Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '15

 
Kategori
Siyaset
 

"Bırak doktor, varsın çatlasın bu yürek!"

Son haftalarda artan şiddet olaylarının bir erken seçim stratejisinin parçası olduğuna dair kaygılar yoğun. Senaryoya göre, artan şiddet, peşinden gelecek bir seçimde taşların iyiden iyiye yerine oturmasına zemin hazırlayacak. Eğer başarabilirse! (ya da planlanın gerçekleşmesine “başarı” denebilirse) bundan kârlı çıkacak olanın AKP olduğunu söylemeye gerek var mı? ***
 
Seçimlerden önce de tahmin edilen, 7 Haziran seçim sonuçlarının alınmaya başlamasından sonra da bu tahmini edenleri haksız çıkarmayan bir gerçek vardı: 7 Haziran seçimlerinde CHP’den HDP’ye; AKP’den MHP’ye doğru bir kayış olacaktı; yukarıda da söylemeye çalıştığım gibi oldu da. Bu AKP’ye oy kaybı olarak yansırken, CHP, seçimlerden önce umduğu sıçramayı yakalayamadı. Öncesindeki birkaç seçimdir CHP-AKP etrafından kenetlenen sağ ve sol seçmen bu kez tercihlerini aynı yelpazenin diğer partilerine doğru kaydırmışlardı. Bugün koalisyon diye bir kavram ve realiteyi tartışıyorsak sebebi budur. *** Kirli pazarlıklar da bu noktada başladı. İspatı henüz mümkün değil, lâkin, artan şiddet olaylarının AKP’nin, MHP’ye giden oyları geri alma stratejisinin bir parçası olduğu iddiaları yaygın. Bu strateji ile AKP bir yandan CHP’den HDP’ye doğru kayan oyların CHP’ye geri dönmesine, hem de kendisinden MHP’ye doğru kayan oyları tersine döndürmeye gayret etmektedir. HDP’ye giden oyların CHP’ye dönmesi de en az MHP’ye kaçan oylar kadar önemli AKP için. 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin pek de umulmadık düzeyde artan oylarının eski sahiplerine geri dönmesi demek, HDP’nin baraj altında kalması; HDP’nin % 10 barajı altında kalması demek; bu da, AKP’nin oylarında hiç kıpırdanma olmasa dahi TBMM’deki temsilci sayısını olağanüstü artırması anlamına gelecektir. Bir başka ifade ile AKP açısından HDP’ye giden oyların tekrar CHP’ye dönmesi ve bunun CHP oylarında yükselişe vesile olması bile iyi bir şeydir. CHP oyları ne kadar artarsa artsın, bu artışın AKP’ye vereceği zarar. HDP’nin . oylarını %10 barajının üzerine taşımasının partiye vereceği zarardan kat be kat azdır. Şöyle özetleyelim: AKP bir tercihle karşı karşıya kalsa ve HDP’nin %10’un üzerinde oyla TBMM’ye girmesi ile aynı miktarda oyun CHP’ye kayması arasında tercih etmek zorunda kalsa ikinciyi tercih edeceği hususunda konuaşmaya bile gerek yoktur. AKP çevrelerine yakın isimlerden Ömer Turan da benzer bir noktaya dikkatimizi çekmektedir. Turan’a göre, operasyonlar sonrası AKP’nin oyları %40-42 civarlarında seyretmektedir. Turan’ın sosyal medyadaki açıklamalarında kullandığı ifadeyle “kararlılıkla devam edilirse” AKP oyları %45 seviyesini bulacaktır. Son dönemde artan şiddet olayları, müstafi hükümetin bu olaylara karşı tepkileri ve partinin olası erken seçim ile ilgili stratejileri arasında kurulan bu bağ doğruysa, AKP çevrelerinin sesi Ömer Turan’ın “kararlılıkla devam” olarak tanımladığı “inatlaşma” durumundan irkilmemiz, korkmamız yerinde olacaktır: Eğer AKP şiddeti tırmandırarak HDP ve MHP’ye meyleden oyları döndürme niyetindeyse “kararlılık” denilen şey toplumun pimini çekmekle eş anlamlıdır. Metropoll Araştırma Merkezi Başkanı Özer Sencar da aynı fikirde. Sencar da “AKP'nin operasyonlarla amacının MHP'ye giden oyları almak” olduğunu söylüyor: “Hükümet önemli bir karar daha aldı ve IŞİD ile PKK'ya eş zamanlı olarak operasyonlara başladı. Bu, erken seçimi dikkate alan bir karardır. Bu kararlarla halk nezdinde Hükümetin IŞİD ve PKK'ya müsamaha gösterdiği şeklindeki algı yıkılmaya çalışılıyor.
 
Böylece Özellikle MHP’ye giden oyların geri alınması hedefleniyor. PKK da karşı operasyonları ile HDP’yi kamuoyunda zora sokacaktır. Bu politikalar muhalefeti epey zorlayacak anlaşılan. Bakalım onların karşı politikaları ne olacak. Yaşayıp göreceğiz.” Özer Sencar Hoca düşüncelerini çok “akademik” bir dille ifade etmiş; izninizle ben yukarıda alıntıladığım paragrafın “siyasal Türkçesini” yazayım. Eğer iddialar doğruysa, bu, AKP’nin iktidarını gençlerin cesetleri üzerinde inşâ etmeye çalıştığını işaret eder. Yaklaşan seçimlerin muzafferleri, artık, ölü bendenler üzerinden kazanılan seçimlerin sonucunda kuracakları Bakanlar Kurulu’nu teneşir etrafında toplantıya çağırabilirler; Böylesi bir starateji ile kurulacak hükümet artık kendisini “teşrii” gücü değil olsa olsa “teneşir gücü” olarak adlandırabilir. *** Hastalığı gitgide artan ve 1953 Nisan'ında Barviha sanatoryumuna yatırılan Nazım Hikmet, doktoru, “güzel gözlü doktoru" Lidi Vanna'ya sitem eder ve sigarayı bırakacağına şöyle söz verir: “Kaç kere beraberce yazmışız şiirlerimi, kaç kere mavi dumandan avuçlarına onun koymuşum yanan başımı. Sanmıyorum kötülük edeceğini bana Ama ilminize hürmeten ve güzel hatırınız için Lidi Vanna peki, terkedeyim tütünü: mapusane yoldaşımı.” Hikmet, giderek sıkılaştırılan diyetin niyetinin de farkındadır: “Anlıyorum, Lidi Vanna, yoldaşım, yüksek emirlerinize riayet gerek, yoksa üçüncü bir enfakt, ve el bombası gibi patlayıp dağılabilir yürek.” Herşeyin farkındadır ama yine de sitem etmeden duramaz doktoruna “iyi ama doktorcuğum, mesela, Nasıl sevinmem dolu dizgin, gördükçe ben komünist, burda komünizmin elle tutulur hale geldiğini, yahut bu nisan ayında Fransız seçimlerinde en çok bizimlerin oy aldığını? Benim akıllı doktorum, insaf edin, nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi? çırpınıyor ayakları altında bir avuç hergelenin. Sonra, mesela belki göremeyeceğim bir daha anasıyla Memed'imi” Eğer yukarıdaki paragraflarda tartışılanlar doğruysa; eğer ölü bedenler üzerinde dik durabiliyorsa muktedirler ve teneşirin etrafına çökelmişse cesetlere bakanlar…. Bırak doktor, varsın çatlasın bu yürek ! Nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi?... Mete K. KAYNAR
 
 
Toplam blog
: 38
: 70
Kayıt tarihi
: 08.02.15
 
 

Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü. Doç. Dr.  Özgür Üniversite ..