Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '09

 
Kategori
Felsefe
 

“Bir Golem Musallat oldu bize!”

“Bir Golem Musallat oldu bize!”
 

Demokrasi olanağı tüm dünyada bizden uzaklaşıyor, ülkemizde zaten AB süreci zorlamasıyla sağlanan kısmi düzenlemeler sahiplerimizi rahatsız etti süreç askıda. Her insanın giden de ve gelmekte olan üzerinde sorumluluğu var, attığımız her insani olmayan adım, yaptığımız her ayrımcılık karşımıza İsrail; savaş, şiddet, işkence olarak çıkıyor. Tüm dünya da her birimizin tercihleri, 11 Eylül’de Gazze’de ölüm, Taksim’de Diyarbakır’da ölüm oldu.

Sembollerin arkasında güce kapılıp gittiğimiz her an İsrail. Bizden farklı olana yaptığımız her ezbere itham, bir başka insanı iteleyen her halimiz, herhangi bir farklılığı hor gördüğümüz her an, İsrail.

İnsanlığın barışa, dayanışmaya, sevgiye, sanata, kültüre, bilime, edebiyata, felsefeye ilişkin zenginliklerinin hükmü yerine, her düzey ilişkide savaş ve şiddet hükmünü sürdürüyor, onu içimizde besliyoruz.

İsrail nerden gelmiş nereye gider diye Google’de aranırken Golem efsanesine rastladım. Michael Hardt ve Antonio Negri’nin “Çokluk”(İletişim yn.) kitabında da Golem efsanelerinden bahsediliyor. Bu kitapla dolaşıyorum bu günlerde.. “Çokluk” kavramı çok önemli. Kitap her türlü egemenlik biçiminin insan hayatından nasıl uzaklaştırılabileceğine ilişkin bir proje; bu karanlık günler de küresel mutlak demokrasinin hala olanaklı olduğuna ilişkin umutlarımızı tazelemek için kolaylaştırıcı; savaşı açıklıyor ve çözümü tartışıyor. Açıkçası 2009 yılında tüm zamanımı “demokratlık” kavramını açmaya ve “çokluk” kavramına ayırmayı düşlüyorum. İki güzel çocuk daha bu kavramlar benim için. Bu yine iyimserlik tabi; en azından bütün bir yıl güneşin doğacağı varsayımına dayanıyor.

***

“ Golem’in sözcük anlamı biçimlendirilmemiş ya da şekilsiz madde imiş. Onun hayat bulması antik Kabala geleneğine göre, Eski Ahit’teki Tekvin kitabında anlatıldığı şekliyle Tanrının dünyayı yaratmasının bir tekrarı imiş.

Yahudi yaratılış mitlerine göre Tanrının ismi hayat yaratma gücüne sahip olduğu için, haham kil figürünün karşısında durup Tanrının adının bir dizi permütasyonunu telaffuz edince Golem hayat bulurmuş.

Evvel zaman içinde Praglı Haham Loew, Prag’ın Yahudi cemaatini korusun ve zalimlere saldırsın diye bir golem yapmış. Ancak golemin yıkıcı şiddeti kontrolden çıkmış. Yahudi düşmanlarına saldırdığı gibi ayrım gözetmeden Yahudileri de öldürmeye başlamış; ta ki haham onu tekrar kile çevirene dek. Bu efsane savaşın ve şiddetin gözünün kör olduğuna dair. Günümüzün golemi de savaşın yıkımın sembolu.

Yine 1921 yılında Rusya da basılan Golem adlı oyunda ise Haham Loew Yahudilere zulmedenlerden intikam almaya o kadar kararlıymış ki, art arda ortaya çıkan Mesih’i ve Eliya peygamberi bile geri çevirmiş. Haham daha onların zamanı gelmedi, şimdi golemin düşmanlarımızı kanda boğmasının zamanıdır, diye hüküm vermiş. Ancak intikam ve savaşın şiddeti, ayrım gözetmeyen bir ölüm saçmaya başlamış. Savaş canavarı golem dost düşman ayrımı yapamamış. Savaş herkese eşit ölüm getirmiş.

İşte savaşın canavarlığı öğrenilmiş ölümle. Hala öğrenilmiş gözükmüyor. Haham şaşkındır: “Kurtarmaya geldi, ancak bizim kanımızı döktü.” “Kendimizi kurtarmak istediğimiz için cezalandırıldık mı?” Hiçbir şey yapmazsak düşmanlarımız bizi yok ediyor, onlara savaş açarsak da kendi kendimizi yok ediyoruz. Haham Loew, golem in temsil ettiği paradoksun farkına böyle varmış.

Bizi yoksunluklarımızdan, zulümden ve baskıdan kurtaracak ve de savaşa alternatif olacak bir şey var mı? Golem in asıl isteği nedir?


Kaynak: Michael Hardt ve Antonio Negri /Çokluk-İletişim yn.

***
Ek:
Filistin
Sevan Nişanyan - 03.01.2009/Taraf

En eski zamanlara gidersek Filistin bugünkü kadar geniş bir alan değil, şimdiki Gazze şeridi ile onun hemen devamındaki Aşdod ve Aşkelon kentlerini içeren daracık sahil bandının adı. Geç Bronz Çağında buraya muhtemelen denizden gelen ve yerli Sami dillerine benzemez bir dil konuşan bir kavim yerleşmiş. İç kesimde oturan İbrahim oğullarıyla durmadan çatışmışlar. Tevrat bunlara Peliştî adını verir, İbranice çoğulu Peliştîm. İlk sesli şewa, yani Türkçe ı’ya yakın kısa bir ses.

Bu marjinal kavmin adını Romalılar meşhur etmiş. Milattan sonraki 100-150 yılda Roma İmparatorluğu, eski adı Iudaea (Yahudiye) olan ülkede durmadan isyan çıkartıp teröristlik eden Yahudilerden yaka silkmiş, 132 yılındaki son isyandan sonra hepsini memleketten sürüp, ta Lübnan sınırına ve Ürdün’e kadar olan vilayetin adını da Palestina yapmışlar. Maksat belli ki Yahudileri ve Yahudiliği anıştıran her şeyi haritadan silmek. Yahudistanın başkenti olan Ierusalem kentinin adı bile zamanın imparatoru onuruna Aelia Capitolina diye değiştirilmiş, tıpkı bin yıllık Eğin’in Kemaliye edilmesi gibi.

7. yüzyıldaki Arap işgaline dek Bizans-Roma vilayetinin adı Palestina kalmış. Falestîn veya Filistîn bunun Arapçası. Arapçada /p/ sesi yok, malum, her zaman /f/ olur.

İslam ve Osmanlı asırlarında bu isim büyük ölçüde unutulmuş, ya da tarihî bir ad olarak tek tük anımsanmış. Osmanlı devrinde bugünkü İsrail’in kuzeyi Şam veya Beyrut vilayetinin bir parçası. Güneyi ise Kudüs sancağı, gayrıresmî kullanımda çoğu zaman Yahudiyye olarak anılmış. Ahım şahım Yahudi nüfusu olduğundan değil, memleketin eski adı bu olduğundan.

1918’de ülke İngiliz işgaline girince ortaya gene isim sorunu çıktı. Avrupalıların öteden beri bildiği adıyla Judaea deseler olmaz, Araplar kızar. Yahudilerin istediği Eretz İsrael hiç olmaz. Nötr olsun diye bir süre Jordan adı üstünde durduktan sonra, eski Roma vilayetinin adını canlandırmaya karar verdiler. Ülkenin adı bir kez daha Palestine oldu. İngilizlerin yarattığı bu ülkede oturan Araplara da Palestine/Filistin Arapları dendi.


"www.nisanyansozluk.com - Türkçenin en kapsamlı etimoloji sözlüğü"


İzlenmeli....
http://blip.tv/file/1498507?filename=ZeitgeistTR-ZeitgeistAddendumZeitgeist2TurkishSubtitlesTurkceAlty263.flv

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..