Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '11

 
Kategori
Sinema
 

“Bir Kadın ve Bir Erkek” (Un Homme et Une Femme)...

“Bir Kadın ve Bir Erkek” (Un Homme et Une Femme)...
 

Yıl :1969'du ...Lise son sınıf öğrencisiydim...

Ankara,Hacettepe'deki cumbalı evimizin karşısındaki yüksek kafesli,haremlik-selâmlık bölümleri olan ve şimdilerde tarihî konak olarak korumaya alınmış ahşap eve kiracı olarak taşınan bir ailenin kızı vardı...

Çalışma odama çekilip yıldızımın hiç barışmadığı Kimya Dersi'ni hafızlamaya çalıştığım sırada O kız, pencereye çıkar ve bana bakarak örük saçlarıyla oynayarak gülücükler atardı.

Aklım kalırdı, bu kızda...

Beynim kızda,gözüm kitapta...Bu dersten kalırsam eğer;sebebi bu kız olacaktı !..

''Hayır !..Olmayacaktı bu böyle...''

Mutlaka O'nu yakından tanımalıyım !..'' diyerek,''kızın hangi okulda okuduğunu ?..Kimlerle arkadaş olduğunu;anası-babası kim ?..Soyu-sopu nedir ?..'' gibi bilumum detektiflik sorularıma kısa sürede yanıtlar bulup;bir kış akşamı Kurtuluş Lisesi'nden çıkışını beklemeye başlamıştım...

İşte geliyordu...Aman Yarabbi ne kadar da güzeldi...Tıpkı Hülya Koçyiğit !..Yoksa bana mı öyle geliyordu...Hemen arkadaşlık teklifimi yapmalıydım...

Ama nafile ''Zangırdaklarım bacak bacak ediyordu'' (Yani bacaklarım heyecandan zangır zangır titriyordu )

Üç,beş gün bu heyecan devam etmişti...

Karlı bir kış günü, dalgın dalgın (Tabi kızı düşünerekten ) Sıhhıye'de yürürken, sağ taraftaki Ankara Sineması 'nın duvarına asılan dev sinema afişindeki güzel aktrist Anouk Aimee'nin büyük boy resmine gözüm takılıvermişti...

Hayret !..Nasıl da'' benim sevdiğim kıza'' benziyordu yahu !..Tıpkısının aynısı...

Yoksa ben nereye baksam melankolik kafayla, her kızı O'na mı benzetiyordum...

Evveeet!...Şeytâni bir fikir gelmişti aklıma...

Kız'la konuşma bahanesini bulmuştum...Ertesi akşam saçımı limonla yatırıp;biraz da Mennen sürünüp okulunun kapısına ''damlamıştım.''

Herşey bir kaç dakika içinde olup bitivermişti...Elele tutuşup Kurtuluş Parkında geziyorduk işte !..


Caddelerde rüzgar ,aklımda aşk var

Gece yarısında eski yağmurlar

Şarkı söylüyorlar sessiz usulca

Özlediğim şimdi çok uzaklarda...
...........


Cumartesi matinesinde Ankara Sinemasında almıştık soluğu...

Hattâ, haftalığımın yarısını verip sinemanın en ücrâ noktasında ''Locadan '' yerimizi ayırtmıştık. Benim niyetim kıza biraz daha yaklaşmaktı...

Ama nafile !.. İzlediğimiz film bizi öylesine sarmıştı ki başroldeki, Jean Luis Amcayla, Anouk Aimee Teyze'nin öyküsü bizi bir başka âleme götürmüştü...Mendiller sırıl sıklam...Ben süklüm-püklüm !..

Hayatımda, ilk kez ''alt yazılı film '' izliyordum...Yazıyı mı okuyacaksın ?..Konuyu mu kavrayacaksın ?..

Yoksa ara sıra kızı mı keseceksin ?.. Zor ;ama çok keyifliydi doğrusu !..


Kız arkadaşım Anouk Aime'in ''bacısıydı '' sanki ...Bu kadar mı benzerdi ?..Bendeniz tam ''Mecnun olmuştum ''kısacası...

Hele filmin o meşhur müziği yok mu ?..Âşıkların arabayla, şiddetli yağmurda giderken çalan müzik, sileceklerin ritmine nasıl da uyuyordu !..Bizi de mest ediyordu tabi...

İşte benim için çok önemli olan bu güzel film ve müziği, sonraki yıllarda Dünya Klasikleri arasında yerini alıyordu.

Müthişsin Francis Lai...Hatırlarsanız, ünlü Love Story de O'nun muhteşem eserlerindendi...

..........

Müzikleriyle de unutulmaz filmler sayfama, bu kez, Fransız sinemasından 1966 yapımı bir romantizm başyapıtı konuk oluyor.

Yönetmenliğini Claude Lelouch'un yaptığı, başrollerini Jean-Louis Trintignant ve Anouk Aimée'nin paylaştıkları “Bir Kadın ve Bir Erkek” (Un Homme et Une Femme)...

Her ikisi de eşlerinden boşanmış iki mutsuz insanın, çocuklarını getirip götürdükleri bir kreşte rastlantı sonucu tanışmaları ve sonrasında da bütün hayatlarına damgasını vuracak tutkulu bir aşkla birbirlerine bağlanmalarını anlatmaktaydı.

Zaman zaman siyah-beyaz, zaman zaman da renkli görüntüler eşliğinde, baştan sonra dingin bir kurgu ve hiç acelesi olmayan bir anlatımla akıp giden bu “huzurlu” filmi beyazperdenin unutulmazları arasına sokan en önemli özelliklerinden biri de öyküsüyle olağanüstü bir uyum içindeki, ünlü besteci Francis Lai imzalı müzikleriydi.

Şimdilerde Fransız sinemasının en büyük ustaları arasında sayılan, ancak o dönemde henüz fazlaca tanınmamış bir yönetmen olan Lelouch, bütçesizlikten dolayı filmin kameramanlığını da bizzat üstlenirken, yıllar sonra kendisiyle yapılan bir söyleşide, vaktiyle izleyenleri hayran bırakan siyah-beyaz görüntüleri için, “Dürüst olmak gerekirse, aslında filmi baştan sona kadar renkli tasarlamıştım.'' diyordu...

Ancak parasızlık nedeniyle siyah-beyaz ham filmle çekimlere başladık. Sonrasında biraz para bulunca da renkli filme geçtim. O yüzden öykünün yarısı renkli, yarısı siyah-beyaz oldu.

İzleyicilerin yıllardır sürüp giden övgülerine bakılırsa, aslında çok da iyi olmuş” diyecekti. Lelouch, ayrıca sinema tarihinde görülmemiş nitelikte bir devam filmine de imza atarak, ilk filmden tamı tamına 20 yıl sonra, 1986'da yine aynı başrol oyuncularıyla bu büyük aşkın akıbetini çekti ve o da 1966 tarihli yapıtın tutkunlarından büyük bir ilgi gördü :(Bir Kadın, Bir Erkek: Yirmi Yıl Sonra).

Sinemasever okurlarımıza, başta Cannes Film Festivali'nin “Altın Palmiye”si (1966) ve aynı yılın Oscar'larında “En İyi Yabancı Dilde Film”, “En İyi Özgün Senaryo” heykelcikleri olmak üzere uluslararası festivallerde bir çok irili ufaklı ödül kazanan bu güzel yapıtın son 40 yıldır dillerden düşmeyen jenerik parçası “Wabada”yı armağan edeceğiz.

Unutulmaz Film müziği için tıklayınız :http://fizy.org/yiq_-ub5Hjy3

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..