Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

"Bu vatan, uğrunda ölmeye değer"

"Bu vatan, uğrunda ölmeye değer"
 

"Bu vatan, uğrunda ölmeye değer..."
(ERZURUM KONGRESİ…)

19 Mayıs 1919…

Mustafa kemal Paşa, Türk milletinin “Makûs” talihini yenmek üzere çıktığı yolculuğun ilk durağı olarak Samsun’a ayak basar.

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, 21–22 Haziran Tarihlerinde Amasya Kongresini toplar ve arkasından da 23 Temmuz 1919 ile 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum Kongresini toplayarak aşağıdaki kararları alırlar.

Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez. Yabancıların baskısı altındaki Osmanlı Hükümeti’nin dağılması karşısında ulus tümden direniş ve savunmaya geçecektir. Vatanı kurtarma yolunda İstanbul Hükümet’i başarısız kalırsa geçici bir hükümet kurulacaktır. Ulusal kuvvetleri ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır. Hıristiyanlara egemenlik ve ayrıcalık tanınamaz. Manda ve himaye kabul edilemez. Mebusan Meclisi açılmalı, hükümetin çalışmalarını denetlemelidir. İşte bu kararların alındığı “ERZURUM KONGRESİ”nin yapıldığı binayı gezdim. Daha doğru bir ifade ile o günlerin anısını “Temsili” olarak yaşatmak için yapılan ve bu gün “Kongre binası” adıyla bilinen binanın “Toplantı salonu” olarak düzenlenen bölümünü gezdim. Çünkü o günlerde toplanılan asıl bina yıkılmış ve karşısına bugünkü bina yapılmış.

Toplantı salonunun orta bölümünde ve tüm salona hâkim bir masa… Üzerinde “Mustafa Kemal Paşa” yazılı bir isimlik var. Diğer sıralarda da o toplantıya katılanların isimleri tek tek yazılı. Duvarlarında yine toplantıya katılanların fotoğrafları asılı.

***

Salona girince, en ön sıraya, Mustafa Kemal Paşa’nın karşısına geçtim oturdum. Gözlerini sanki benim üzerime yoğunlaştırmış gibiydi. Oldukça da sert bakıyordu. Belli ki bir şeylere kızgındı. Doğrusu, kızgın ve sitemli bakışlarını, üzerime aldım. Sanki “Bana” gibi geldi.

Paşa, oturumu açtı ve görüşmelere başlandı…

Alınganlığımın da verdiği telaş ile ilk söz talebinde ben bulundum. Eli ile beni işaret etti ve “Buyurun, konuşun, söz sizin” dedi…

Evet… Konuşacağım ama ne diyeceğim ki!... Kendimi toparlamaya çalışarak söze girdim…

- Sayın Paşam… Kongremizin değerli üyeleri…

Paşa, oturduğu yerden biraz daha sert baktı ve bana;

- Bırakın selamlama faslını, sadede gelin, dedi…

Gelelim, gelmesine gelelim de neresinden gelelim. Bundan tam 89 sene önce alınan kararları gözden geçirdiğimizde, o kararların nasıl altının oyulduğunu, içinin nasıl boşaltıldığını mı anlatayım?

Baka kaldım… Yüreğim sıkıştı… Sözlerin ağzımdan çıkması bir yana, boğazımda düğüm düğüm oldu, boğacaktı nefessizlikten neredeyse…

Tekrar yeltendim lafa, “Sayın Paşam…” diyerek. İstedim anlatmayı, olup bitenleri. Ama olmadı bir türlü. Diyeceklerimin hepsi aklımdan çıktı gitti. Daha doğrusu, itiraf edemedim… Diyemedim ki “Paşam; bu salonda bundan 89 yıl önce aldığınız kararlar ile kurduğunuz en son Türk Devleti olan Laik, demokratik, bağımsız, bölünmez, sosyal hukuk devleti niteliğindeki Türkiye Cumhuriyeti, gel gör ki ne hallerde...”

Diyemedim ki “Paşam; ilkelerini oluşturduğunuz Yüce devletimizin altını oyuyorlar, içini boşaltıyorlar. Sokaklarda takkeliler, cüppeliler, sarıklılar, çarıklılar gezer oldu. Değer verdiğiniz, dünyada “Haklarını” ilk alanlardan olan cumhuriyetinizin kadınları, başlarını poşetler oldular. Erkekleri çember sakal, badem bıyık bırakır oldular. Cumhurbaşkanları, başbakanları özel günlerde “Özel elbise” giymez oldular. Ellerinden gelse, modern de giymeyecekler. Belki o da yakında olacak…”

Diyemedim…

Öyle bir bakış baktı ki bana, utandım… Utanmanın da ötesinde, ne hale geldim, bilemiyorum. Sözüm ona, kurduğu devleti bizlere emanet etmişti.

Bakışlarıyla sanki soruyordu: “Nerede benim size emanet ettiğim Türkiye Cumhuriyeti Devleti” diye…

Gözümü yere diktim, boynumu büktüm, önünde tam süklüm püklüm…

***

Tekrar başımı kaldırıp gözlerinin içine bakıp da “Merak etme Paşam… Daha ölmedik ki…” diyecektim.

Diyecektim ama baktım, Gazi Mustafa Kemal Paşa, yerinde yoktu…

İşte o zaman anladım ki ya öleceksin ya da öleceksin. Bu vatan, uğrunda ölmeye değer…

Değmez mi?

06 EYLÜL 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..