Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '09

 
Kategori
Felsefe
 

"Burun farkıyla" değil "Akıl" farkıyla!

"Burun farkıyla" değil "Akıl" farkıyla!
 

Yarışmalarda “burun farkıyla”, “kulaç farkıyla” gibi deyimler vardır. İleri giden menzile varanı, en yakın rakibinden başlayarak geride kalanlardan ayıran bir ölçümün anlatımıdır. Yeryüzünde giderek kızışan rekabet ortamında ülkeler ve şirketler, başa baş yarışıyorlar. Sonuçlar, “akıl farkıyla” beliriyor.

Gerçekten bir de “gelişmiş ülkeler” ya da “sektöründe en iyi şirketler” arasında yer almak isteniyorsa, akıl iktisadi kisvesine bürünmek ve eldeki olanaklarla erişilebilir hedefleri takvime bağlayan sistematik çalışmayla yürünmek zorunda. “Akıl farkı”yla kazanmaya, ipi göğüslemeye aday olmak buna bağlı.

Yok “akıl” değil de, “duygular”, geleneklerin en olumsuz yönleri, sezgiler devrede ise, kısa devre yapmak ve yoldan çıkmak her an olanaklı. Zaten herkese yetecek kadar, enerji ve maddi birikim üretilemiyor…

Matbaayı iki asır erteliyorsunuz topraklarınızın üzerine her şeyin yazılır olmasına razı hale geliyorsunuz. Tarım da planlamayı, tarım sanayine geçmeyi öngörmüyorsunuz, ne verirlerse onu yiyorsunuz. Bilişim teknolojisinin üzerinde yükselen teknoparklara destek vermiyorsanız, silikonlu dünyanın albenisine kapılan net ithalatçı olarak yaşıyorsunuz. Savunma sanayinizi güçlendiremiyorsanız, harekat yeteneğinizden yoksun olarak diplomasi masasına oturursunuz.

Evet, iktisadi akıl, çıkarların gereğini yapmak cesareti ve özgüveni ile yeşerir. Profesyonel şirket yönetimlerinde, yüksek performanslı takım oyunu oynamak, en acımazsı rekabet koşullarında bile orta vadeli plan yapabilmek, ürün ve hizmet üretiminin en konsolide olunan alanlarda araştırma-geliştirme çalışmaları ile istikrarı yakalama, hep, o “aklın” gereğidir.

Akıl, tekil de değil, toplumsaldır da. İşçi sendikalarının kendi çıkarlarını savunması, bunun gibi “sosyal demokrat/sol” da olanların orta direğin yaşamıyla tezat oluşturacak lüks tutkunu kişileri lider yapmamaları, liberallerin, düşünce özgürlüğü olmadan mülkiyet güvencesinin geçerliği arasında irtibat kurmaları, demokratikleşme adına demokrasiyi getiren devrimlere saldırılmasının prim yapmaması hep toplumsal aklın beklentileridir.

Aksi, akıl-dışılık olur. Rasyonalite dışına kayıldığında metafizik alan sizi yutmaya hazırdır. El yordamıyla yol alınamaz. “Medeni yaşamlar, medeni olmayan yaşamları, eğip bükmeye” bu nedenle hazırdır. İkisini ayıran ana etmen birincisinin “akılla” diğerinin “nakille” yaşamasıdır. Biri yazılı diğer sözlü kültüre dayalıdır.

Devletler de kendi çıkarlarını ön planda tutarak politika belirlemek zorundadır. Perspektiflere dayanan projeksiyonu olan, seçenek yaratan, bir siyaset. Bu aynı zamanda ilkeli olmakla da çelişmez. Ekonomik ilişkilerimizin uzantısında çözülebilecek siyasal sorunlar vardır. Siyasal sorunlara dahil olduğumuzda işin gideceği ekonomik sonuçları da hesap ettiğimiz açılımlar olacaktır. Ama daim akıl esas alınırsa, istenilen sonuçlar vadeye bağlanacak ve hasılat elde edilebilecektir.

“Akıl farkı” odur ki, eldeki olanaklarla elde edilebilecek hedefler arasında ilinti kurulsun, hedefe giden yollarda iş ve yöntem programı eşliğinde, takım ruhu anlayışıyla var güçle çalışılsın, sonuçlar sınansın, düzeltici faaliyetler yapılsın ve geleceğe yol alınsın …

“Akıl” için, aklı kullanmak için, eğitim ve bilime dayanmak ise olmazsa olmazdır.

Ne dersiniz yeterince aklımızla davranabilen insanlar ve kurumlar toplumu muyuz?

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..