Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '08

 
Kategori
Güncel
 

‘Bu oral seks ile golfte ne var, ne olabilir ki acaba?’

‘Bu oral seks ile golfte ne var, ne olabilir ki acaba?’
 

Golf dikkat gerektirir; yöneticilik de!


Kurt Vonnegut “Ülkesi Olmayan Adam”* adlı anlatısında aralara serpiştirdiği deyişlerinden birinde sorar: “Bu oral seks ile golfte ne var, bunlarda bu kadar büyütülecek ne olabilir ki acaba?” Aslında soruyu direkt kendisi sormaz, gözlem için New York’a inen Marslılara sordurur. Vonnegut, Amerikan kültürünü incelemeye gelseler Marslıların en çok bu iki şeye anlam vermekte zorlanacaklarını söyler. O uzaylılar şu günlerde Türkiye’ye gelse eminim golfün koparttığı fırtınaya da anlam veremezlerdi.

Bilindiği üzere golf sporu geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan konusuydu. Bu sporda dünya şampiyonu falan çıkardığımızdan değil, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu’nun Aktütün Karakolu’na yapılan menfur saldırının ertesi günü golf oynamaya devam ettiğinin ortaya çıkması üzerine patlak verdi tartışma…

Golf bir zengin sporudur. Zaten Dünya golf şampiyonu Amerikalı Tiger Woods yıllardır en çok kazanan sporcular listesinde ilk sırada yer almaktadır. Malzemeleri ve oynandığı sahanın yapımı, bakımı pahalıdır. Golf kulüplerine üyeliğin bedeli yıllık on binlerce doları bulmaktadır. Bireysel bir spordur. Çok geniş bir alanda yapılmasına karşın aynı anda bir tek kişi oynar. Sonuçta parası olan için bir zevk meselesidir. Ancak golfün sadece oynayanları değil herkesi ilgilendiren önemli bir çevre etkisi vardır. Bir golf sahasının çimlerinin canlı tutulabilmesi için tarımda kullanılan miktarın altı katı kimyasal gübre ve ilaç gerekmektedir. Yüz hektarlık bir golf sahasının sulanması için yılda bir milyon metreküp su harcanmaktadır. Bu miktar ise 12 bin nüfuslu bir kasabanın bir yıllık ya da İstanbul’un bir günlük tüketimine eşittir. Golf sahaları su israfının yanı sıra çevreye asıl büyük zararı çimlerin bakımında kullanılan kimyasalların sulama suyuyla birlikte yeraltına inip su kaynaklarına karışması yoluyla verir. Bu yüzden bizim gibi az yağış alan ve su fakiri ülkelerde golf sahalarının yayılması aynı zamanda önemli bir çevre tahribatı anlamına gelmektedir. Kısaca, yeri gelmişken golf sporunun bu yönlerini de hatırlamakta fayda var.

Bu yönlerine rağmen Türkiye’de golf sahaları da olacaktır golf de oynanacaktır. Parası olan bastırıp golf kulübüne üye olacaktır. Komutanlarımız canları isterse görev yaptıkları kışlalara yapımı ve bakımı pahalı golf sahaları yaptıracaktır. Zaten bunların hangi kaynakla, nasıl yapıldığından bizim haberimiz bile olmayacaktır. Olsa da sormak ve sorgulamak pek fazla kimsenin aklına gelmeyecektir; gelse ve sorulsa bile sorana iyi gözle bakılmayacaktır. Ordunun harcamalarını gündeme getirenler hemen “asker düşmanı”ndan başlayıp “vatan haini”ne kadar varan sıfatlarla yaftalanacaktır.

Bütün bunlar bir yana, her şeye rağmen Orgeneral Babaoğlu’nun herkes gibi görevinin elverdiği zamanda, istediği yerde golf oynamaya hakkı vardır. Elbette Babaoğlu Antalya’daki söz konusu turnuvaya başlarken PKK’nin öyle bir saldırı yapacağını bilemezdi. Yanlışlık Komutanın dokuz buçuk saat sürdüğü söylenen menfur saldırı başladıktan sonra ve ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi golf oynamaya devam etmesindeydi. Üstelik yanlış içinde yanlış vardı. Genelkurmay Başkanlığı Babaoğlu’nun turnuva bitinceye kadar saldırıdan haberi olmadığını açıkladı. İşte açıklama gerçeği yansıtıyorsa asıl vahamet de buradaydı. Eğer ülkenin bir tarafında bir karakola büyük bir saldırı olup ve 17 asker şehit düştüğünde bile bir kuvvet komutanının iki gün boyunca bundan haberi olmuyorsa bu çok vahim bir yönetim zaafı değil midir? Bu durumdan herkesten önce o komutanların haberi olmayacak da kimin olacak? Mesela o anda bir yabancı kuvvet komutanı Orgeneral Babaoğlu'nu arayıp saldırıdan dolayı üzüntülerini bildirseydi komutanımız ne cevap verecekti?

Haberi 4 Ekim Cumartesi sabahı bütün Türkiye duydu. Mesela biz duyduk. Bayram ziyareti için memlekette bulunuyordum. Bayram tatilim gayet güzel geçiyordu. Kardeşler, yeğenler bir arada keyifli bir kalabalıkta kahvaltı yapmaya hazırlanıyorduk. Çayın demlenmesini, sofranın hazırlanmasını beklerken televizyonu açayım dedim. Açar açmaz da o acı haberi öğrendik. Ne keyfimiz kaldı ne kahvaltı iştahımız. Lokmalar boğazımıza düğümlendi. Yiyip içtiğimizden bir şey anlamadan kalktık. Televizyonların haber merkezleri bu olaya kilitlendi. Saatler boyu yayın yapıldı. Bütün Türkiye Doğusundan Batısına bu haberle çalkalanırken Hava Kuvvetleri Komutanımızın kendini dış dünyadan bu denli soyutlayabilmesi ne büyük bir lüks!.. Doğrusu insan imreniyor. Bir komutanın böyle bir şeyden haberi olmayacak da neyden olacak?

Tabii bir de öteki ihtimal var. Yani haberi olduğu halde hiçbir şey olmamış gibi golf oynamaya devam etmesi… Herhalde Genelkurmay bu seçeneğin daha vahim bir durum olduğuna karar vermiş ki, açıklamada haberi olmadığını belirtti.

Elbette bir çatışma anında kuvvet komutanları uçağa atlayıp, tanka binip çatışma mahalline gidecek değildir. Ancak Aktütün Karakolu’ndaki er, erbaş, uzman çavuş, astsubay çatışmada can verirken hiç değilse komutanlarının da golf topunu deliğe sokma mücadelesi vermekten başka şeyler yapmasını bekler. Mesela, hemen görevinin başına dönmesini… Hiç değilse masasında oturmasını… Bu golf olayı bir ayrıntı ama bu konuda kurumlarımızın dağınıklığını ele veren önemli bir ayrıntı. Aynı zamanda bir kanıksanmanın, kabullenmişliğin işareti bence…

Aslında söylediklerimin çoğu benden önce söylendi, yazıldı, çizildi. Ortada golf meselesinden çok daha önemli konular var. Mesela, Kürt ya da terör sorunu bu noktaya nasıl geldi? Neden bu kadar kayıp veriliyor? Öldürülen otuz bin mensubuna rağmen nasıl oluyor da bu örgüt hâlâ binlerce kişiyi kendine çekebiliyor? Bir yıldır yapılan hava operasyonları ne işe yaradı? Hani orduya sınır ötesi operasyon izni verilirse her şey çözülecekti? Hani PKK kampları ordu için BBG evi gibiydi?

Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun böyle bir durum karşısında buna benzer sorular gündeme gelir. Kurumlar bunları tartışır, varsa hatalar gözden geçirilir. Sorumlulardan gereğini yapmaları istenir onlar da yaparlar. Ancak bizde süreç kolay kolay böyle işlemez. Sorumlular hesap vermez. İster hızlı tren devrilsin, ister PKK güpegündüz karakol basıp 17 askeri şehit ettiğinde bir komutanın golf oynamayı sürdürdüğü ortaya çıksın, yetkili ve sorumlu kişiler istifa etmeyi aklına bile getirmez. Aksine üstleri ve kurumları hemen onları koruma çabası içine girer. Dışarıdan yöneltilen soru ve eleştiriler de hemen “yıpratma” olarak değerlendirilir. Son olayda da aynısı oldu.

Ancak bu defa mızrak o kadar büyüktü ki çuvala sığdırmak mümkün olmadı. Yazı hayatlarını askere kayıtsız şartsız itaate, her durumda, her koşulda, her hatada onları savunmaya adamış Ertuğrul Özkök, Hasan Pulur, Yılmaz Özdil, Melih Aşık gibi kalemler bile sesini yükseltmek zorunda kaldı. Yani bir bakıma üniformalı bürokratların hatalarını eleştirmenin orduyu yıpratma ve vatan hainliği anlamına gelmeyeceğini göstermiş oldular. Ama örneğin, Melih Aşık eleştirir gibi yaparken bile asıl darbeyi bu sorunları yıllardır dile getirenlere vurmayı ihmal etmedi. Ona göre, devletin Kürt politikasında resmi söylemden farklı şeyler söyleyip ordunun ya da yetkili kişilerin hatalarını eleştirenlerinki “yıpratma”, “ABD, AB, AKP maşalığı” anlamına gelirken kendisi gibilerinki “uyarı” ya da eleştiri oluyor! Yani Nevzat Tandoğan zihniyeti aynen devam; Tandoğan’ın “komünistlik yapmak lazımsa onu da biz yaparız, siz kim oluyorsunuz” lafının şimdiki versiyonu “eleştirilecekse de biz eleştiririz; ne söylerseniz söyleyin sizinki AB, ABD, AKP maşalığından başka bir şey değil!” Yani bu beylere göre eğer saldırı sırasında ve sonrasında Babaoğlu’nun golf oynadığı ortaya çıkmış olmasa hiçbir sorun yok. Bütün suç golfte; suçun büyüğü de golf oynayan Babaoğlu’nda; golf oynamayan ya da oynadığını saklayabilen bir paşa bulduk mu, hataları dile getirenlere de “iç düşman” etiketini yapıştırdık mı her şey tamam! Ortada ne Kürt sorunu kalır ne terör ne de şehitler!..

Asıl sorun da golf oynamakta değil bu zihniyette işte. Ülkede bu zihniyet egemen oldukça ve bu savaşı hem canları hem de paralarıyla yoksullar finanse ettikçe daha çok şehit verilir, çok insan ölür...

……

<ı>* Kurt Vonnegut – Ülkesi Olmayan Adam. Galata Yayınları. Çev. İlker Gülfidan

<ı>Yeri gelmişken, aklınızda bulunsun; Vonnegut okunası bir yazardır. İnsanın aptallığının, vahşetinin ve açgözlülüğünün keskin bir kara mizahla anlatımını bulursunuz kitaplarında…

<ı>

<ı>Golf sahalarının çevresel etkisi için bakınız: http://www.bugday.org/article.php?ID=1793

Resim: http://images.inmagine.com/img/corbis/crb115/crb115013.jpg

<ı>İletişim: chelikce@gmail.com

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..