Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

“Cafcaflı diploma” sahipleri…

“Cafcaflı diploma” sahipleri…
 

MB blog yazarı arkadaşlarımızdan “shalimar” başörtülülere “Mahalle baskısı” üzerine yazmış. Yazdığım yorumda da “Baskıya karşı” olduğumu vurguladım ancak “Örtünme”nin yanlış yorumlandığını da vurguladım ve din içine sokuşturulmasına karşı olduğumu anlattım.

Cevabında “Neden ilim sahipleri namaz ile ilgili bir şey söylemiyorlar” diyor ve devamla “Diyanet İşleri Başkanlığının örtünme konusundaki suskunluğuna değinerek “Cafcaflı diplomaların arkasına sığınanların” açıklamalarından rahatsız olduğunu vurguluyor.

Önce “ Diyanet İşleri Başkanlığı” konusunda fikrimi belirteyim.

Diyanet İşleri Başkanlığına bir telefon açıp sorunuz. Sorunuz “Namazın kazası olur mu” şeklinde olsun. Verecekleri cevap “Olur” olacaktır.

Oysa…

Namazın kazası olmaz ve Kuran’ın hiçbir ayetinde “Kılmadığınız namazları kaza edin” anlamı verecek bir ayet yoktur. Namazın “Vaktinde” kılınması için ise birçok ayet vardır. Bakın ben bunlardan sadece ikisini vereyim.

Nisâ Sûresinin 101 . Ayetinde: Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.

En’âm Sûresinin 92 . Ayetinde: İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilahi kitapları) tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır. Ahirete iman edenler, ona da inanırlar. Onlar namazlarını vaktinde kılarlar.

Ayetlerde de görüldüğü gibi, en tehlikeli anlarda bile “Kısaltarak” da olsa namazı “Vaktinde” kılmak gerekir.

İsrâ Sûresinin 78 . Ayetinde: Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.

Buyurmaktadır Yüce Allah…

Görüldüğü gibi namaz, gün öncesi (Sabah), gün ortası (Öğle) ve gün sonrası (Yatsı) olarak belirtilmektedir. Peygamber efendimizin (S.A.V.) zamanında ise tatbikat olarak beş vakit kılınmış, ancak zorunlu hallerde Öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarının birleştirilebileceği ruhsata bağlanmıştır. Yani Öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı namazlarını zorunlu hallerde birlikte kılmanın da bir sakıncası yoktur. Oysa Diyanet İşleri Başkanlığı, bu ruhsatı mezhep yorumu olarak vermektedir.

Diğer taraftan “Namaz, dinin direğidir” denilir.

Bu sözü biraz açmak gerekirse, Namaz şu nedenle dinin direğidir.

İslam’ın şartlarından olan Kelime-i Şahadet, kalben inanmak ve dil ile tasdik etmektir. Oruç, Zekât ve Hac ibadetleri, kişinin belli şartları var ise yerine getirmesi farzdır.

Oysa Namaz, her halde ve vaktinde yerine getirilmesi zorunlu ibadettir. En uç örneğini vermek gerekirse, şuuru yerinde bir Müslüman, zihninde bile namaz kılabilir. Ayrıca Namaz, bir Müslüman’ın Yüce yaratan Allah ile gün içinde buluşmasıdır ki, her halde yapılabilir bir ibadettir. Bu nedenle de “Kazaya” bırakılması mümkün değildir.

Şimdi elinde “Cafcaflı” diploması olan ilim sahibi kişi, Kuran’a göre bunu bu şekilde anlatırsa, Kuran’a mı inanmak gerekir yoksa neye göre hareket edeceğiz.

Sonuç olarak dememiz o ki, akıl ve fikir sahibi herkesin okuyunca en azından “Günlük ibadetini” nasıl yapacağını anlayabileceği bir kitap var ortada.

İşin doğrusu da, bu kitaba anlayarak okuyup sarılmaktır.

Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı, size kitabı okumak için elinize almadan önce “Mutlaka” abdest almanızı önerir. Ve sizin de her an abdestli olmanız mümkün olmadığı için kitabı okumaktan uzak kalırsınız.

Vâkı’a Sûresinin 79 . Ayetinde: Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.


Şeklinde emredilmektedir ki, bu da “Namaz abdesti alın” anlamında değildir. Önce kalben temiz olacaksınız, inanacaksınız, sonra da en az gusül abdestiniz yeterlidir. Çünkü bir Müslüman gusül abdesti olmadan dolaşmaz. Gusül abdesti gerektiğinde de en kısa zamanda yerine getirmek durumundadır. Kuran’ın emri de böyledir.

Tüm bu nedenlerle diyoruz ki bilgiyi kaynağından, yani Kuran’dan alın. Araştırın soruşturun.

Atatürk, dinin en iyi şekilde anlaşılması için, zamanında büyük İslam alimi olan Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR’a Kuran-ı kerim’i Türkçeye çevirtmiştir.

Niye okuyup anlamıyoruz? Anlamaya çalışmıyoruz da başkalarının “Kuran dışı” adetlerini kuranın içine sokuşturuyoruz?

Benim de sorum bu…

Zuhruf Sûresinin 2 ve 3 üncü Ayetinde: Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.

Denilmektedir.

Demek ki Kuran’ı anlamak için bilmediğimiz Arapça dilinde okumanın “Öğrenme” açısından (Arapça okunmasının sevabı ve duygusal tarafını dışarıda tutarak) bir faydası yok. Biz, anladığımız dilden yani Türkçe mealinden okuyarak anlayacağız ve uygulayacağız. Kaldı ki "Türkçe mealini" okumakla da aynı sevabı elde ederiz.

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..