını çok rahat biçimde kanıtlar ve bu tartışmayı bitirirdik.

Ancak biliyoruz ki, CHP’nin ta 1960’lı yıllardaki “ortanın solu” açılımından bu yana süregelen bir “sol” kimliği ve ona bu özelliği nedeniyle oy veren bir tabanı var. Bu durum CHP ve benzeri yapıları “bunlar sol kategorisinde değerlendirilemez” diyerek bir çırpıda kenara atmamızı engeller. O halde bu oluşumları kategorik bir redle dışarda bırakarak değil, oldukları biçimiyle değerlendirerek bir yere varabiliriz. Bu durumda doğru soru şudur: “bu neviden ‘sol’ oluşumlar niçin sağa doğru evrildiler?” Örneğin bugün her şeye rağmen sol bir tabandan oy alan CHP sol adına dile getirilmesi gereken onca talep varken niçin bunlardan hiç söz etmeyip Ergenekon avukatlığına soyunuyor? Bu vaziyet basit bir “aslına rücu” süreci midir, yoksa daha karmaşık bir olgunun yansıması mıdır?

Aslında soruyu bu bölümde yanıtlayıp bitirmeyi düşünüyordum ancak görüldüğü üzere yeni sorular ortaya çıktı. Hepsini yanıtlayabilmek için de bir bölüm daha gerekecek.
.......



Sonraki bölüm: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=125660


Resim:http://michirukaminari.deviantart.com/art/Oxymoron-Cross-Stitch-79490147

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..