Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '09

 
Kategori
İnançlar
 

"Çamurdan" yaratılmak ne demek?

"Çamurdan" yaratılmak ne demek?
 

hücre çeşitleri


İnsan dahil olmak üzere yeryüzündeki tüm canlılar incelendiğinde yapılarını oluşturan tüm elementlerin yeryüzünde bulunduğu anlaşılır: Su, kalsiyum, fosfor, tuz, demir, bakır, çinko, oksijen, azot, vd. Ayrıca insan vücudunda bulunan maddelerin oranı ile o maddelerin yeryüzünde bulunma oranı da paralellik gösterir. (Örneğin, Dünya'nın yüzde yetmişi suyla kaplıdır. İnsan vücudunun da ortalama yüzde yetmişi sudur.)

Canlı demek, zaten yaşamının sonu olan ve bir gün ölecek, yok olacak olan demektir. Tüm canlılar öldüklerinde de ister bitki, ister hayvan veya insan olsun çürüyerek yine toprağa karışırlar. Canlılardan geriye plastik, cam vb. gibi toprakta çözülmeyen hiç bir madde kalmaz. Buna göre bir insan yaratmak -insan bedeninde kıl diplerinden barsak içine kadar var olan milyarlarca faydalı bakteriyi hesaba katmasak bile- hem yeryüzünde ve hem de insan bedeninde bulunan maddeleri, elementleri gerekli oranda bir araya getirerek, büyüyen, üreyen sağlıklı bir organizma oluşturmaktır.


“Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.”(Müminun, 74/23, 14)

“Yemin olsun, biz, İnsanı; kuru çamurdan, değişken-cıvık bir balçıktan yarattık.Cin’i/İblis’i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık.”(Hicr, 54/15, 26-27)

Bu sebepten dolayı da ne -sadece var olan üzerinde oynadığı için- gen teknolojisi, ne de bizim aklımızın ürünü olan teknoloji Kur’an’daki yaratıcılık tanımına uymaz. Yaratılmış olan genlerden ve hücrelerden değil, yerden, yani yeryüzündeki elementlerden faydalanarak, insanların değil bir insan, bir “sinek yaratma gücü“ bile yoktur. Kur’an’da yaratıcılığa örnek olarak, sinek özellikle seçilmiştir. Sinek ve insan geni % 70 benzerlik taşır. Ve hücre yapısı en kolay görülebilen canlılardan biridir. Bu nedenle hücrenin yapısını daha iyi öğrenmek ve gen haritasını çıkarmak için yapılan araştırmalarda üzerinde en çok çalışılmış canlı sinektir. Yüz milyarlarca sineğin laboratuarlarda kullanıldığı ve kullanılmaya devam edildiği belirtilmektedir. (İnsanlar, inanmak için Hz. Muhammet’ten mucizeler beklerken, sineği örnek gösteren ayetlerin gelmesi insanları şaşırtmış, hatta inanmayanların alay etmelerine neden olmuştur.)

“Allah dışında yakarmakta olduklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana yerden neyi yarattı onlar?”(Ahkaf, 66/46, 4)

“Ey İnsanlar! Size bir örnek verildi; onu dinleyin. O Allah’ın yanında yakarıp durduklarınız var ya, hepsi bir araya toplansalar bir sinek bile yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu bile ondan geri alamazlar. İsteyen de aciz, istenen de...”(Hac, 88/22, 73)

“Şu bir gerçek ki, Allah, bir sivrisineği hatta onun da üstündeki bir varlığı örnek göstermekten sıkılmaz. Böyle bir durumda, inananlar bilirler ki o, Rablerinden bir gerçektir. Küfre sapmışlar ise şöyle derler: ‘Allah, bunu örnek vermekle ne demek istedi?” Allah onunla birçoğunu saptırır, birçoğunu da doğruya ve güzele kılavuzlar.”(Bakara, 92/2, 26)

“Ve sizin yaratılışınızda, her yana yaydığı canlılarda, kesinliği yakalayan bir topluluk için ibretler, işaretler vardır.”( Casiye, 65/45, 4)

Kur’an’da, genel inancın aksine, kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmış olduğu veya ilk yaratılanın erkek olduğu inancını destekleyecek hiç bir iz yoktur. Yorum zorlanarak ulaşılabilecek sonuç, başlangıçta yaratılan canlıların tek eşeyli olduğu, daha sonraki bir aşamada erkek ve dişi olarak geliştiği olabilir.

“İnsanı, embriyondan/ilişip yapışan bir sudan/sevgi ve ilgiden/husumetten yarattı.” (Alak 1/96, 2)

“Sizi bir tek canlıdan yarattı; sonra da o canlıdan onun eşini vücuda getirdi.”Zümer, 59/39, 6)


Ayrıca, tasvirlerde gösterildiği gibi yılan şeklinde şeytan, yasak meyve olarak elma ağacı, şeytanın sözüne kanarak Adem’i de yoldan çıkaran kadın (Havva) yoktur. Ağaç aynı zamanda şecere, soy anlamına da gelir. Şeytanın vaadine ise Adem ve eşi, ikisi birden kanmışlardır.

Pek çok canlı için aynı eşle ömür boyu yaşamak söz konusu değildir. İnsanlar ise (en azından başlangıçta) ömür boyu birlikte olmak için kendilerine eş seçerler. Eş seçiminde ise sadece akıl değil, duygu büyük rol oynar. Ama bütün insanlar bir tek ideal erkek veya bir tek dişinin peşinde koşmazlar. Birine cazip gelen kişi, bir diğeri için uygun seçim değildir. Bu sadece sevmekle, anlaşmakla ve kafa yapısı ile de ilgili değildir. Kur’an’daki insanın kendi nefsinden eşinin yaratıldığının açıklaması, kadının erkekten yaratıldığı veya ondan daha düşük seviyede bir canlı olduğu değil, aşkın ve sevginin de Allah tarafından insanlara verilmiş bir hediye olduğudur. Allah insanın eşini kendinden vücuda getirmiştir ki “ gönlü birbirine ısınsın“. Yani, kimyasını ve etkileyen faktörleri-feromonlar, hormonlar, farklı genetik yapı vs.- henüz tam olarak çözebilmiş değiliz ama, gönülleri birbirine ısındıran, insanları birbirine yaklaştıran, eş seçmeyi ve böylece uzun yıllar bir arada yaşamayı mümkün kılan aşkın, sevginin yaratıcısı da Allah’tır. (Bu ayrıca birbirini sevmeyen insanları evlenmeye zorlamanın, yaratılışa aykırı ve yanlış olduğunu da göstermektedir.)


“O, sizi bir tek canlıdan/candan/özden/ruhtan/benlikten yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna ısınsın.”(A’raf, 39/7, 189)

“O’nun ayetlerinden biri de, kendilerine ısınasınız ve aranıza sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden sizin için eşler yaratmasıdır. Bunda iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır.”(Rum, 84/30, 21)


Evrim içinde Adem ve Havva, insanlar için ilklerin sembolüdür: Adem’in ve dolayısıyla insanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu yorumu doğru değildir. Çünkü, Kur’an’da meleklerin korkusu ve kuşkusu bu insan halifenin önceki gibi yine “kan döken, bozguncu” olmasıdır. Kan dökücülük, bozgunculuk ancak insanlara mal edilebilecek sıfatlardır. (Yeni bulgulara göre modern insan türü hep birbirini izleyen ve farklılaşan tek çeşitten gelişmemiştir. Eş zamanlı olarak birbirinden farklı görünümde ve beden yapısına sahip insan türleri yaşamış, büyük olasılıkla da farklı türler arasında birbirini tümden yok edecek çatışmalar olmuştur.)

“Bir zamanlar Rabbin meleklere : ‘Ben, yeryüzüne bir halife/ sonradan gelen atayacağım.’ demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: “Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamt ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz.’... Ve Adem’e isimlerin tümünü öğretti.” (Bakara, 92/2, 30-31)

“Ey Adem, şu senin de eşinin de düşmanıdır, dikkat et de sizi cennetten çıkarmasın; sonra bedbaht olursun”(Taha, 45/20, 117)

“Dedi: ‘Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir” (A’raf, 39/7, 20)

Sonuçta Adem ve yeni insan soyu daha önceki kan dökücü ve bozguncu ilkel insan atalarının yerine getirilen, yani öncekilerinin halefi olan, ama bu kez, belki hayvanları öldürerek avcılık yapmak yerine hayvanları evcilleştirmeye ve üretime başlayanlardır.*

Üretim için yerleşik düzene geçişle birlikte kalabalık insan toplulukları bir arada yaşamaya başlamışlardır. Kalabalıklaşan toplumlarda düzeni korumanın gereği olarak hakları ve sınırları belirleyen kurallar, farklı geleneklere sahip kabilelerin bir araya gelmesinden sonra oluşan ortak doğrular ve toplumun benimsemediği davranışlardan dolayı eleştiri ve utanma gibi ilk sosyal davranışlar ortaya çıkmıştır. Farklı tarım aletleri, keramik gibi yeni ürünler yanında, dile tarım ve toplumla ilgili yeni isimler eklenerek dil zenginleşmiştir. Daha önce yeryüzü ve gökyüzü herkesin olup, hiç kimsenin malı değilken, tarım aletlerinin ortaya çıkması, özel mülkiyetin varlığı ile kıskançlıklar ve hatta bu yüzden cinayetler başlamıştır. Mülk, ürün ve eşya sahibi olanlardan, ihtiyaçları kadar olanla yetinmeyip daha fazlasını veya başkasının elindekini de almak isteyenler sorun çıkarmaya, haksızlıklar etmeye başlamışlardır. Böylece, insan, huzur içinde, var olanı paylaşarak yaşamayı terk ederek üretimin zahmetli sürecine girmiştir. Hem alacağı verim kendi bilgisi ve emeğiyle olacağı için, bir anlamda kendi kaderini yönlendirmeye başlamış, hem de bu bilinçli seçimin sonucu olarak ortaya çıkan bencillikler ve haksızlıklar nedeniyle “cehennemin kapılarının açılmasına” sebep olmuştur. Bu aşamadan sonra, küçücük bir gezegen olan Dünyada, bu kez yeryüzüne oranla küçücük boyutlardaki saraylar, binalar yaptırarak, para veya altınla zenginleşerek ölümsüz olacağına inanan, yani Şeytan ağacına-soyuna- ölümsüzlüğe kanan insanlar, kendini kutsal ilan eden yöneticiler, savaşlar, esaret ve kölelik süreci başlamıştır.

Kur’an’da Adem ve eşi belli bir bilinç düzeyinde, yapılması ve yapılmaması gerekeni anlayan, yaptığı yanlıştan dönebilen, yaratıcı bir gücün varlığından haberdar, utanma gibi sosyal davranışlar geliştirmiş olarak tasvir edilmiştir. Sonuçta haklı-haksız, doğru-yanlış, paylaşma veya bencillik, güzel veya çirkin davranma vb. gibi kendi yaptıklarının ve davranışlarının sonuçlarından sorumlu, bir başka deyişle cennet veya cehennem arasında seçim yapabilecek bilinç düzeyine erişmiş olan insan, ilk insan olarak tanımlanıyor gibi görünmektedir.

“Dedi: ‘Peki, ilk nesillerin hali ne olacak?’ ‘Onlara ilişkin bilgi, Rabbim katında bir Kitap’tadır. Rabbim ne şaşırır ne de unutur.” (Taha, 45/20, 51-52)

* Yerleşik (neolitik) düzene ilişkin en eski kalıntıların bulunduğu bölge Türkiye’nin Güney Doğu bölgesinde, Dicle-Fırat bölgesidir. (Tevrat’taki açıklamalarla yapılan yorumlara göre de, Adem ve Havva’nın yaşadığı, “cennetin nehirlerinin” aktığı bölge, Türkiye, Irak, Suriye sınırların kesiştiği bölgeler, Fırat nehrinin de geçtiği, ilk yerleşmelerin bulunduğu bölgelerdir.) Kur’an’a göre, Nuh tufanından sonra gemi, yine bu bölgede olan, Cudi dağı üzerine oturmuştur. Kur’an’da isim verilerek belirtilmiş bu coğrafi bölgede yapılan kazılarda, hem insanlığın bilinen ilk tapınağı olan Göbeklitepe (M.Ö. 9000), hem de bilinen ilk neolitik yerleşmeler olan Nevali Çori (M.Ö.8500), Çayönü (M.Ö. 7250) ortaya çıkarılmıştır.

” Ve su çekildi. Gemi, Cudi üzerine oturdu ve haykırıldı: ‘O zalimler topluluğu geri gelmez olsun” (Hud, 52/11, 44)

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..